Biri Amerikalılar, diğer Ruslardan Suriye’de işlerimizin giderek daha da sarpa saracağına, daha kötü haberler alabileceğimize dair iki haberi paylaşarak başlayalım.
Geçen hafta ABD ile Müşterek Görev Gücünün bu hafta içinde faaliyete başlayacağını ilan eden Milli Savunma Bakanlığı, 22 Ağustos’ta ABD Milli Savunma Bakanı Mark Esper ile bir telefon görüşmesi yaptığını duyurdu. Bu duyuruya göre iki bakan, bu haftanın bitimine bir gün kala Güvenli bölgenin “zaman kaybetmeksizin” oluşturulması ve askeri heyetlerin Ankara’da “en kısa zamanda” yeniden görüşmesi konusunda “mutabık kalmışlardı”.
Siz bu açıklamadan ne anlıyorsunuz? Benim anladığım, Güvenli Bölge için Müşterek Görev Gücünün henüz faaliyete geçmemiş olduğu ve Bakanın da yeniden Amerikalı muhatabını elini çabuk tutması, yoksa Türk ordusunun Suriye’ye gireceğini kim bilir kaçıncı defa söylediği. Bu duyurunun 21 Ağustos’ta Suriye’de PKK’ya karşı Güvenli Bölge ve PKK irtibatları iddiasıyla 3 HDP’li belediye başkanının görevde alınmasının en önemli iki gündem maddesi olduğu Bakanlar Kurulu toplantısı ardından yapıldığını da kaydetmek lazım; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Akar’a “Amerikalılar neden oyalıyor?” mealinde soru sorduğunu tahmin etmek güç değil.
Hükümet aynı gün Müşterek Görev Gücün Türk komutanlığına, Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Ahmet Çorbacı’nın getirildiği de ilan edildi. Gücün, Amerikalı eş-komutanının kim olacağı henüz duyurulmuş değil ama aynı 22 Ağustos günü ilerleyen saatlerde ABD’den bir başka haber geldi: Donald Trump yönetiminin Türkiye’ye yaptığı Patriot füzesi satma teklifinin, Rus S-400 füzelerinin teslimatının başlaması gerekçesiyle resmen geri çekildiği duyuruldu.
Oysa Türkiye’nin NATO müttefiki ABD ile Fırat’ın Doğusunda işbirliği adımları atmaya başlamasından hemen sonra, Fırat’ın Batısında Rusya ile Suriye sahasındaki işbirliği gözle görülür darbeler almaya başladı.
Örneğin 19 Ağustos sabahı saat 05.30 sularında bir Rus Su-22 savaş uçağı İdlib civarında seyir halindeki bir Türk askeri konvoyu içinde seyahat eden bir sivil aracı vurdu. O kadar hassasiyetle vurdu ki, sivil aracın önündeki ve arkasındaki Türk askeri araçlarında açıklanan bir hasar, ya da kayıp olmadı. Ama Milli Savuma Bakanlığı araçtaki üç sivilin öldüğünü duyurdu.
Doğrusu bu duyuru ileride Türkiye’nin başına iş açabilecek türdendi, çünkü o üç sivili Feylak el-Şam örgütü militanları olduğu öne sürüldü ve yalanlanmadı da. Feylak el-Şam, Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin silahlı kolu olarak bilinen bir örgüt. PKK’yı terörist örgüt listesine almayan Rus hükümetine göreyse Müslüman Kardeşler terörist örgüt sayılıyor; Feylak el-Şam da Müslüman Kardeşlerin YPG’si gibi görülüyor. Türkiye’nin protestolarına Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u cevabı, “teröristleri vurmaya ve bu konuda Suriye hükümetiyle işbirliği yapmaya devam” edecekleri şeklide oldu. Hem Lavrov, hem diğer Rus yetkililer neredeyse her iki günde bir Türkiye’ye yönelik olarak Astana Sürecindeki sözlere bağlı kalmanın öneminden söz eden duyurular yapıyorlar. Yani, Ruslar, Türkiye’yi sözünde durmayıp teröristlere yardımcı olmakla suçluyor.
Ama bu arada Türkiye’nin Astana Süreci çerçevesinde Rusya ve İran ile işbirliği içinde İdlib civarında konuşlandırdığı 12 ateşkes gözlem noktası, Suriye rejimi (ve dolayısıyla Rusya) destekli milis güçlerince saldırı altına alınmaya başlandı; özellikle 9 numaralı gözlem noktası. Aslında Nihat Ali Özcan ve Metin Gürcan gibi asker kökenli yorumcular aylardır Türk askerinin orada herhangi bir hava gücü koruması da olmadan Rusya ve Suriye’nin insafına bırakılmış olduğunu, daha kötü haberler, şehit haberleri gelmemesi için geri çekilmelerinin doğru olacağını yazıyorlar. 22 Ağustos’ta, yani Milli Savunma Bakanlığının ABD’ye Güvenli Bölgenin artık “zaman geçirilmeden” oluşturulması çağrısı yapıldığı ve ABD’nin de Patriot teklifini geri çektiği gün, Suriye hükümet güçleri, İdlib yakılarında Müslüman Kardeşler ağırlıklı muhalif güçlerin elinde olan Han Şeyhun kasabasının tamamen geri alındığını duyurdu.
Bu gelişme şu soruları doğurdu: Suriye hükümet güçleri (bir Suriye şehri olan) İdlib’i de geri almak için hamle ederse, Türkiye ne yapacak? Suriye’nin İdlib’i geri almaması için Suriye topraklarına mı gireceğiz? Türk konvoyu içindeki aracı vurmakta çekinmeyen S-400 ortağımız Rusya’ya rağmen mi? Sırf oradaki Müslüman Kardeşler varlığını ayakta tutmak için Tük askeri mi tehlikeye atılacak? Gözlem noktaları her ne pahasına olursa olsun orada tutulacak mı?
Ve Suriye ordusu İdlib’i geri alırsa, bir kısmı zaten Halep’in boşaltılmasıyla İdlib’e geçen, aralarında sadece Müslüman Kardeşler değil, Halep’ten gelen El Kaide ve IŞİD’çilerin de bulunduğu yazılıp çizilen terörizme bulaşmış Selefiler ne olacak, Türkiye’ye mi gelecekler?
Türkiye 2011’den bu yana içine daldığı Suriye iç savaşında giderek daha fazla ABD ile Rusya arasında kalıyor ve gelişmeler giderek daha kötü haberleri işaret ediyor. Türkiye bu siyasetten zarar görüyor. Zararın neresinden dönülse kârdır. Bu yanlıştan bir an önce dönülmeli.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…