Yukarıdaki fotoğraf 15 Şubat’ta Münih Güvenlik Konferansının yapıldığı Bayerische Hof Otelinin toplantı salonlarından birinde çekildi. Yalnızca bu fotoğraf bile Türkiye’nin Suriye politikasında sarkacın artık Rusya değil ABD tarafında olduğunu gösteriyor. Nasıl mı? Fotoğraf, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD’li Senatörlerle yaptığı görüşme sırasında çekildi; sırtları kameraya dönük ama Çavuşoğlu’nun tam karşısındaki isim, ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında zaman zaman, ikinci kademe diplomasi yürüten Cumhuriyetçi senatör Lindsay Graham. Heyetler Suriye, Libya ve Rusya’dan alınan S-400 füzeleri nedeniyle Kongre’nin Türkiye’ye uygulamaya hazırlandığı yaptırımları konuşuyorlar.
Bu toplantıdan bir süre sonra Çavuşoğlu, önce 27-29 Mart tarihlerinde ilki düzenlenecek uluslararası Antalya Diplomasi Forumunun tanıtım yemeğinde katılacaktı. O yemekli toplantıda halen İngiltere Dışişleri Bakanının Siyasi Yardımcısı olarak çalışan önceki Ankara Büyükelçisi Richard Moore ve halen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak kritik diplomatik işlev üstlenen önceki Ankara büyükelçilerinden James Jeffrey de davetli olarak hazır bulundu. Bu toplantıda Suriye’deki “iyi senaryonun” hem Beşar Esad rejiminin İdlib’teki Türk ateşkes gözlem noktaları üzerindeki kuşatmayı ve hava akınlarını durdurması, hem de S-400 anlaşmasının bundan etkilenmemesi olduğu konuşulacaktı. (Yemekli toplantı “Chatham House” kurallarına göre yapıldığı için, kimin ne söylediğini aktaramıyorum, isterse okur çıkarımda bulunabilir.)
O yemekli toplantının hemen ardından da Çavuşoğlu, bu defa Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile heyetler arası bir görüşme yapacak. Çavuşoğlu o görüşmede Lavrov’dan, Suriye’de Beşar Esad rejiminin İdlib’e akınlarını durdurmasını, arkasında Rusya’nın bulunduğuna pek girmeden, Rusya’yı doğrudan hedef almadan isteyecek. Bunu isterken sabah saatlerinde görüştüğü Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın, kendisinden önce görüştüğü Lavrov’dan aynı talepte bulunduğu bilgisine sahip olacak. Çavuşoğlu aynı zamanda İdlib ihtilafının Rusya ile diğer alandaki iş birliğini, o arada S-400 satışını etkilememesi gerektiğini söyleyecek. Lavrov da ona, yine Türkiye’yi doğrudan hedef almadan, sırtını Türkiye’ye dayamış unsurlar içindeki teröristlerin Suriye’ye ve Rusya’nın Suriye’deki hava üssü Hmeymim’e saldırdığından şikâyet edecek. O görüşmenin fotoğrafını da hemen aşağıda görüyorsunuz.
Çavuşoğlu’nun solunda Siyasi Danışmanı Büyükelçi Koray Ertaş, sağında da 17 Şubat’ta Moskova’ya gidecek Türk heyetine de başkanlık edecek olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal var; tipik bir “heyetler arası görüşme” fotoğrafı.
Şimdi bu diplomatik manevranın anatomisini tamamlamak üzere yazının başında ABD’li senatörlerle yapılan toplantının fotoğrafına dönüyoruz. O fotoğrafta Çavuşoğlu’nun hemen solunda Dışişleri Siyaset Planlama Genel Müdürü Büyükelçi Burak Akçapar, onun yanında da danışmanı Büyükelçi Ertaş var. Çavuşoğlu’nun sağında, konuşulanları dikkatle not alan kişi Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın. Aydın’ın sağında, Senatörlerin ne dediğini dikkatle dinleyen isim de önemli bir diplomat ama Türk diplomatı değil; Senatörlerin karşı safında Türk heyetiyle birlikte oturan o diplomat, ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield.
Ankara’nın Suriye sarkacının birkaç gün içinde nasıl Rusya’dan, yeniden NATO müttefikleri olduğumuzu bizim de onların da hatırladığı ABD’ye kaydığının adeta göstergesi üstteki fotoğraf.
Satterfiled, tıpkı Jeffrey gibi Münih’te Türk heyetiyle ABD heyetleri ve diğer ülke heyetleri arasında bir tür “Rusya karşıtı cephe” oluşumu için kulisteydi. ABD makamları, Suriye nedeniyle yıllardır Türkiye ile birkaç defa dibi gören ilişkilerin, tam da İran sorunu tırmanıştayken düzeltilmesi için Rusya ile İdlib ihtilafını, doğal olarak kendi çıkarları bakımından bir fırsat olarak görüyor.
Aslında şu günlerde NATO’ya hâkim hava da buna uygun bir zemin veriyor. Bu yılkı temasını “Batısızlık” olarak adlandıran Münih Güvenlik Konferansındaki oturumlarda Rusya ve Çin’in güç kazanıyor olması özellikle ABD ve Fransa tarafından özellikle öne çıkarılıyor.
Münih manevralarının hemen öncesinde Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Erkhov’un 13 Şubat’ta Rus haber kanalı Sputnik’e verdiği mülakatta hayatına yönelik doğrudan tehditler aldığını açıklaması söz konusuydu. Bu durum İdlib krizi nedeniyle medyada alevlenen Rus düşmanlığı sonrasında artmıştı. Erkhov’dan önceki Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov, 19 Aralık 2016’da Ankara’da öldürülmüştü. Karlov’un suikasta kurban gittiği sırada, Çavuşoğlu ilk tur Astana görüşmeleri için Lavrov’la görüşmek üzere Moskova yolundaydı. O zaman da Halep’in tahliyesi sırasında meydana gelen ölümcül akınlar nedeniyle Türk medyasında Rus-karşıtı hava tırmanıştaydı. Erkhov’un sözleri, üzerine Dışişleri Bakanlığı 14 Şubat’ta Rusya diplomatik temsilciliklerine yönelik güvenlik önlemlerinin artırıldığını açıklamıştı.
Çavuşoğlu’nun Lavrov’dan sonraki temasları arasında İran, Fransız ve Çin dışişleri bakanları da bulunuyordu.
Konferansın son gününde, 16 Şubat’ta, daha önce 19 Ocak’ta Berlin’de liderler düzeyinde yapılan Libya toplantısının, Münih’te dışişleri bakanları düzeyinde toplandığını da kaydetmek gerekiyor. Bu toplantıya Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimi üyesi, ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere ile ev sahibi Almanya’nın yanı sıra, Türkiye, Mısır, İtalya ve Birleşik Arap Emirlikleri çağrılıydı.
Bu arada MİT Başkanı Hakan Fidan’ın da, hatta Çavuşoğlu’dan önce Münih’e gelerek temaslara başladığını da söyleyelim. Tabii Fidan’ın hem devlet, hem de devlet-dışı muhataplarıyla buluşması açıkta değil, kelime anlamıyla kapalı kapılar ardında gerçekleşti. Ev sahibi Almanya’dan başka İngiltere, Fransa, Mısır, İsrail, Ürdün, Japonya, Lübnan, Azerbaycan ve Ermenistan’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda ülkenin gizli servis başkanı da Güvenlik Konferansına katılmak üzere Münih’te bulunuyordu.
Hem Çavuşoğlu, hem Fidan’ın temaslarında öne çıkan konulardan birisi de İdlib’te ateşkes sağlanamaz ise Türkiye’ye gelecek yeni göç dalgasının Avrupa’ya ulaşması ihtimaliydi. Özellikle de Almanya’ya… Yabancı ve göçmen karşıtlığının iç siyaseti sarsıp aşırı sağın güçlenmesine neden olduğu Almanya’nın bu konudaki endişesi, Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın Çavuşoğlu ile ortak basın toplantısındaki sözlerine yansıyordu. 24 Ocak’ta İstanbul’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşen Almanya Şansölyesi Angela Merkel’in en önem verdiği konu da buydu zaten.
Bu konuda isminin saklı kalması şartıyla YetkinReport’a bilgi veren bir Alman yetkili Almanya’nın İdlib konusunda Türkiye’nin yanında yer almak istediğini, ancak askeri boyuttan çok insani boyutta, yani göçmenlere yönelik katkı verebileceklerini söyledi. Bu konuda, geçen hafta Brüksel’de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın katılımıyla yapılan NATO toplantısı hakkında YetkinReport’a konuşan bir hükümet yetkilisi, göçmenlerin Türkiye’ye girmeden Suriye topraklarında durdurulması için kış koşullarına dayanıklı barınaklar yapılması amacıyla 25 milyon dolar ayırmasının gündemde olduğunu söyleyerek bu yaklaşımı doğruladı.
Bu da Almanya’nın, Barış Pınarı harekâtı sonrasında Türkiye’ye silah satışlarını durdurmasını akla getiriyordu. Almanya, İdlib’te Rusya ile ortaya çıkan gerilim ardından artan göç dalgası ihtimaline karşı Türkiye’ye yönelik silah ambargosunu kaldırmayı düşünüyor muydu?
Bu soruyu Alman Dışişleri Bakanı Maas’a sordum. “Zaten resmî bir ambargo söz konusu değil” dedi; “Avrupa Birliği ile ortak bir tutum söz konusu”. Bu gayet ortadan bir yanıttı; mutfakta bir şeylerin pişmekte olduğunu gösteriyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme,…
TBMM'de 2025 yılı bütçe kanun teklifi görüşmeleri başladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve…
CHP’nin kitlelere sert muhalefet sözü vermesi için başına saksı düşmesi gerekiyormuş demek ki; o saksı…
Kayyum virüsü İstanbul’a da sıçradı. AK Partili ya da MHP’li olmayan bütün belediyeleri tehdit altına…