ABD resmî kaynakları, İdlib konusunda yaşanan Ankara-Moskova gerilimi nedeniyle Türkiye’nin yanında tavır almaları sürecinde, YPG’yi de Türkiye ile çatışmaya girmeleri halinde kendilerini korumayacakları konusunda uyardıklarını açıkladı.
İsimlerinin gizli tutulması kaydıyla YetkinReport’a konuşan Amerikan kaynaklarına göre, Suriye topraklarında temas kurulan YPG’ye, Suriye’deki Amerikan güçleri tarafından verilen desteğin Türk askeriyle girilecek çatışmaları kapsamadığı, Türk askeriyle çatışmaya girmeleri durumunda kendilerine destek verilmeyeceği bildirilmiş. Bu konuda bilgi veren üst düzey bir yetkili, YPG’ye “açıkça ve birden fazla defa”, herhangi bir ihtilaf halinde kendilerini Türkiye’ye karşı tercih etmeyeceklerini de bildirdiklerini söyledi. Bu yetkiliye YPG’ye 2014’ten bu yana silah ve askeri yardımının devam ettiğini hatırlatıp, bunun bir çelişki olup olmadığını sorduğumda aldığım yanıt, YPG’ye sadece IŞİD ve El Kaide benzeri terör örgütlerine karşı kullanılması kaydıyla yardım verdikleri, bunu sıkı şekilde denetime aldıkları doğrultusunda. Bu kaynağıma göre, son zamanlarda Türk yetkililerle yapılan toplantılardan Washington’a giden raporlarda da 17 Ekim’de Ankara’da varılan Türkiye-ABD anlaşmasının ihlal edildiğine, ya da “Fırat’ın Doğusuna” dair şikâyete de rastlanmıyormuş.
Amerikalı kaynağımın şu tahlili hem İdlib çerçevesi, hem de YPG ile ilişkilerin niteliği konusunda önemliydi: “Washington’un karşı çıkmasına rağmen Türkiye’nin [Suriye’ye] girişi [Barış Pınarı harekâtı] iki hedefe ulaşmasını sağladı. İlk olarak, Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’nin önemli bir bölümünde [kurduğu] askeri varlığın, Suriye’de daha sonraki gelişmeler için kritik önem taşıdığı görüldü. İkincisi de ABD’nin YPG’yi Türkiye’ye karşı savunmayacağı görülmüş oldu; YPG’lilerin en azından bir kısmının bunun tersine olan inancı, Türkiye için de endişe kaynağıydı.”
Burada ilginç bir ayrıntı var. Amerikan kaynaklarıyla yaptığım görüşmelerde artık “Suriye Demokratik Güçleri – SDG” söyleminin kullanılmadığını, doğrudan YPG adresiyle konuşulduğunu gözlemledim. ABD 2014 Kobani /Ayn el-Arab olayından sonra IŞİD’e karşı YPG’yi ortak seçmişti. Ancak YPG’nin PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı kolu olduğunu, yani “organik bağı” bulunduğu konusunda yayınlanan Amerikan istihbarat raporları ve kongre oturumları sonrasında, Amerikan Özel Kuvvetleri YPG’den isim değişikliği istemiş, bunun sonucunda, bazı Arap aşiretlerinin de katılımıyla 2015 yılında SDG’nin kurulduğu ilan edilmişti. Artık ABD yetkililerinin de paravan isimlere ihtiyacının kalmadığı sonucu çıkarılabilir.
Peki ABD’nin İdlib konusunda Rusya’ya karşı Türkiye’ye verdiği desteğin sınırları ne? Bu sorular önemli, çünkü geçen hafta ABD’nin Suriye Özel temsilcisi James Jeffrey Ankara’da “NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız” derken, ABD Başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brian aynı gün Washington’da, katliamların durdurulması için çalışacaklarını ama askeri müdahaleyi düşünmediklerini söylemişti. Pentagon, denetime aldıkları Suriye petrol yataklarının gelirinin de YPG’nin finansmanında kullanılacağını duyurmuştu. Hatta bunun üzerine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Jeffrey’nin sözlerinin kulağa hoş geldiğini ama inandırıcı olması için sahaya yansıması gerektiğini belirtmişti.
Bu soruları kaynaklarıma yönelttiğimde aldığım yanıtları aktarıyorum: “İki beyan arasında çelişki yok. ABD birlikleri [İdlib’te] bizzat çatışmaya girmez, sınırımız o. Ama gelişmiş istihbarattan, ihtiyaç duyulan hassas malzemeye dek Türkiye’ye destek olacağız”. Bu konuda bilgi veren Amerikalı kaynaklardan birisi, daha da ileri bir yorumla; “Türkiye şu anda Suriye’ye fazla bir asker sokmadı” dedi. “Gözlem noktalarını korumaya alacak, saldırıları püskürtebilecek kadar. Ama çok kısa süre içinde 40-45 bin askeri sevk edecek durumda. Ne Suriye, ne Rusya bunu yapabilir. Rusya’nın da İdlib uğruna stratejik çıkarlarının bulunduğu Türkiye ile çatışmaya gireceğini sanmıyoruz.”
Amerikalıların durumu nasıl tahlil ettiğini kaynağımın şu sözlerinden çıkarmak da mümkün: “Washington’un karşı çıkmasına rağmen Türkiye’nin [Suriye’ye] girişi iki hedefe ulaşmasını sağladı. İlk olarak, Türkiye’nin Kuzey Doğu Suriye’nin önemli bir bölümünde [kurduğu] askeri varlığı, Suriye’de daha sonraki gelişmeler için kritik önem taşıdığı görüldü. İkincisi de ABD’nin YPG’yi Türkiye’ye karşı savunmayacağı görülmüş oldu; YPG’lilerin en azından bir kısmının bunun tersine olan inancı, Türkiye için de endişe kaynağıydı. Rusya’nın da İdlib uğruna, stratejik çıkarları bulunan Türkiye ile çatışacağını zannetmiyoruz” dedi.
Ancak karada ne kadar üstünlük sağlanırsa sağlansın, hava desteği olmadan başarının zor ve can kayıplarının yüksek olacağı biliniyor. Keza Suriye hava sahasının Rusya ve Suriye rejiminin kontrolünde olduğu ve karşılıklı uçak düşürme hadiselerinden sonra Türk uçaklarının Suriye hava sahasına girmemeye özel önem gösterdiği biliniyor. Üstelik İdlib’teki saldırılar nedeniyle Türkiye sınırına doğru yola çıkmış yüzbinlerce mültecinin korunması gereği de söz konusuyken, Suriye hava sahasındaki Rus kontrolü ciddi sorun olmayacak mıydı?
Kaynağım, “Sınıra, mesela Hatay bölgesine yerleştirilecek Patriot bataryaları hava savunmasını sağlayabilir” dedi. “Nasıl?” diye sordum; “S-400’lere rağmen Türkiye’ye Patriot göndermeye mi karar verdiniz?” Biz değil” dedi, “Ama bazı NATO üyeleri gönderebilir. Göndermek isterlerse ABD olarak bizim itirazımız olmaz.”
Bu konuyu askeri kaynaklarıma sordum. Geçen hafta Brüksel’deki NATO toplantısına Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar da katılmıştı. İsminin açıklanmasını istemeyen bir Bakanlık kaynağıma, Suriye sınırında, Türk birliklerine hava koruması sağlayacak şekilde NATO Patriot bataryası gönderilmesi ihtimalini sorduğumda, henüz böyle bir gelişme olmadığı yanıtını aldım. Ancak kaynağım, Almanya’nın sınırın Suriye tarafında mülteciler için kış koşullarına uygun güvenli barınak sağlanması için Kızılay’a 25 milyon avro vermesinin önemli olduğuna dikkat çekti. Bu konuyu aslında 24 Ocak’ta İstanbul’da Angela Merkel’le ortak basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Sağ olsun” sözleriyle dile getirmişti.
Burada önem verilen konunun, Alman yardımının miktarı değil, Almanya’nın Türkiye değil, Suriye topraklarında yapılacak bir mülteci yardım projesi için doğrudan Türkiye’ye destek vermesi olduğu anlaşılıyor. Böylece Almanya, daha birkaç hafta önce Suriye’deki varlığı nedeniyle kınadığı, silah satışını durdurduğu Türkiye’nin Suriye’deki bir faaliyetine destek sağlamış oluyor.
Sıra o barınaklara yerleştirilecek mültecilerin korunması için askeri destek vermeye de gelir mi? Türkiye’ye ilan edilen silah satış yasağının kaldırılıp kaldırılmayacağını geçen hafta Münih Güvenlik Konferansı sırasında Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas’a sorduğumda, zaten ortada resmî bir ambargonun olmadığını, AB ile ortak tutumun söz konusu olduğunu söylemişti. Dolayısıyla her şey mümkün. Almanya’da erken seçim dahi konuşulmaya başladığına göre, yeni bir mülteci dalgasının durdurulması Alman hükümeti için önem taşıyacaktır.
Özetle, Rusya’yla yaşanan İdlib gerilimi, sadece ABD değil, Almanya ile de ortak çıkarları öne çıkarmış görünüyor. Yine de Moskova’da devam eden görüşmelerin sonucu Ankara için önemli; bekleyip görelim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme,…
TBMM'de 2025 yılı bütçe kanun teklifi görüşmeleri başladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Plan ve…
CHP’nin kitlelere sert muhalefet sözü vermesi için başına saksı düşmesi gerekiyormuş demek ki; o saksı…
Kayyum virüsü İstanbul’a da sıçradı. AK Partili ya da MHP’li olmayan bütün belediyeleri tehdit altına…