Hemen hemen tüm ülkeler, korona virüsü nedeniyle ekonomilerinde beklenen yavaşlamaya veya daha büyük bir durgunluğa tepki olarak ekonomik teşvik paketleri açıkladılar. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da, 18 Mart’ta Türkiye’de salgının ekonomik sonuçlarını hafifletmeyi amaçlayan paketi duyurdu. Beklendiği gibi, pakette virüsün yayılımını önleyici tedbirlerden etkilenen sektörler için vergi ertelemeleri ve istihdam destekleri yer alıyor. Buna cüzi denilebilecek ihtiyaç sahiplerine yardım ve bazı emekli maaşlarında artış da eklenebilir. Ancak genel olarak bakıldığında ekonomik büyümenin yavaşlamasını daha da önemlisi derin bir durgunluğa girmesini engellemek için gerekebilecek mali genişlemeye şimdilik ekonomi yönetiminin sıcak bakmadığı anlaşılıyor.
Nitekim paket açıklanırken de bankalar ve reel sektörün ihtiyaç duyacağı finansmanın sağlanması üzerinde daha ağırlıklı olarak duruldu. Normal koşullarda ekonomi yönetiminin bu yıl bütçeye fazla yük bindirmek istememesi şaşırtıcı değil. Bütçe açığı bir kerelik gelirleri dışarıda bıraktığınızda {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}5’in üzerinde seyrediyor. Bununla birlikte, içinde karşı karşıya olduğumuz zor durum sıradan bir ekonomik kriz olarak değerlendirilemez. Gerçekten olağanüstü önlemlere ihtiyaç duyulabilecek bir tehditle karşı karşıyayız. Toplumun da ekonomik aktörlerin de beklentileri böyle bir dönemde ucuz ve bol kredinin çok daha ötesinde. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, gelişmeleri yakından izleyeceklerini ve daha fazla adım atılabileceğini defalarca söyledi. Türkiye’de salgının şiddetine bağlı olarak, daha fazla teşvik gerçekten beklenebilir.
Covid-19 salgını, küresel ekonominin ikinci dünya savaşından beri karşılaştığı en büyük zorluklardan biri. Arz ve talepte aynı anda ani duruş, politika yapıcıların üstesinden gelmeye alışık olduğu olağan bir ekonomik şok değil. Küresel piyasalarda nakit ihtiyacı için neredeyse her şey satılırken şirketler kredi limitlerinin tamamını kullanmaya çalışıyor. Her yerde insanlar aynı anda hem sağlıkları ve hem işleri için endişeleniyorlar. Virüsün yayılımını yavaşlatmak ve sağlık sistemlerinin altından kalkamayacakları büyük bir hasta akışı ile karşılaşmasını önlemek için karantinalar ve sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor.
Bu tedbirler hiç şüphesiz alınmak zorunda ancak bunun ekonomik sonucu, gelir elde edemezken borçlarını ve çalışanlarının ücretlerini ödemeye devam etmeye çalışan yüz binlerce küçük ölçekli işletme, esnaf ve perakendeciler başta olmak üzere çok sayıda firmadır. Mali yardımlar olmadan bu işletmelerin ve dolayısıyla istihdamın devamlılığını sağlamak kesinlikle mümkün değildir. İnsanların bir yandan kendileri ve yakınlarının sağlık sorunlarıyla baş etmeye çalışırken diğer yandan yarın kiramı faturamı ödeyebilecek miyim endişesiyle tek başlarına mücadele edebilmeleri beklenemez. Bu nedenle içinde bulunduğumuz durum bütçe açıkları için endişelenme zamanı değil, mümkün olan her şeyin yapılma zamanı.
Ekonomiyi destekleyen ilk adım Merkez Bankası’ndan geldi. Banka 17 Mart günü acil toplantıyla finansal piyasalara ne kadar likiditeye ihtiyaç olursa verileceği mesajını verdi ve bir dizi önlem açıkladı. Enflasyon {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}12,4 seviyesinde olmasına rağmen politika faizi 100 baz puanlık indirimle {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}9,75’e çekildi. Ayrıca açık piyasa işlem limitlerinin artırılması, yeni swap seçeneklerinin eklenmesi, reeskont kredilerinin vadelerinin uzatılması gibi tedbirler açıklandı. Bankaların reel sektöre yönelik verilen kredileri indirimli fon kullanımı sağlanacağı da belirtildi. Tüm bu önlemler, salgın nedeniyle nakit akışı problemi olan firmaların ucuz krediye erişebilmelerini sağlamaya yönelik.
Bankalar bu teşvikler doğrultusunda reel sektöre kredi açmakta daha cömert davranacak mı? Bir Merkez Bankası sisteme ne kadar likidite sağlarsa versin, risk maliyetinin yüksek olduğu ya da riski değerlemenin dahi çok zor olduğu durumlarda bankalar borç vermeye isteksiz olabilir. Sonuçta, sermaye sahiplerine ve daha da önemlisi, tasarruflarını onlara emanet eden mevduat sahiplerine karşı sorumlulukları var. Bu yüzden para politikası tek başına ekonomilerin bugün karşılaştığı zorluklara bir çözüm değildir. Hanelerin harcamalarını sürdürmesini sağlayacak mali tedbirler, firmaların üretimi ve istihdamı sürdürmeleri ve borçlarını geri ödeyebilmeleri için yeterli talep yaratabilmenin tek yoludur. İşte bu yüzden cumhurbaşkanının dün ekonomi ekibi ve iş organizasyonlarıyla yaptığı görüşme önemliydi.
Hong Kong, Kanada veya ABD gibi geniş bir mali teşvik bekleyenler olup olmadığını bilmiyorum ama olduysa hayal kırıklığına uğradılar. Pakette bu ülkelerde olduğu gibi hanehalkına çek yok. Salgından en fazla etkilenen sektörlere bazı vergi ötelemeleri, ertelenmiş sosyal güvenlik ödemeleri, kısmi ödenek yardımları ve ihtiyaç sahibi hanelere 2 milyar TL transfer gibi bazı mali önlemler yer alıyor. Vergi ve prim ertelemeleri firmaların nakit akışlarını yönetmelerine yardımcı olmak için önemli olmakla birlikte, hane halklarına yönelik mali teşvik ekonominin büyüklüğü ile karşılaştırıldığında çok sınırlı. Paket hane halkı tarafında korona virüsünden en çok etkilenecek grubu hedef almış görünüyor. Emekli maaşları asgari 1500 TL’ye çıkarılacak. Bayram ikramiyesi ödemesi Nisan ayı başında yapılacak. 80 yaşından büyükler için evde bakım hizmetleri artırılacak.
Cumhurbaşkanı’nın asıl önemli vurgusu, bankaların şirketlerin yeni kredi ya da yeniden yapılandırma gibi taleplerini reddetmemeleri yönündeydi. Ayrıca kredi limitlerini düşürmemeyi ve kredi geri çağırma gibi uygulamalara gidilmemesini de tavsiye etti ve bir kez daha krediler ile ilgili tedbirleri açıkladı. Salgına yönelik önlemlerinden etkilenen firmalar için kredi ödemeleri 3 ay ertelenecek ve daha fazla kredi sağlanacak, Halkbank esnafın kredi ödemelerini faizsiz 3 ay erteleyecek, ihracatçılara hisse senedi finansmanı sağlanacak, Kredi Garanti Fonu KOBİ’ler için 25 milyardan 50 milyar TL’ye çıkarılacak.
Paketin maliyeti toplamda 100 milyar TL olarak açıklandı ancak hanehalkı üzerindeki doğrudan etki oldukça küçük ve bütçeye hemen yük olmayacak kredi önlemlerini de içeriyor. Sonuçta paketten ağırlıklı olarak daha bol ve ucuz kredi çıktığını söyleyebiliriz. Aslında uzun süredir ekonomik büyümeyi desteklemek için ana araç olarak banka kredisi kullanılıyor. Kamu bankalarının, özellikle seçimlerden önce ve son kriz döneminde kredileri artırdığını biliyoruz. Ağustos ayından bu yana Merkez Bankası özel banka kredilerini artırmak için zorunlu karşılıkları aktif olarak kullanıyor. Bankalar Birliği’nin aldığı tavsiye kararları da cabası. Ancak bu sefer krediler için risk normal bir ekonomik krizden çok daha yüksek çünkü salgının seyrine bağlı olmakla beraber talepte tam anlamıyla bir ani duruş yaşanma ihtimali yüksek. Bankaların tek başına bu riski almalarını beklemek gerçekçi değil. Bu nedenle Kredi Garanti Fonu’na her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
2016 yılındaki darbe girişiminden sonra Kredi Garanti Fonu’nun limiti 250 milyar TL’ye çıkarılmıştı ve bu limitin çoğu anayasa referandumundan önce kısa bir sürede kullanıldı. Daha sonra gerektikçe limitler artırılarak kullanılmaya devam etti. Paketteki düzenlemelerle ek 25 milyar olan limit iki katına çıkarıldı. Tabii geçmişten dönen miktar da var ama yeni kredi olarak bu artış yeterli olacak mı? Yoksa işletmeler daha fazla finansman istemeye devam ettikçe bankalar üzerindeki baskı giderek artacak mı?
Pakette sağlanan istihdam teşvikleri gerçekten de çok gerekli. Türkiye işgücü piyasası OECD ülkeleri arasında en katı pazarlardan biridir. Yarı zamanlı ve kısmi çalışma yönetmelikleri oldukça sıkı koşullara bağlı. Pakette kısmi çalışma ödeneğinin daha erişilebilir hale getirileceği ve esnek ve uzaktan çalışma modellerinin daha etkin hale getirilmesi için değişiklikler yapılacağı açıklandı. Ne kadar esneklik geleceğini takip edeceğiz. Sosyal güvenlik primlerinin ertelenmesi ise yine firmaların nakit akışları açısından olumlu ama ya çalışanlar? Salgın nedeniyle operasyonları askıya alan firmalar bu birkaç ay içinde istihdam maliyetini bu tedbirlerle tamamen karşılayabilecek mi? Ya kayıt dışı çalışanlar ya da kendi işini yapanlar? 2018’de başlayan kriz nedeniyle işsizlik oranı halen yüksek. Salgın döneminde yaşanacak iş kayıpları şüphesiz işgücü piyasasında daha fazla baskıya neden olacak. Çalışmaya devam edenler için ise gerekli sağlık önlemlerinin sağlanması için gerekli adımların atılması gerekiyor. Tüm insanlar evde oturup salgının gitmesini bekleyemez, belli sektörlerde üretim devam etmek zorunda. Sağlık konularında çalışanların kaygıları arttıkça, işveren-çalışan ilişkileri üzerinde daha fazla baskı beklenebilir.
İstihdamı koruyabilmek bu krizde Türkiye ekonomisi için en büyük zorluklardan biri olacaktır. Ama finansal istikrar da aynı derecede önemli. Geçtiğimiz yıl hem reel sektörde hem de bankacılık sektöründe kayda değer miktarda döviz pozisyonu kapatılmış olmasına rağmen, Türkiye’nin dış borcu hala milli gelirin {4a62a0b61d095f9fa64ff0aeb2e5f07472fcd403e64dbe9b2a0b309ae33c1dfd}60’ına yakın. Turizm sektörü bu yıl öngörülen miktarda döviz geliri elde edemeyecek. Küresel durgunluk nedeniyle ihracatın da yavaşlaması bekleniyor. İyi haber, petrol ve emtia fiyatlarındaki düşüş. Türkiye bu malların ithalatçısı olduğundan fiyatlardaki düşüş cari açık ve enflasyon açısından yardımcı olacaktır.
Çok kısa bir sürede küresel ekonomide güçlü bir toparlanma beklenmedikçe iç talep bir kez daha büyümenin tek motoru olacak. Küresel büyüme beklentileri Avrupa başta olmak üzere pek çok bölgenin bu yıl küçüleceğini gösteriyor. Küresel piyasalar dünya ekonomisinde ciddi bir resesyon fiyatlıyor. Gelişmekte olan ülke piyasalarından çıkışlar son yılların zirvesine ulaştı ve Türkiye’nin risk primi göstergesi 5 yıllık CDS 586 puana kadar yükseldi. Gelişmekte olan ülkelere finansman sağlayan yatırımcılar piyasaların her yerde kırmızıya dönüşmesini izlemekten zaman bulup kafalarını kaldırdıklarında Türkiye’nin dış finansman ihtiyacını bir kez daha değerlendireceklerdir.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…