Merkez Bankası Başkanının “Faizi indir dedim, indirmedi” diye görevden alınıp artık görüntüde de bağımsız olmadığının ilanından söz etmeyeceğim, o ayrı konu. Ama o da AK Parti içinden gelen çatırtı sesleriyle ilgili bir yanıyla.
Akli Babacan’ın yeni parti çalışması için istifasını -ki bunu başka istifalar da izleyebilir- çatırtı saymayacaksanız o başka. (*) Çünkü daha bir kaç gün önce gazeteciler AK Parti içinde yeni parti kurma çalışmalarını sorunca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan “Benim partimin içerisindeki” demişti; “Muvazzaf milletvekillerimin arasında böyle bir şey söz konusu değil. Partimle ilişkisi olmayanların böyle bir çalışması varsa o da ayrı konu. Biz de bu haberleri sizlerden duyuyoruz.”
Satır aralarını tercüme edersek, Erdoğan önce AK Parti kurucularından ve yıllarca ekonomiyi emanet ettiği Ali Babacan ile yıllarca dış politikayı emanet edip, sonra parti genel başkanlığı ve başbakanlığı devrettiği Ahmet Davutoğlu’nu “muvazzaf milletvekili” olmadıkları, yani 2018 listesine almadığı içi “parti içi saymıyor. Sonra da “partimle ilişkisi olmayalar” kategorisine dışlıyor. Oysa her ikisi de bilindiği kadarıyla halen AK Parti üyesiydi, en azından 8 Temmuz öğle saatlerindeki istifasına dek Babacan öyleydi. (*)
“Haberleri sizden duyuyoruz” kısmına hiç girmeyelim; 23 Haziran seçimi öncesinde TRT’nin CHP’nin Kürt politikası konusunda görüşüne başvurduğu Osman Öcalan’ın terör cinayetleri nedeniyle kendi hükümeti tarafından kırmızı bültenle arandığından da haberi olmadığını söylemişti. İstanbul’da 23 Haziran seçim tekrarını CHP adayı Ekrem İmamoğlu’nun açık farkla kazanmasını da galibiyet saymamıştı Cumhurbaşkanı, 26 Haziran’da AK Parti grubuna hitabında.
Artık gerçekten inkâr psikolojisi içinde olduğundan mı, yoksa taraftarlarının bu iletişim çağında “yok öyle bir şey dediğinde aynen inanacağını mı düşündüğü için Erdoğan’ın partisinden gelen çatırtı seslerini duymazdan geldiği, diğer partililerden de aynısını beklediği görülüyor.
Bunun sebebi 23 Haziran seçimlerinde İstanbul’da aldığı yenilginin gerçekten ağır ve hazmedilmesi zor bir yenilgi olması. Neticede Erdoğan’ın İstanbul’da başlayan ve kesintisiz devam eden siyasi yükselişi 25 yıl sonra yine İstanbul’da durdurulmuş bulunuyor. Erdoğan’ın seçim sonucunun değerlendirildiği parti toplantısında, İmamoğlu’nun Ordu valisine açtırılacak dava yoluyla görevden alınmasına “hukuki zemin olmadığı” gerekçesiyle itiraz eden Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı’yı susturduğu, bunun üzerine diğer parti yöneticilerinin de pek ağzını açmadığı basına yansıdı.
Zaten AK Parti içindeki hareketlenmede İstanbul yenilgisinin payı halen isyan hareketinin başını çekenlerce de inkâr edilmiyor. Bakın Davutoğlu yurt gezilerinin Elazığ durağında şunları söyledi:
Davutoğlu’nun AK Parti’de de, derin Anadolu’da da bir karşılığı var ama Davutoğlu’na ülkenin başını Suriye siyasetiyle belaya sokup, yaygın deyişle “Ortadoğu bataklığına” sürüklediği gerekçesiyle kızanlar da var; bunlar arasında iş çevreleri de bulunuyor.
İçeride ve dışarıdaki iş çevrelerinin ne yapacağını daha dikkatle izlediği isim ise Ali Babacan. Babacan, Abdullah Gül ve Mehmet Şimşek gibi isimlerle irtibat içinde. Erken kalkan yol alır mantığıyla hareket eden Davutoğlu bu nedenle arayı açtığı Babacan’a şimdi birlikte hareket etme çağrısında bulunuyor. Yıllar önce Erdoğan’dan yolunu ayırmış AK Parti kurucularından Abdüllatif Şener de “İki parti olarak çıkarsanız balon patlar” diyor. Babacan’ın hedefinde ise sadece muhafazakâr/dindar kitle yok, aynı zamanda giderek Erdoğan’ın tek-adam yönetimine gidişinden çekinir hale gelen merkez-sağ, şehirli ve laik sağcılar ile önceleri destek verip sonra hak ve özgürlüklerdeki gerileme, yargıya ve ekonomiye siyasi müdahale gibi nedenlerle mesafe koyan liberal kesimler de var.
Davutoğlu ve Babacan’ın en önemli siyasi ortak paydası, Erdoğan’ın MHP lideri Devlet Bahçeli sayesinde 2017 referandumu yoluyla geçilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine karşı olmaları, parlamento ve kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesini istemeleri.
Aslında bu, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve İYİ Parti lideri Meral Akşener’in de talebi. Kılıçdaroğlu geçenlerde “Gel beraber değiştirelim” çağrısı yaptı. 2003-2004 döneminde AK Parti ve CHP, AB uyum yasaları çerçevesinde işbirliği yapıp kısa sürede 9 Anayasa değişikliği ve asli yasa değişikliklerini milleti hiç referandumlarda yormadan Meclis’te gerçekleştirmişti.
Ancak Erdoğan bu teklifi “Geri dönüş yok” diyerek geri çevirdi. Erdoğan AK Parti içinden ve dışından Cumhurbaşkanlığı sisteminin aksaklıklarından söz edenlere “Düzelecek bir şey varsa biz yaparız” derken, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde Amerikan danışmanlık şirketi McKinsey ile bir çalışmanın başlatıldığı da basına yansıdı. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik ise sonbahardaki Kızılcahamam kampında bu konuların da ele alınabileceğine işaret ediyor.
Birkaç yıldır geri plana itildikten sonra parti içi muhalefetin hareketlenmesiyle yeni kurulan Yüksek İstişare Kuruluna üye alınan Bülent Arınç dahi AK Partinin gidişine eleştirel yaklaşıyor. (Bu arada, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ardından oluşturulan kurullardan sonra Cumhurbaşkanlığı sisteminde oluşturulan kurullarının başına da çoğunlukla bir “Yüksek”sıfatı getirilmesi de dikkat çekici.) Arınç, “Rüzgârımızı, heyecanımızı kaybettik” diyor, Erdoğan’ın artık etrafındakileri yeterince dinlemeden kararlar aldığını iddia ediyor. Onun bulduğu çare, Babacan ve Davutoğlu’nunki ya da muhalefet liderlerininki kadar radikal değil. O koltuğa pek ala kendisinin de oturabileceğinden hiç söz etmeden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Genel Başkanlığından ayrılmasının daha iyi olacağını söylüyor.
Arınç, Babacan hakkında “FETÖ irtibatı” iddiasıyla açılan soruşturmanın eğer tehdit olarak düşünülmüşse, parti kuruluşunu hızlandıracağını söyledi o mülakatta. Ertesi gün, 5 Temmuz’da soruşturma kapatıldı.
Erdoğan, AK Parti bünyesinden yeni bir parti(ler) çıkarma çalışmalarını “boş çuvala” benzetiyor, bu girişimlerde bulunanların da öncekiler gibi tarih olacağından söz ediyor.
Öte yandan bu çalışmalara katılmasını istemediği kişilere kurullar oluşturuyor, bakanlık sayısının artırılacağı bilgisinin yayılmasına izin vererek gitmeyip kalanlar için imkânlar çıkabileceği imasında bulunuyor. Ama başkalarının önünde inkâr etse de Bahçeli desteğiyle kurduğu yüzde 50 kutuplaşmaya dayanan Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin işlemediğini görüyor. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’in Cumhurbaşkanlığı sistemine dair konuların sonbahardaki Kızılcahamam toplantısında ele alınabileceğine işaret etmesi bunun ilk somut göstergesi oldu.
İstanbul seçim yenilgisi Erdoğan’ın hem icraat üzerinde, hem de parti üzerinde güç kaybetmesiyle sonuçlanacak gibi duruyor. Ne kadar güç kaybedeceği ise inkâr siyasetini ne kadar sürdüreceğine bağlı biraz da…
(*) Yazı Babacan’ın istifası ile birlikte 8 Temmuz 13.45 itibarıyla güncellendi.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…