Baştan söyleyelim: Bu ihtimal dışında Türkiye de, ABD de geri dönüşü olmayan noktaya kıl payı mesafede duruyor. Yani, Rus yapımı S-400’ler gelip kurulmaya başlayacak, ABD F-35’lerin teslimini dondurup ekonomik yaptırım uygulamaya başlayacak. (Bunun sadece doların artışı demek olmadığını birazdan ele alacağız.) Türkiye buna cevap olarak -muhtemelen İncirlik Üssü ve Malatya radarı dâhil- Amerikan askerî faaliyetini kısıtlayacak; ABD Suriye’de “güvenli bölge” görüşmelerini dondurup PKK uzantılarıyla işbirliğini artırarak misillemede bulunacak; Türk ordusunun YPG’lileri vurması halinde Trump’ın “ekonominizi mahvederiz” tehdidi akla gelecek; 2018 yaz sonunda Rahip Brunson krizinin yol açtığı kur krizi hatırlanacak vs… Şimdilik akla gelen senaryolar bunlar.
Bir ihtimal daha var ve bu ihtimal, küçük de olsa en azından ABD ve Türkiye arasındaki güven bunalımının derinleşmesini durdurup, Türkiye’nin daha ciddi ekonomi ve güvenlik açıkları vermesine engel olabilir.
Yoksa bu saatten sonra ne Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Donald Trump’ın tehditleri karşısında geri adım atmış görüntü vermek ister, ne Trump, Erdoğan tarafından ters köşeye yatırılıp Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in eline koz vermek ister, ne de Putin, kuruluşundan bu yana Moskova’nın NATO saflarında açtığı bu en ciddi çatlaklardan birini sonuna dek götürmekten vaz geçer.
NATO faktörü
İlk kez aylar önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’ya yaptığı “ortak komisyon kuralım, S-400’ler ile F-35’ler üzerinden NATO savunmasına zarar verip vermediğini görelim” önerisini hatırlıyorsunuz. Amerikan tarafı bu öneriye henüz cevap dahi vermedi. Zaten Çavuşoğlu bir yandan S-400 anlaşması için “done deal – anlaşma tamam”, yani Rusya’yla iptal söz konusu değil ifadesini kullanıyordu. O arada Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, ABD Savunma Bakanı Patrick Shanhan ile ayrı bir diplomasi kanalı açtı. Akar, 15 Nisan’da Washington’da başlayan Türk-Amerikan Konseyi toplantılarının açılışında yaptığı önemli konuşmanın özeti, metin dışına çıktığı, ya da o izlenimi verdiği sözleriyle, “Türkiye NATO’da kalacak” cümlesiydi. Ertesi gün Akar’a Trump Otelinin lobisinde sorduğumda, S-400 konusunda krizden çıkış yolu arayışının “sürdüğü” yanıtını aldım. Anlaşma bittiyse, süren neydi? Akar herhangi bir ayrıntı vermeden “çalışıyoruz” demekle yetindi.
Devamında, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, tam da YSK’nın İstanbul seçimlerinin tekrarlanması kararını verdiği 6 Mayıs günü Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Bu görüşme ardından Stoltenberg, S-400/F-35 krizinin sadece Türkiye’ye değil, NATO savunmasına da zarar vereceğini söyledi. Bu, Amerikalıları memnun eden bir açıklama değildi. Washington, NATO’dan daha kesin bir açıklama bekliyor ama gelmiyordu. Çünkü aslında NATO’nun Avrupa Birliği üyesi ülkeleri, özellikle merkez üçlüyü oluşturan Almanya-Fransa-İtalya, Trump yönetiminin Avrupa’ya patronluk taslamasından da hoşnut değildi.
Nitekim Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un son NATO Zirvesi sırasında Erdoğan’a, acil füze savunma ihtiyacı için Türkiye’ye bir Samp-T bataryasını hemen gönderebileceğini söylediğini Savunma Bakanı Akar açıkladı. Türkiye halen Fransa ve İtalya ile NATO-uyumlu EuroSam ürünü Samp-T’nin yeni bir modelinin ortak üretimi için görüşmeler yürütüyor. Trump yönetimin bir yandan Türkiye’nin S-400 konusunda kendisine boyun eğmemesinin diğer NATO üyesi ülkelere de örnek olacağının da farkında. Avrupa ve NATO bu nedenle de ABD ile tam olarak aynı çizgide durmuyor.
Trump’ın Erdoğan’a ders vermek isterken, kendi bindiği dalı kesme ihtimali de mevcut. Yani, Türkiye’yi S-400 nedeniyle F-35 projesinden dışlayıp askerî yaptırımlar uygulamak, ABD çıkarlarına da uygun değil.
Yaptırımlar göze mi alındı?
Savunma Bakanı Akar, 22 Mayıs’ta, ABD Temsilciler Meclisi’nin Türkiye S-400’ “anlaşmasını tamama erdirirse” F-35 verilmemesi, ekonomik yaptırım uygulanması kararını Beyaz Saray’a tavsiye ettiği gün, “Onlar ertele diyor, biz tamam diyoruz” sözleriyle görüşme sürecin devam ettiğini duyurmuş oldu. Buradaki ilginç nokta, Temsilciler Meclisi’nin “erteleme” değil, “iptal” istemesiydi; demek ki kapalı kapılar ardında “erteleme” talebi de masadaydı. Akar gazetecilerle yaptığı aynı toplantıda Türkiye’nin yine de yaptırım ihtimaline karşı önlem almaya başladığını açıkladı. Çünkü yaptırımlar yalnız döviz kurunu, ihracat ve ithalatı vurmakla kalmayacak. Aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetlerinin askerî malzeme tedarikini de olumsuz etkileyecek. Evet, Türkiye savunma sanayiinde çok mesafe aldı, bazı silah ve cephanesini kendisi üretiyor, ama henüz hepsini üretemiyor. Özellikle yüksek teknoloji gerektiren ürünlerde hâlâ ciddi bağımlılık, özellikle ABD kaynaklı ürünlere bağımlılık var; Akar bu duruma da dikkat çekmiş oluyor.
Trump ve yardımcısı Mike Pence, Brunson örneğine bakarak, Türkiye üzerinde ekonomik baskı uygulayarak sonunda kırılma sağlayacağını hesaplıyor. Erdoğan ise ekonomik ve askerî yaptırımları göze almış görünüyor. Türkiye’ye NATO’daki hasmı Rusya -ve onun etkisindeki örneğin Suriye’den- gelebilecek tehdit riskinin, S-400 satışının tamamlanmasıyla azalacağı değerlendirmesi var Ankara’da. Ancak ekonomi için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Akar’ın bu kritik beyanının hemen öncesinde Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “S-400’leri NATO sistemine dâhil etmeden kullanabiliriz” demesi, aslında Ankara’daki arayışın devam ettiğinin bir başka göstergesiydi; Çavuşoğlu “S-400’ler F-35’lerin sırlarını öğrenebiliyorsa şimdiye dek Suriye’de İsrail, Baltık’ta Norveç F-35’lerinden öğrenmişlerdir” diye Ankara’nın savunmasını ayrıntılandırmıştı.
Özetle Ankara, dolaylı olarak, çıkış yolunu Türk-Amerikan ikili ekseninden çıkarıp NATO zeminine taşımakta görüyor.
Amerikalıların da konuyu ikili plandan çıkarıp NATO zeminine taşıması ihtimali, baştan beri sözünü ettiğimiz ihtimaldir.
Böyle bir durumda, yani NATO zemininde bir teknik komisyon oluşturulması durumunda, Türkiye Rusya’dan S-400’leri getirse dâhi, o çalışma bitene dek “kutusundan çıkarmaz” yani kullanmaya başlamaz.
Komisyon, NATO savunmasını delecek noktalar saptarsa, bu durum Erdoğan hükümeti bakımından da kamuoyu nezdinde “sözünden dönmüş olmadan” geçerli bir yeniden değerlendirme imkânı verebilir. Belki S-400’lerin gerçekten NATO savunmasını zedelemeden tutulacağı ama Türkiye’yi yeni bir ekonomik ve askerî yaptırım dalgasından sakınacak çözüm bulabilir.
Yani o ihtimal, çözümün NATO zemininde bulunması gibi duruyor.
Peki, bu durum Putin’in tepkisine yol açmaz mı, özellikle de Suriye’de? Açabilir, ama bu Türkiye açısından, özellikle de ekonominin selameti açısından alınabilir bir risk gibi duruyor.
Çünkü Akar’ın söylediği gibi; bütün keskin söyleme rağmen, Erdoğan hükümeti önünde Türkiye’nin NATO sistemi dışına çıkması gibi bir seçenek bulunmuyor.
(*) Deutsche Welle Türkçe Servisi tarafından 25 Mayıs 2019’da yayınlanan yazım. Murat Yetkin
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 23 Kasım’daki basın toplantısında Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te başlayacak ikinci…
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…