Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, YSK’nın tartışılan kararıyla 23 Haziran’da tekrarlanacak İstanbul seçimini yine CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazanacağını anlarsa, yaptırmamaya, iptal ettirmeye çalışır mı?
Soruyu ortaya atan da, “mümkün” cevabı veren de Amerikan düşünce kuruluşu The Washington Institute’un Türkiye programı yöneticisi, araştırmacı-yazar Soner Çağaptay oldu. Çağaptay’a göre, Erdoğan’ın Türk ekonomisinin neredeyse üçte birini (2018 rakamlarına göre yüzde 27’den fazlasını) üreten ve bu yönüyle ayrıca AK Parti iktidar “makinasının” çalışmasını, “yağlanmasında” işlevi olan İstanbul’a kaybetmeye “tahammül edemez”, bunu göze alamaz. Dolayısıyla kaybetmemek için seçimi yaptırmamak dâhil her şeyi göze alabilir.
Bana sorarsanız, evet, Erdoğan bunu deneyebilir, ama denese bile başarması o kadar kolay olmayabilir.
Ya da şöyle diyelim: artık o kolay olmayabilir.
Çünkü Türkiye’de siyasi rüzgârların yönü YSK kararının açıklandığı 6 Mayıs’tan bu yana hızla değişmeye başladı. Hem birazdan ayrıntısına gireceğimiz bu değişim, hem de zaten ağır sorunlar yaşayan ekonomik tabloyu –ABD Başkanı Donald Trump’ın zorbaca “mahvederim” mesajı dâhil- daha da kötüleştirebilecek dış politika sorunları buna izin vermeyebilir. Erdoğan’ın “dış güçlerin” ekonomik yöntemlerle de “diz çöktürmeye” çalıştığını vurgulaması boşuna değil. Ama yapılması gerekenler az çok belli iken, Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı (ve damadı) Berat Albayrak ne Türk Lirasının ABD doları ve Avro karşısında hızlı değer kaybını durdurabiliyor, ne yüksek enflasyon, yüksek işsizlik ve yüksek faiz sarmalına gem vurabiliyor
O kadar kolay olmayabilir dedik ya, temel iki nedenden dolayı o kadar kolay olmayabilir. Birincisi, seçim ortağı MHP lideri Devlet Bahçeli’yle birlikte, özellikle CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan 21 Nisan saldırısından itibaren sürekli artan çağrı ve uyarı dozuyla YSK üzerinde kurulan baskıyla da olsa, 31 Mart seçiminin iptali yasal bir zemine monte edilmeye çalışıldı. 23 Haziran’ın yaptırılmamasının oturtulabileceği bir yasal zemin bulunmuyor.
İkincisi, bu nedenle “milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” klişesinin kullanılabileceği, dış politika ve güvenlik gibi, akan suları durdurmasının düşünüleceği bir fiili durum ortaya yaratılabilir. Bunun için ABD ile Rus S-400 füzeleri ve Suriye’de PKK uzantılarıyla işbirliği konusundan tutun da Kıbrıs sularında petrol aramaya, hatta –bırakalım mübarek Ramazan ayını, her zaman iş yapan- İsrail ile Kudüs ve Filistin gerilimine dek öne çıkarılabilecek çok sayıda sorunumuz mevcut.
Bu durumda gittiği yere kadar İstanbul Büyükşehir Belediyesine 23 Haziran’a dek kayyum atan İstanbul Valisi Ali Yerlikaya iş başında kalır; HDP’li belediyelerin kayyum yönetiminin İstanbul’a da pek ala örnek olabileceği düşünenler dahi çıkabilir.
Ancak Türkiye’nin siyasi coğrafyasında YSK’nın 6 Mayıs kararından bu yana ilginç değişiklikler oluyor; rüzgârın yönü sanki değişiyor.
Bunun en büyük nedeni, Erdoğan-Bahçeli ittifakının İstanbul’da İmamoğlu’nun galibiyetini iptal ettirmek için uyguladığı aşırı doz siyasi baskı ardından çıkan YSK kararının, vicdan sahibi kimi AK Partililer dâhil, önemli bir çoğunluğu ikna etmemiş olması.
Sadece lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve seçim ortağı İYİ Parti lideri Meral Akşener, ya da Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier değil, YSK kararına akıl erdiremeyen, anlam veremeyen, tepki gösteren.
Örneğin 7 Mayıs’ta önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Twit mesajı önemliydi. Gül, “Anayasa Mahkemesi’nin 2007 yılındaki haksız “367 Kararı” karşısında ne hissettiysem, başka bir yüksek mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun dün aldığı kararı duyunca aynı duyguları yaşadım” diyordu; “Yazık, bir arpa boyu yol alamamışız”. Bu mesaj Gül’ün Erdoğan ve Bahçeli girişimiyle alınan YSK kararından duyduğu rahatsızlığı açığa vuruyor ve belki de 23 Haziran’da Erdoğan-Bahçeli ittifakının ortak adayı Binali Yıldırım’a oy vermeyebileceğini düşündürüyordu. Gül’ün şu sıralar AK Parti içinden ve dışından yeni bir siyasi oluşum bekleyenlerin gözdesi durumunda bulunan, Erdoğan’ın önceki ekonomi kaptanı Ali Babacan’a destek verdiğinin bilinmesi, bu mesajın ağırlığını artırıyor. Ayrı bir kanaldan, Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan olarak halefi, ancak şimdi dışlanmış vaziyette parti içi muhalefet bayrağı açan Ahmet Davutoğlu da YSK kararını kınadı, karşısında yer aldı. Gül, Babacan ve Davutoğlu’nun AK Parti taraftarları içinde hiçbir etkisi olmadığını düşünenler, kısa sürede yanıldıklarını görebilir.
Ama oyunu İstanbul’da kullanmış bir seçmen olarak YSK’nın kararına ben de anlam veremiyorum. Yani bazı sandık kurullarında diyelim usulsüzlük yapılmış ama bu usulsüzlük aynı zarf içine koyup sandığa attığımız ilçe belediye başkanı, belediye meclisi ve muhtar oylarını geçersiz kılmayıp, sadece büyükşehir belediye başkanlığı için verilmiş oyları geçersiz kılmış, öyle mi? Ne akla, ne hukuka, ne vicdana sığan bu karara dair AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’un açıklamalarının sosyal medyada hiciv videolarına konu olması boşuna değil.
Tabii asıl değişim rüzgârının muhalif çevrelerde estiğini söylemek gerekli.
Muhtemelen Erdoğan-Bahçeli ikilisinin aksine, YSK kararının muhalefet partilerinde yol açtığı moral bozukluğu bir saat içinde yerini moral üstünlüğe bıraktı. AK Parti adayı Binali Yıldırımın adeta yüzünden düşen bin parça ifadesine rağmen, galibiyeti elinden alınmış Ekrem İmamoğlu, “Yine kazanacağız” diyerek şen şakrak kürsüye çıktı, halka hitap etti. “Her şey güzel olacak” sözü, muhtemelen partiler üstü bir seçim sloganı olarak anında yayıldı sosyal medyada. Umre için Kâbe’de bulunan dört vatandaşın telefona çekip gönderdiği “Dualarımız seninle. Her şey güzel olacak” mesajı izleyenleri şaşırttı.
İki konuda AK Parti planlarının geri teptiği gözlendi.
Birincisi, CHP ve İYİ Parti arasını HDP ile açma planıydı. Tutmadı. İYİ Parti lideri Akşener 7 Mayıs Meclis Grubu hitabında, YSK kararını “utanç” verici olarak niteledi ve İmamoğlu’na tam desteğini tekrarladı.
İkincisi, tam da YSK kararından birkaç saat önce hükümetin yasa dışı PKK lideri Abdullah Öcalan’ın avukat görüşüne yıllar sonra, 2 Mayıs’ta izin verildiğinin açıklanmasıyla HDP’nin muhalif saflardan kopacağı beklentisiydi. HDP tam tersine, 31 Mart tutumlarından herhangi bir değişiklik olmayacağını açıklayıp YSK kararını sert dille kınadı.
Batı dünyasının peşin hüküm ve kolaycılıkla “Türkiye’de demokrasi bitti” demesine karşın, Türkiye’de seçmenin en az yarısının, demokrasi ve demokratik kurumlara sahip çıkma azim ve kararlılığı nedense pek görülmüyor. Asıl etken bu oysa.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…