Categories: Siyaset

Anayasa Mahkemesi “Türkiye’de hâlâ yargıçlar var” dedirtti ama Beştepe bulutlu

Anayasa Mahkemesi’nin 26 Temmuz’da “Barış Akademisyenleri Davasında” imzacıların ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine ve devletin 10 bireysel başvurucuya 9’ar bin lira tazminat ödemesi gerektiğine karar verdi. Gelen sert tepkiler üzerine de 30 Temmuz’da bir basın duyurusuyla kararın gerekçesini açıkladı.
Gerekçeler kısmında hemen dikkat çeken birkaç ifade bulunuyordu:
• Anayasa Mahkemesi terörden kırık yıldır çekmiş bir toplumda güvenlik güçlerinin “katliam, kıyım ve işkence” ile suçlanmasına katılmıyordu.
• Bununla birlikte, “Anayasa Mahkemesinin hiçbir şekilde içeriğine katılmadığı sözler de ifade özgürlüğü kapsamında kalabilirdi”.
• İmzacıların dilekçesi, “Kanuna aykırı eylem yapmaya teşvik anlamına gelmiyordu”.
Bu duyuruyla aynı sıralarda Balıkesir Adliyesinde ilk duruşması yapılan imzacılardan matematikçi Tuna Altınel mahkemece (denetimli serbestlik ön görülmeden) tahliye edildi. Bu tahliyeyi AYM kararının ilk dolaylı sonucu saymak mümkün. Şimdi, başta bireysel başvuruları kabul edilen 10 öğretim üyesi olmak üzere diğer imzacıların kendilerini mahkûm eden mahkemelerde davalarının yeniden görülmesine çevrildi gözler.
Anayasa Mahkemesi kararlarını, beğenseler de beğenmeseler de uygulamak zorunda olan üniversite rektörlerinin, bazılarının tek derdi kendilerince Beştepe’nin gözüne girmek olan hukukçu, gazete ve TV yorumcularının, karşı bildiri yayınlayarak meslektaşlarının hapiste kalmasını isteyen öğretim üyelerinin tavrını ciddiye almak mümkün değil; yarın unutulacaklardır.
Ancak AYM’nin önce kararı, sonra kararının arkasında durması, kolay unutulacak bir dönüm noktası değil. Birkaç açıdan değil:
1- Karar 8-8 oylama ile alınmış ama Başkan Zühtü Arslan’ın eşitlik durumunda çift oy sayılan kanısı ifade özgürlüğünden yana olduğu için bu karar çıkmış. Bu durum, üyelerin son 17 yıldır AK Parti döneminde atandığı AYM bünyesinde ifade özgürlüğü konusunda ciddi bir fikir ayrılığının, tartışma ortamının bulunduğunu gösteriyor.
2- Bu olumlu. Aslında daha bir gün önce, 25 Temmuz’da yeni üye Selahaddin Menteş’in üyelik töreninde konuşan Arslan, Cumhurbaşkanı ve milletvekillerinin “temel hak ve hürriyetlerin korunması ülküsünden ayrılmayacaklarına dair yemin ettiklerini” hatırlatmıştı.
3- AYM’nin bu kararı, uzunca bir süredir AK Parti hükümeti doğrultusunda siyasallaştığı suçlamalarına maruz kalan yargı kademelerinde bir rahatlamaya yol açabilir. Çoğu yargıcın göz kenarıyla hep iktidarın ne tepki vereceğine baktığı ortamda, AYM kararı, yargı bağımsızlığının gelişmesi, alınan kararların “temek hak ve hürriyetler” alanının genişletilmesinden yana cesaretlendirici bir dönüm noktası sayılabilir.
4- Bu cesaretlendirme etki alanına Osman Kavala’dan Selahattin Demirtaş’a, Cumhuriyet çalışanlarından Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a dek pek çok isim aleyhindeki davaları alabilir. Bu Türkiye’nin dışarıda, özellikle Avrupa Birliği ölçüleriyle kötü durumda olan itibarını düzeltecek, ülkedeki demokrasinin kalitesini biraz olsun artıracak, ancak diğer yandan muhalefetin de kendisini daha rahat ifade etmesine yol açabilecektir.
5- Dolayısıyla, “Türkiye’de hâlâ yargıçlar var” dedirten bu AYM kararı ve sonrasındaki duruşunun Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Abdülhamit Gül yönetimindeki Adalet Bakanlığı bürokrasisi, Bakan ve yardımcısının yönetimindeki Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından nasıl karşılanacağı dikkatle izlenmeli. Ne de olsa, bir yandan yerel seçim yenilgisi, bir yandan AK Parti bünyesinde baş gösteren yeni parti oluşumları, diğer yandan ABD ile Rus S-400 füzeleri gibi dış ve ekonomik durgunluk gibi iç sorunların baskısı altındaki Erdoğan, iplerin o kadar gevşemesinden hoşlanmayabilir.
Neticede, gayet kısıtlı da olsa Avrupa Birliği kapılarını da gözeten bir yargı reformunun dahi Meclis tatili sonrasına ertelendiği bir ortamdayız. Yargı reformunun çıkıp çıkmayacağının ve çıkarsa nasıl çıkacağının önemi mevcut koşullarda, özellikle AYM kararı ardından daha da artıyor.
Her halükarda, AYM kararı ve ardından sergilediği duruş bir dönüm noktası olarak nitelenmeyi hak ediyor.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini daha da güçlendirmek üzere çalışma başlattığı mevcut süreçte bu dönüm noktasının özgürlüklerin ve demokratik kalitenin gelişmesinden yana olup olmayacağını ise zaman gösterecek.

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

Habertürk/Ersoy Olayında İlk İstifa İletişim Başkanlığından

Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen uyuşturucu operasyonu çerçevesinde gözaltına…

5 saat ago

Zihinler Nasıl Teslim Alınıyor? Medya, İtibar Suikastı, Algı Yönetimi

Artık zihnin nabzını tutan mekanizma toplumların duygu termometresini, öfke seviyesini, umut dozunu belirleyen şey tanklar,…

7 saat ago

İmamoğlu Davası: Gizli Tanıklar Düşüyor, Hakimler Değişiyor, Süre Uzuyor

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “Çıkar amaçlı suç örgütü” kurmakla suçlandığı davanın 9…

1 gün ago

Sekiz yıllık sessizliğin ardından Kıbrıs’ta konuşma zamanı

Kıbrıs, umut vaat edip hayal kırıklığıyla sonuçlanan diplomatik anlara yabancı değil. Ada, çözüm beklentisiyle başlayan…

1 gün ago

Ankara’da Suriye Asabiyeti Artıyor: Hem SDG Hem İsrail

  Ankara’da Suriye asabiyeti, birbiriyle bağlantılı iki düzlemde artıyor. Biri, İsrail’in Ahmed Şara yönetimi ve…

2 gün ago

TBMM’de Çocuk Tacizi: “Üstünü Örtmeye Çalışanlar da Soruşturulsun”

TBMM lokantasında staj yapan 16 yaşındaki kız öğrenciye cinsel tacizde bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınan bir…

2 gün ago