Categories: Ekonomi

Kararname sadece batık inşaatçıları, zordaki bankaları kurtarmayı amaçlamıyor, dahası da var

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan imzasıyla 7 Ağustos tarihli Resmî Gazetede yayınlanan 43 sayılı kararname ile “Hazinenin Cumhurbaşkanı kararı ile yurtiçindeki ya da yurtdışındaki şirketlere iştirak etmesini sağlandı”. Bu kararnameye sosyal medyada ilk tepkiler, AK Parti hükümetinin “batık” ya da “batmak üzere” olan şirketleri, özellikle de kendisine yakın inşaat ve enerji şirketlerinin hisselerini satın alarak kurtarma girişimi yorumlarıyla geldi. Böylelikle hem “yandaş” diye bilinen şirketler batırılmamış, devlet koruması altına alınmış olacak, hem de bu şirketlerin dev projelerdeki paylarını –kendilerini kurtarıp çıkmak amacıyla- yok pahasına yabancılara satmasının önüne geçilmiş olacaktı.
YetkinReport’a bilgi veren kaynaklara göreyse, 43 Sayılı Kararnamenin kapsamı bunlara da izin veriyor ama bunların ötesinde bir amaç taşıyor.
Yani bu kararname sadece hem inşaat sektörünü, hem de inşaat sektörünün baskısı altındaki bankacılık sektörünü rahatlatmayı amaçlamakla kalmıyor, aynı zamanda devletin ekonomideki rolünü daha da güçlendirici, özel şirketlere ortak olma imkânını salt Cumhurbaşkanı onayına bağlıyor.
Bu kararnamenin uygulanmasında, yeni kurulacak İpotek Finansmanı Kurumu (İFK) kilit role sahip olacak.
Kararname, bankaların elinde biriken ipotek yükünün tahvil türünden ikincil piyasalarda yeniden para ve krediye çevrilebilmesi amacıyla kurulacak İpotek Finansmanı Kurumuna Hazine’nin, yani devletin de ortak olmasına imkân veriyor. Bu girişimin arka planında AK Parti iktidarının ekonomideki lokomotifi sayılan inşaat sektörünün, konut fazlası ve talep düşmesi nedeniyle durgunluğa girmesi yatıyor. Kredi faizlerinin düşürülmesine rağmen konut sektöründe (sadece onda değil, örneğin otomobil satışlarında da) gerilemenin devam ettiği gözleniyor.
İsminin açıklanmamasını isteyen uzmanlar, bankaların elinde biriken ödenmemiş borç senedi ve dolayısıyla ipotek yükünün, bankaların kredi kaynaklarını zorladığı ve böylece girilen döngüyü kırmak için –aslında çalışmaları iki yıldır devam eden- İpotek Finansmanı Kurumuna devlet müdahalesinin gerekli görüldüğüne dikkat çekiyorlar. 12 bankanın ortaklığının çoğunluk hisseye sahip olacağı İFK’ya Hazine ve Maliye bakanlığının yanı sıra, İstanbul Borsası, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği ve Türkiye Sigortalar Birliğinin de ortak olması planlanıyor. Yeni bir sermaye piyasası aracı olarak İFK’nın ipoteğe dayalı tahvil de çıkartması ve piyasaları canlandırması umuluyor.


Devlet müdahalesiyle üretimi “yerlileştirme” stratejisi

Kararnamenin bir özelliği de bundan sonra kurulacak özel sektör şirketlerin yönetimlerine devletin de –uzmanların ifadesiyle- “işletmede değil, ama denetimde” müdahil olması, denetlemesi amacıyla yüzde 10’a varan ortaklık imkânını, yine sadece Cumhurbaşkanının kararına bağlı olarak getirmesi.
Ankara kulisinde üretimi devlet müdahalesiyle “yerlileştirme” stratejisi olarak da anılan girişim, ismini vermek istemeyen kaynaklarca şöyle açıklanıyor:
• “Bazı ürünleri yerlileştirmek, yani Türkiye’de üretmek istiyoruz. Ama bunun için ya sermayemiz yetmiyor, ya teknolojimiz yetmiyor, ya da yeterli ihracat pazarı bağlantılarımız yok.
• “Sadece savunma sanayi akla gelmesin. Örneğin, tıbbi cihazları Türkiye’de üretmek istiyoruz, yüzde 90’ını dışarıdan alıyoruz; bu nedenle ciddi dış ticaret açığımız var. Ama teknolojimiz yeterli değil, know-how, patent hakları büyük şirketlerde.
• “Onlar da vergiden kaçınmak için Türkiye’de şirket kurup yatırım yapmak istemiyor. Sermaye girmiyor, güvenceler arıyor. Bu nedenle şirket merkezleri dışarıda, Hollanda’da, Lüksemburg’ta vs kuruluyor.
• Biz de diyoruz ki devlet olarak ortak olalım, işleyişe karışmayalım, ama Yönetim Kurulunda yer alacak kadar, mesela yüzde 10’u geçmeyecek kadar hisse alalım, devlet güvencesi olsun.”


Asıl güvence hukuk devleti değil mi?

“Yerlileştirme” ne Erdoğan’ın, ne Türkiye’nin icadı. Örneğin, Suudi Arabistan da bir süredir benzeri bir modeli uyguluyor, hatta buna “Saudization – Suudileştirme” deniyor.
Bunun 1950’lerin, 1960’ların ticaret sermayesi çekme yöntemi olan yabancı şirketlerin başına “Türk” kelimesi ekleyip, örneğin “Türk Pirelli”, ya da “Türk Shell” haline getirmekten farkı, teknoloji ve üretimi devlet denetimi altında talep etmesi.
Peki, küresel şirketler neden, üstelik yüzde 10’a varan hisselerini de Hazine’ye satıp, Türk devlet temsilcilerini yönetim kurullarına alarak Türkiye’ye teknoloji transferi içeren üretim yatırımı yapsınlar? Bu ancak neredeyse bedava arazi, yok düzeyinde vergi ve yasaları artık kararnamelerle esnetmek mümkün olduğuna göre ucuz işçiliği fiili grev yasağıyla takviye etmek, sıkıştığında çözmek için kararname çıkartmak gibi yollarla sağlanabilir. Bunun ülkeye ve halka maliyeti olur.
Oysa sağlıklı ve hem ekonominin, hem ülkenin, hem halkın yararına sermaye çekmenin daha uygun yolu, asıl güvence hukuk devletinin bütün kurallarıyla işlediği bir sistem olmaz mı?
Cevap: olur. Ama anlaşılan onun yerine yabancı sermayeye devlet, yani Cumhurbaşkanı güvencesinde bir takım vaatlerde bulunmak siyaseten daha az riskli görünüyor.

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

Erdoğan’dan beri 5’inci ABD Başkanı: Türkiye için ne fark edecek?

ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…

37 dakika ago

Devlet aklı buraya kadar: Ahmet Türk’e de kayyum. Sırada İmamoğlu mu?

İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…

22 saat ago

CHP yürüyüş hızını keserse Adalet Yürüyüşünün tekrarı olur

Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…

2 gün ago

ABD İsrail savunması için İran’a karşı Orta Doğu’ya B-52’leri gönderdi

ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…

2 gün ago

Erdoğan’dan İmamoğlu ve Özel’e 1’er milyonluk tazminat davası

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…

3 gün ago

Avrupa Komisyonu Türkiye raporu: “Toprağı bol olsun”

Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…

3 gün ago