• Anketlerle imtihan: Ayna, ayna, söyle bana…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 31 Mart seçimlerine doğru HDP bir yana, CHP, İYİ Parti ve Saadet dâhil bütün muhalefeti terörist ilan etmesi dışında çarpıcı açıklaması, artık anketlere güvenmediğini söylemesi oldu. Erdoğan’a göre bu seçime dek AK Parti’yi hep oy kazanırken, oyunu korurken gösteren anketler, artık gerçeği göstermekten uzaklaşmıştı.
Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta sonu yaptığı bu çıkışın hemen öncesinde, daha önceki seçimlerde yakın tahminlerde bulunan ORC, MAK ve PollMark anket şirketleri Ocak ayı sonuçlarını açıklamıştı. Bu anketlerden çıkan izlenime göre, Ankara’da AK Parti adayı Mehmet Özhaseki ve CHP adayı Mansur Yavaş ile başa baş görünüyor, İzmir’de AK Parti adayı Nihat Zeybekçi CHP’li Tunç Soyer’in on puan kadar gerisinden geliyor, Adana ve Bursa gibi iki büyük şehide de AK Parti-MHP ortaklığının kaybetme ihtimali bulunuyordu. İstanbul’da ancak Binali Yıldırım’ın Meclis Başkanlığından, kendi deyimiyle “erken emekli” edilip adaylığı kabul etmesiyle Ekrem İmamoğlu’nun 3 puan kadar önüne geçilmişti. AK Parti’nin geneldeki oy oranının ise yüzde 40’ın altına düştüğü öne sürülüyordu.
Erdoğan’ın anketçilere kızmasının altında belki de bu tablo yatıyordu.
Oysa Erdoğan’ın diğer çoğu siyasetçiden farkı toplumun nabzını tutan anket çalışmalarına önem vermesiydi. Daha 2001’de AK Parti’nin kuruluşundan önce İstanbul Belediye başkanlığı döneminden itibaren Erdoğan başarısını bir ölçüde bu bilimsel yaklaşıma borçluydu.
Erdoğan’ın talebiyle AK Parti Genel Merkezi belirli aralıklarla, genellikle güvendiği üç anket şirketine tabanda çalışma yaptırıyor, sonra bunların ortalamasını alarak öncelikleri belirliyordu. Sonra Erdoğan, her türlü çok bilinmeyenli denklemi, işini bilen bir esnaf gibi anında tek bilinmeyenli, lineer bir denkleme indirgemeyi bilen siyasi zekâsıyla o seçimin, ya da referandumun temasını belirliyor ve kazanıyordu.
Bunun tek istisnası 7 Haziran 2015 seçimleri olmuştu. Erdoğan orada bir değil iki sorunu, üstelik iki sistemik sorunu aynı anda çözebileceğini düşünmüştü. Bunlar, Başkanlık sistemine geçiş ve o sırada artık sonlarına geldiğini pek kimselerin fark etmediği PKK ile dolaylı diyalog üzerinden Kürt sorunuydu. Olmadı. Bu iki sistemik sorununun eş zamanlı (simultane) çözüm çabası, ters tepti ve AK Parti Meclis çoğunluğunu kaybetti. Neyse ki Erdoğan’ın imdadına daha o 7 Haziran gecesi Hızır gibi yetişen MHP lideri Devlet Bahçeli oldu. PKK’nın olağanüstü çabasıyla zaten yıkılmakta olan diyalog çöpe gitti, Erdoğan, Bahçeli’nin desteğiyle Cumhurbaşkanlığı Sistemi bayrağını Beştepe burçlarına dikti.
Erdoğan’ın bu süreçte bir değil, iki sorunu eşzamanlı çözmeye kalkışması aslında anketçilerin öngörmediği bir yöntemdi; Erdoğan’ın –Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarına uygun olan- diyalog süreciyle AK Parti’nin milliyetçi-muhafazakâr tabanında endişeye yol açtığı anketçilerin gördüğü ve gösterdiği bir gerçekti. Erdoğan siyasi hayatında belki de ilk defa iyi hesaplanmamış bir risk almış ve eli kaybetmişti. 1 Kasım’da yalnızca Bahçeli’nin değil, anketçilerin öngörüsü üzerine hareket etti ve yeniden kazandı.
Peki, ne oldu da Erdoğan birden bire anketçilere güvenmemeye başladı.
Anketler, hatta tek amacı AK Parti Genel Merkezinin gözüne girip para kazanmak olanlar bile artık AK Parti’yi görmek istediği düzeyde göstermediği için olabilir mi? Ya da MHP ve BBP desteğiyle de olsa Erdoğan’ın oy oranını daha geçen yıl, tartışmalı seçim sonuçlarıyla eriştiği yüzde 52’nin, hatta yüzde 50’nin altında gösterdikleri için olabilir mi? Erdoğan’a bunları sorma imkânı olanlar bunları sormadıkları için cevabını bilemiyoruz.
Anket şirketleri sayısında bir patlama yaşandığı doğru. Bunların bir kısmının kendisini AK Parti’ye beğendirmek, özellikle AK Partili belediyelerin parasını almak için derme çatma kurulduğu da konuşuluyor, o da doğru. Ama bu durumdan AK Parti’nin sorumlu olduğu da doğru.
Bütün bu yıllar boyunca CHP Genel Başkanlarına, Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’na, kim sorduysa “Biz anket yaptırmıyoruz” cevabını aldı. Yaptırsalar, toplumun nabzını belki daha iyi tutar, belki daha iyi sonuç alabilirlerdi. Yapmadılar. Yani bu anketçi enflasyonunda (ki malum, enflasyon miktarın artmasıyla değerin azalması demektir) CHP’nin katkısı olduğu pek söylenemez.
Tabii bir de işin medya boyutu var. Anket sonuçlarının medyada yer aldıkça seçmeni etkilediği var sayılır. Bu medyanın toplum üzerindeki yaygınlığı ve etkisi olduğu müddetçe doğrudur. Toplumdaki güven sıralamasının maalesef en sonlarında yer alan günümüz Türk medyasının eski yaygınlık ve etkisinden çok uzak olduğunu durumda, anketlerin bu etkisi de ortadan kalkıyor.
Ancak Erdoğan, anketlerden yakınarak, artık yüzde 90 gibi bir oranda sahiplikleri kendi yörüngesindeki medya organlarında yer almasını istemediğini duyurmuş oluyor. Çünkü elde kalan medya artık büyük ölçüde kendi seçmen tabanına hitap eder durumda.
Erdoğan böylece anketçilerin de artık işine yaramadığını anladığını da duyurmuş oluyor. Bunun sonucu anket şirketleri arasında AK Parti öncesinde de var olanların kalıp, sonra kurulmuş olanların sadece AK Parti imkânlarını parazit organizmalar gibi kullanarak yaşayanların gitmesi olabilir. Bakalım seçimlerden sonra medyada kimler kalır, kimler gider?
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…