Türkiye’de medya çok değil, bundan iki-üç yıl önceki durumunu koruyabilseydi, önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçtiğimiz günlerde yaptığı önemli bir konuşmayı muhtemelen manşetlerde okuyabilirdiniz. Ne yazık ki bırakalım artık muhalefet parti liderlerinin, sözcülerinin söylediklerini, AK Parti’nin kuruluşundaki üç temel direğinden biri olmuş, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve nihayet Cumhurbaşkanlığı yapmış Gül gibi bir siyasetçinin sözleri dahi dikkatlerden kaçırılmak isteniyor. Zannediliyor ki, tek sesli oldukça satışları düşen gazetelerinde yazılmazsa, bundan beş yıl önce ilk elliye giremeyecek izlenme oranlarıyla güya rekor kıran haber kanallarında yayınlanması engellenirse duyulmayacak ve böylece bu kandırmaca ilelebet sürecek.
Öyle olmuyor tabii. İşte bakın geçen hafta Kartal’da bir bina durduk yerde çöktü. Siyasi ve toplumsal haberler yerine asayiş haberlerine yönlendirilen televizyon kanalları bu konuya yoğunlaşır yoğunlaşmaz da yayın yasağı geldi. Aman kimse duymasındı. Sonra ne olur ne olmaz, memlekette kötü giden bir şeyler olduğu düşünülebilirdi; önümüz seçimdi. Peki, ne oldu? Duyulmadı mı? En son İçişleri ve Sağlık Bakanlığı hayatını kaybedenlerin sayısını 21 olarak açıkladı. Yazıyla yirmibir. Ortada deprem yok, heyelan yok, başka bir doğal afet yoktu, ama İmar Affı afeti vardı. Konumuz o değil ama o İmar Affının altında, halen AK Parti Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olan, önceki Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ile birlikte imzası olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tablonun “ranta yönelik daha çok para kazanmaya yönelik kaçak” işler sonucu olduğunu söyledi.
Ve (artık ana akım diyemeyeceğim) baskın medya, sanki İmar Affı da aynı dönemin ürünü değilmiş gibi, burada “mağduriyete karşı dik duruş” açısı bulmayı becerdi.
İşte Gül de 7 Şubat’ta Marmara Grubu Vakfı’nın düzenlediği 22’inci Avrasya Ekonomi Zirvesindeki konuşmasında bu konulara değiniyordu. Popülizmin ortaya çıkışını “büyük adaletsizlikler[i], bunlar ekonomik veya siyasi birçok farklı düşünceler, hayal kırıklıkları[nı] -insanların yaşadıkları, ama bunları bilinçli bir şekilde istismar etmek” olarak tanımlayan Gül şöyle devam ediyordu:
• “Popülist tarzlar muhalefetteyken sözde kalır, söylem, retorik, hamaset seviyesinde kalır. Tabii, çok yıkıcı olur. Çünkü bir taraftan kitlelerin hissiyatını ateşlediği için kitleleri bir şekilde eğitmiş oluyor. Ama popülist siyasi akımlar iktidarda olursa veya iktidardakiler popülizm yaparlarsa bu çok daha tehlikeli olur. Çünkü söylemle, uygulama birleştiği andan itibaren bunun neticeleri gerçekten de çok büyük sıkıntılar getirir.
• “Bu akım öncelikle demokrasinin temel niteliklerini hedef alıyor, onu çürütüyor. Kuvvetler ayrılığını, adaletin bağımsız ve tarafsız şekilde dağıtılmasını, kamudaki şeffaflığı, hesap verebilirliği, serbest, hür, özgür basını bütün bunları hedef alıyorlar. Bütün bunlar popülizmin ilerlediği ülkelerde geriliyor”
Gül, İkinci Dünya Savaşı öncesi faşizm olarak ortaya çıkan, dünyayı ve halkları yıkıma uğratan popülizmin, bugün otoriterlik olarak siyaset gündeminde olduğunu söylüyordu. Popülist liderler “halka sadece balık verirler ama balık nasıl tutulur hiç bir zaman öğretmezler. Onun için bir gün balık bittiğinde de sıkıntılar, felaketler ortaya” çıkardı. Gül adeta bir dönem kendisinin de ortağı olduğu, seçim öncesi dönemlerde zirveye ulaşan ayni yardımların özeleştirisini yapıyordu. Marmara Grubu Vakfı Başkanı Akkan Suver’in davetiyle bu konuşma zeminini bulmaktan duyduğu memnuniyeti de ifade eden Gül, kitlelere ne söylerse onu inandırma üzerine kurulu popülist çizginin iç ve dış siyasetteki yansımasını ise şöyle tarif ediyordu:
• “Tabii, popülizm kısa vadede netice getirebiliyor, insanlar kazanabiliyor. Popülist liderler popülizmi kendisine yöntem kılan siyasi akımlar ama uzun vadede herkesle birlikte kaybediyorlar. Popülizmin sürdürülebilirliği söz konusu değil.
• “İçeride yapılan popülizm toplumları kutuplaştırır. Çoğulculuğu, beraber yaşama duygularını çok zedeler. Farklı düşüncelerde, kimliklerde, farklı etnik veya inançlarda olan insanların hep beraber yaşamasını zorlaştırır.
• Dış politikada ise yine tarih bize gösterdi ki çok böyle ulusalcı, ırkçı siyasi liderler, partiler kendilerini ülkelerine konsolide ettikten sonra bölgede çıkar çatışmasına girer ve bölgede her zaman kavgalar savaşlar çıkar.”
İlginç olan, Gül’ün bu konuşmasında dünyanın ABD’den Venezuela’ya dek pek çok ülke ve bölgesinden örnek vermiş olmasına karşın, Türkiye’nin adını geçirmemiş olması. Ama siz yine de anladınız sanırım, neden bu konuşmanın baskın medyada yer bulamamış olduğunu.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…