Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 30 Mayıs’ta açıkladığı Yargı Reformu bir kaç noktada alkışlarla kesildi. Bunların arasında avukatlara, devlet görevlilerine özgü “yeşil pasaport” verilmesine imkân tanıyan madde de vardı. Alkışı başlatan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Metin Feyzioğlu idi; alkışladığını fark ettirmek için, Külliye daveti alan bazı muhtarlar gibi kollarını kaldırıyor, koltuğunda öne hamle ediyordu. Nitekim Erdoğan da onu gördü ve gülümsedi; Feyzioğlu’nun mutluluğu zaten her halinden belli oluyordu. Video kaydını izleyin ne demek istediğimi anlarsınız.
Ben o görüntüleri izlerken Feyzioğlu’nun bundan çok değil beş yıl önce, CHP’nin genç ve enerjik müstakbel lideri olarak birilerince öne çıkarıldığını anımsadım. Eğer hâlâ bir siyasi geleceği varsa, AK Parti’nin müstakbel Kayseri Milletvekili olabilir.
Feyzioğlu bundan iki hafta kadar önce, 14 Mayıs’ta da Beştepe’deydi. Cumhurbaşkanı ile 35 dakika süren görüşmesi ardından yaptığı açıklamada hazırlanan yargı reformu konusunda Baroların görüşlerini ilettiğini açıklamıştı; yüzündeki ifadeyi merak edenler Cumhurbaşkanlığı sitesindeki tokalaşma fotoğrafına bakabilir.
Demek ki o kısa görüşmede Türkiye’de yargının ağır sorunlarının, avukatların her gün karşı karşıya kaldığı savunma hakkını kullanma engellerinin yanı sıra bu yeşil pasaport konusunu da açmıştı Feyzioğlu. Avukatlar hemen heveslenmesin ama. Öyle önüne gelen avukat değil, yalnızca TBB Başkanlığı ile Adalet Bakanlığının birlikte belirleyeceği avukatlar alabilecek yeşil kapaklı pasaportu.
Yargı reformuna birazdan geleceğiz ama beş yıl önce Feyzioğlu’nun CHP lideri olma hevesinin sonu olan (ona yatırım yapan derin CHP takımını da ters köşeye yatıran) bir başka Mayıs gününü anımsayalım isterseniz: 10 Mayıs 2014 gününü.
O gün Danıştay’ın 146’ıncı kuruluş yıldönümü törenleri vardı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yeniden aday olma ihtimali henüz tamamen ortadan kalkmamış, Başbakan Tayyip Erdoğan da henüz Gül’ün partiye dönüp genel başkan olma ihtimaline karşı Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu öne sürüp kendi adaylığını ilan etmemişti. Siyasi belirsizlik had safhada, Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu sahnedeydi. Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün 25 dakika süren konuşması ardından Feyzioğlu’nun televizyonlardan canlı yayınlanan konuşması bir saati geçtiğinde Erdoğan’ın yüzü zaten iyice asılmıştı. Feyzioğlu “Aranızda cumhurbaşkanı adayları var” dediğinde Erdoğan’ın “Yanlış konuşuyorsun” diye yüksek sesle sözünü kestiğine tanık oldu bütün izleyenler. “Böyle edepsizlik olmaz ki” diyerek ayağa kalkmıştı Erdoğan, kendisini kolundan tutarak sakinleştirmeye çalışan Gül’e rağmen. Erdoğan, sahnede “Ama çok yapıcı konuşmaydı Sayın Başbakanım” diye çırpınan Feyzioğlu’na sırtını dönerek salonu terk ederken Cumhurbaşkanlığına giden yolda kesin kararını vermişti; muhtemelen Gül’ü AK Parti yönetiminden uzak tutmak için düzenlemelere de o günden sonra başladı.
Yargı Reformu açıklanırken yeşil pasaport müjdesini alkışlamak için çırpınışını görünce, ne yalan söyleyeyim, Feyzioğlu’nun o gün kapandığını düşündüğüm siyasi ikbalinin acaba yeniden, bu defa CHP değil AK Parti mecrasında mı açıldığını düşünmedim değil.
Yargı Reformuna gelince…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha sunumun başında, bu reformun Avrupa Birliği istedi diye açıklanmadığını söylemesi ilginçti.
Yargı reformuna Türkiye’nin uzun yıllardır ihtiyacı var, orası bir gerçek.
Türkiye’de mahkemelerin adalet dağıtmadaki yetersizliği yeni değil; yargı öteden beri Türk devlet sisteminin en sorunlu alanlarının başında olageldi. Yargıtay Başkanı Mehmet Uygun’un 1998’de emekli olurken yaptığı, yargının “vicdanla cüzdan arasına sıkıştığını” iddia eden o konuşması hâlâ akıllarda. Daha o zamanlardan yargıya girmiş olan Fethullahçıların 2014’teki MGK toplantısında yüksek yargı makamlarının en az üçte birine hâkim olduğunun vurgulanmasını da gördük. 2016 askeri darbe girişimi ardından yapılan büyük temizlik sonrası, savcı ve yargıç makamları bu defa ya yeni mezun acemilerle, ya da başka Cemaat ve siyasi/ideolojik bağlantısı olanlarca dolduruldu. Yargıçların aldığı kararlar, savcıların iddianameleri yüzünden yargılandığı, neredeyse her eleştirinin, hatta aile içi kavgalardaki şikâyetlerin Cumhurbaşkanına hakaret gerekçesine dayandırıldığı günlerden geçiyoruz. Erdoğan’ın “gecikme oluyor, standart uygulama yok” diyerek örtülü ve dolaylı yoldan ifade ettiği gerçek, yargının artık siyasi iktidarın da başını derde sokmaya başlayacak raddede siyasileşmesi ve keyfi çifte standart uygulamalarıdır.
Sadece kişi hak ve özgürlükleri alanında da değil üstelik. Dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 2013’te ifade ettiği üzere, ekonomiyi düzeltmek için gereken temel unsurlardan birisi sağlam bir ekonomik programsa, diğeri de bağımsız ve gecikmeden adalet dağıtan yargı sistemidir.
Bu bakımdan tutuksuz yargılamanın esas olması ilkesinin vurgulanması, hukuk fakültelerinin kontenjanlarının azaltılarak eğitim süresinin beş yıla çıkarılması, mesleğe adım atmak, avukat, savcı, yargıç olmak için ayrı sınav sistemlerinden geçme zorunluluğu, yargıç, savcı, noter yardımcılığı kurumlarının getirilmesi, başvurularda standart yanıt süresi zorunluluğu, keyfî soruşturma açılmasının “yeterli şüphe” kavramıyla önlenmeye çalışılması, arabuluculuğun güçlendirilmesi gibi adımlar olumlu görünüyor. Daha ayrıntılarıyla tartışılacak, uygulamadaki aksaklıklara bakılacaktır. Öte yandan, örneğin Hâkimler ve Savcılar Kuruluna (HSK) Adalet Bakanı ve Bakan Yardımcısının vaziyet edeceği anlaşılıyor. Bu durumda yargıdaki siyasileşme nasıl azaltılabilecek? Yıllar sonra yeniden hortlayan işkence ve kötü muamele vakalarına karşı mahkemelerin etkin önlem alması, devlet görevlilerine soruşturma açılması izinleriyle engellenmeye devam edecek mi? Hafif yaralama olaylarında mağdur şikâyetinin aranması, küçük yaşlarda işlenen suçlara getirilen –ilke olarak doğru görünse de- muafiyetlerin, mafya ve diğer yeraltı örgütlenmelerinin, tıpkı Latin Amerika’da uyuşturucu kaçakçılığı şebekelerinin yaptığı türden, çocuk yaşta tetikçiler eğiterek ticari terör estirmelerini kolaylaştırmasına yol açabilir mi? Ve yargı reformu, gazetecilerin, yazarların, üniversite mensuplarının, sivil toplum sözcülerinin ifade haklarını kullanırken işlerinden, özgürlüklerinden olmasına çare getirecek mi? Bunlar sanırım hukuk çevrelerinde de Meclis’teki görüşmelerde tartışılacaktır.
Doğru dürüst bir Yargı Reformu, evet, AB için değil, önce bizler için gerekli. Ama doğru dürüst bir yargı reformunun Türkiye ile Avrupa arasında son yıllarda giderek açılan demokratikleşme mesafesini kapatmaya da yardımcı olacağı açık. Doğru dürüst bir yargı reformu için atılması gereken çok adım var.
Doğrusu yargı reformu adımlar arasında, seçilmiş bazı avukatlara yeşil pasaport verilmesi benim aklıma gelmezdi. Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu’nun aklına gelmiş. Kararlı ve ilkeli tutumuyla da Cumhurbaşkanından istediğini almayı bilmiş ki, bu kadar sevinmiş; hayırlı olsun Feyzioğlu’na yeni pasaportuyla geçeceği kapılar. Ne diyelim?
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…