Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “YPG’yi geri çekin, yoksa geliyoruz” derken ABD Başkanı Donald Trump “Gelin o zaman, biz çekiliyoruz” diye Erdoğan’ı da, başka herkesi de ters köşeye yatırdı: Bu kadarını kimse beklemiyordu. Bu kararla Suriye iç savaşında da, bölgesel dengelerin yeniden şekillenmesi çekişmesinde de yeni bir sayfa açıldı, dolayısıyla ortaya yeni riskler ve yeni fırsatlar çıktı.
Riskler arasında artık adı PKK olmayacak bir PKK-light kurulması ve cephenin genişlemesi, ya da Türkiye’de terör eylemlerinin artması gibi ekonomik gidişten can güvenliğine dek hepimizin hayatını etkileyecek riskleri de fırsatları da daha iyi anlamamız için, buyurun biraz daha yakından bakalım.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın 24 Aralık Bakanlar Kurulu toplantısı ardından 8 Ocak’ta Vaşington’da Türk ve Amerikan heyetleri arasında önemli bir toplantı yapılacağını ilan etti; bir süredir konuşuluyordu, resmileşmiş oldu. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da bu toplantıda “Çekilme sürecini ABD ile birlikte koordine edeceğiz” dedi. Diğer yanda Trump’tan gelen “IŞİD yenildi, gerisini Türkiye halleder, zaten komşu” açıklamaları var; Ankara ve Vaşington açıklamaları arasında uzun zamandan sonra belli bir tutarlılık bulunuyor.
Ama Türkiye bugün “komşu” olmadı ki? Türkiye, (o zaman Barack Obama yönetimindeki) ABD, 2014’te IŞİD Kobani’ye saldırdığında tercihini NATO müttefiki ile işbirliğinden yana değil, PKK’nin Suriye yapılanmasından yana kullandığında da komşuydu. (PKK ile diyalog yoluyla çözüm arayışında en büyük kırılma olmuştur Kobani: başka bir yazıda ayrıntılarına gireriz.) Peki, daha önce Obama “Kimyasal silah kırmızı çizgimizdir” lafını inkâr edip Rusya’yı Suriye’ye adeta davet ettiğinde de komşu değil miydi? Obama’nın Savunma Bakanı Ashton Carter, işbirliği için bütçe istediği Cumhuriyetçi Kongre üyelerinin “YPG’nin terörist saydığımız PKK ile organik bağını biliyor musunuz?” sorusuna “evet” yanıtı verdiğinde de komşuydu. Yenilerde, ABD Özel Kuvvetler Komutanı Raymond Thomas “YPG’nin PKK ile bağı var diye isim değiştirin dedik, bir günde Suriye Demokratik Güçleri dediler, bir de “demokratik’ eklemişler” diye izleyenleri kahkahaya boğduğunda da komşuydu Türkiye. Ve o zaman da NATO müttefiki ABD’nin sınırlarına komşu bir alanda PKK kontrolündeki 30 bin militanı son model silahlarla donatıp, NATO standardında düzenli ordu eğitimi vermesini endişeyle izliyordu.
Madalyonun diğer yüzüne de bakalım mı? Pek çok soru var bu tarafta da.
Türkiye neden daha ilk başta, 2011 başında, ABD ve Batı koalisyonunun Suriye’ye Libya türü müdahalesine karşı çıktı? O zaman “kardeşimiz” olan Beşar Esad’ı Müslüman Kardeşlerin kazanacağı bir seçime ikna edebileceği hayaliyle karşı çıkılan müdahale treni, Esad’ın red cevabıyla kaçırılmıştı. Sonra Suriye ile sınırları açık tutup, her Sünni direnişçiyi Kardeş sanarak El Kaide ve IŞİD’çilerin sınırlarımızı kevgire çevirmesine göz yumulması sürecine ne diyeceğiz? Türkiye IŞİD gerçeğini çok geç kavradı; herkes geç kavradı ama arada 910 kilometre “komşuluğu” olan sadece bizdik. Obama YPG’yi Türkiye’ye tercih ederken hata yaptı ama Türkiye o noktada IŞİD’le gerçekten etkin mücadele edecek irade ve imkâna sahip miydi? Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, ABD kendi elini hiç kirletmeden, IŞİD ile en etkin mücadele edip, kendi çıkarları da onu bitirmeyi gerektiren etkili bir lejyon gücü buldu PKK’da; ABD’nin PKK’yı IŞİD’e karşı kullanması, Türkiye’nin canını kendi güvenliği bakımından çok sıksa da, sonuç verdi. Türkiye’nin IŞİD gerçeğine tam olarak uyanması Musul konsolosluk baskınından sonra bile değil, 2015 Ankara bombalaması ve 2016 Reina saldırısıyla oldu. Genelkurmay Başkanı, şimdi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın bastırmasıyla sınıra duvar örülmeye başlanması dönüm noktası sayılabilir, öncesi sarih değildir.
Geldiğimiz noktada, bir yandan Erdoğan’ın “PKK’yı bırakın, IŞİD’e karşı bizimle çalışın” siyaseti ve ısrarcı diplomasisi etkili olmuştur, diğer yandan Trump’ın Pentagon’un askeri vesayetine karşı, dış yatırım risklerinin artmasından şikayet eden dev Amerikan şirketleri ve çocuklarının uzak çöllerde ölmesini istemeyen Amerikan işçi sınıfının sesine kulak vermesi. Bir yandan Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Esad’ı frenlemesiyle gerçekleştirdiği Cerablus ve Afrin operasyonlarında ÖSO güçlerini etkin kullanımı pay sahibi olmuştur, diğer yandan Trump’un Türkiye ile –neticede kendisinin de terör örgütü olarak gördüğü- PKK yüzünden zıtlaşmak yerine uzlaşmayı Amerikan ticari çıkarları açısından daha kârlı görmesi pay sahibi olmuştur.
Trump’ın meşhur Twitlerinden birinde, Erdoğan’la anlaştıklarını söylerken “daha çok ticaretten” söz etmesi de rastlantı değildir, asker kökenli savunma bakanı Jim Mattis’in yerine eski Boeing yöneticisi yardımcısı Patrick Shanan’ı getirmesi de. Keza, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Halkbank Yöneticisi Hakan Atilla’nın yakında Türkiye’ye dönebileceğini söylemesi de dikkate alınmalı; bakarsınız 8 Ocak dönüşü aynı uçakta gelirler. Neden olmasın?
Yeni sayfa, yeni riskler dedik, tabii Türkiye açısından, sayalım:
• ABD Merkezi Komutanlık (CENTCOM) ve Özel Kuvvetleri (SOCOM) son dört yıldır, kendi ifadeleriyle 30 bin kadar PKK militanına NATO standardında düzenli ordu, özel harekât ve askeri istihbarat eğitimi verdi. Kandil’deki PKK şefleri şimdiye dek ellerindeki bütün güç ve imkânları Rojava dedikleri Suriye’ye yığmıştı. Bu eğitilmiş ve daha da hırslanmış militanların şimdi Türkiye’ye yönelmeleri ciddi bir ihtimaldir.
• Kendi hedefleri bakımından bu kadar mesafe almışken PKK, eski hamisi Şam’la işbirliğine gidebilir. Beşar Esad için şu sıra Erdoğan’dan son yedi yılın intikamını almak için PKK’ya bol keseden özerklik sözü vermekten kolay bir şey olmasa gerek; üstelik sonra sözünü tutması da şart değil. Ancak Suriye’de ideal yönetim modeli olarak federasyonu gören ve bunu yazılı olarak ilan eden tek ülkenin Rusya olduğunu da unutmamak gerekiyor.
• Türk ordusunun Suriye’ye hızlı girişi askeri ve siyasi açıdan geri alınması güç adımları atmak zorunda kalmasına neden olabilir. Erdoğan şimdiye dek hep Suriye’de yeni düzen kurulunca Türkiye’nin çekileceğini söyledi. “Kaplanın sırtına binmek, inmekten kolaydır” diyen Çin atasözünde olduğu gibi, zamanı gelince çekilmek, girmekten çok daha zor olabilir.
• ABD’nin yakın zamanda Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan’ın başına ödül koyması ve PKK’nın Suriye kolu PYD’den silahlı mücadeleyi reddeden bir PKK-light çıkarma planları artık her zamankinden daha mümkün görünüyor. Bu adı artık PKK olmayacak, belki PYD kalacak PKK-light, Türkiye’nin karşısında PKK’nın askeri tehdidinin yanı sıra, Batının ve muhtemelen Irak Kürtlerinin desteğini alacak bu yeni örgütün siyasi zorlamasını da getirebilir.
Gelelim fırsatlara:
• PKK içinde böyle bir bölünme aslında Türkiye açısından bir fırsata da dönüşebilir. Böylelikle bir yandan silahlı mücadeleye devam eden gruplara karşı terörle mücadele çerçevesinde operasyonlar uluslararası meşruiyet kazanırken, diğer yandan silahlı mücadeleyi reddedenlerle yeni bir diyalog süreci başlatılması ihtimali var. Burada HDP’nin bir tercih yapması da gerekecek mutlaka; yapmazsa, bir HDP-light da gündeme gelebilir.
• Ankara, Vaşington’a tepki olarak Moskova’ya yakın durmaktan çekinmedi ama bu ilişkiye kendisini fazla kaptırmaktan hep çekindi; Rusya ile ilişkiye ve itişmeye başladığımızda daha ABD diye bir ülke yoktu dünya yüzünde. Dolayısıyla ABD ile NATO müttefikliğinin hatırlanması, Rusya ile daha dengeli ve verimli ilişkiye de yol açabilir.
• Bu gelişme Cenevre Barış sürecini etkilerse, Türkiye Esad’ın seçime girmesi üzerindeki vetosunu da fiilen kaldırdığına göre savaşın sonu yakın hale gelebilir. Bu öncelikle Türkiye (ayrıca Ürdün ve Lübnan) üzerindeki göç baskını azaltır ve bölgede hem insani, hem ekonomik yönden normalleşmeyi başlatır, hem de savaşı sürdürmekte çıkarı olan El-Kaide, IŞİD, PKK gibi örgütlerin daha da dışlanmasını sağlar.
• Doğu Akdeniz’de Kıbrıs çevresinde kısa dönemde sertleşme, ama sonra yumuşama beklenebilir. Türkiye ve ABD arasında Suriye rüzgârlarının ters dönmesinin Yunanistan ve İsrail’i ne kadar rahatsız ettiği ortada; muhtemelen Suudi Arabistan, Mısır ve İran’ı da. Ancak Trump’ın siyaseti istikrar kazandığı takdirde İsrail’in kendi güvenliği açısından da en çabuk uyum sağlayacak mekanizmalara sahip olduğunu unutmamak lazım.
Yedi yıldır Suriye savaşında yer alan aktörlerin hatalarını bölge halkları çok acı ödedi. Bir yol ayrımına gelindiği anlaşılıyor.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…