Bazen tarihin akıl oyunlarına ya da tesadüf diye önümüze çıkardıklarına şaşkınlıkla bakmamak zor. Bugünün genç kuşağının hayatının geri kalanını tanımlayacak büyük salgın geçmişteki veba salgınlarıyla karşılaştırılıyor. Doğrusu o zamanlardan bu yana böylesi bir salgından korunma yolları aslında pek de değişmemiş. Yüzyıllar içinde onlarcası yaşanan salgınların en namlısı ortaçağlardaki Kara Veba salgınıydı. Doğu veya Orta Asya’dan Kırım’a taşınmış, Ceneviz gemilerindeki kara fareler ve onların üzerine yapışmış bitlerle Avrupa’yı kasıp kavurmuş, nüfusun üçte birini kırmıştı. Mikrobun kendisinin Avrupa’dan çıktığı da söylenir. Azalan nüfus emeği değerli kıldığı için köylülerin geliri yükselmiş, eşitsizlik azalmıştı. Yaklaşık yüz yıl içinde eşitsizlik yeniden yükselse de Avrupa’nın kuzey batısının dönüşümü başlamıştı.
Bu seferki Covit 19 salgını da Asya’dan, Çin’den çıkarak, gemilerle değil hava yoluyla dünyaya yayıldı. Yayanlar bu defa insanlardı lakin salgının patlaması Çinlilerin Fare yılına denk geldi.
Çin durumu kontrol altına almış görünse de işin başlangıcındaki aymazlığını ve sorumsuzluğunu herhalde bu ilk şok ve felaket dalgası geçtikten sonra anlatmak durumunda da kalacaktır. Otoriter rejimlerin bu tür durumlarda demokrasilerden daha etkili oldukları efsanesini sürekli pompalayan ve müthiş etkili bir karantinayla bu hafta yeni ölüm sayısını sıfırladığını iddia eden Çin, bu başarının propagandasını da yapıyor.
Sorumluluğu üzerinden atmak için de Amerikanlı yöneticilerin nakıs zekâ ve insanlık düzeyine uygun şekilde Vuhan veya Çin virüsü diye tanımlamakta ısrar ettiği virüsün aslında Amerikan laboratuvarlarında üretildiği hikayesini de pompalıyor. Çin’in hikayesinde eksik kalan iki taraf var: başarıyı sağladığı savunulan otoriter sisteminin salgının yayılmasına da neden olduğu ve demokrasiyle yönetilen Güney Kore Tayvan gibi ülkelerde de kontrolün başarılı bir şekilde sağlandığıydı. Üstelik onların verdiği ölüm sayıları kuşkuyla da karşılanmıyor.
Sonuçta elli küsur yıl önce Samuel Huntington’un Değişen Toplumlarda Siyasi Düzen (Political Order in Changing Societies) başlıklı klasik kitabının ilk cümlesinde yazdığı gibi, “Ülkeler arasındaki en büyük ayırdedici siyasi unsur nasıl yönetildikleri değil ne ölçüde yönetildikleridir.” Yani işleyen ve etkin bir devlete sahip olup olmadıklarıdır.
Neyse meselemiz zaten sorumluluğun nasıl paylaşılacağından öte. Batılı ülkeler sorumsuzluk, eyyamcılık, paragözlük gibi nedenlerle müthiş hazırlıksız yakalandıkları bu salgınla başa çıkabilmek için, toplumlarının da rızasıyla alışılmadık tedbirler, yetkiler aldılar. Bunların olayın ateşi geçtiğinde iade edileceğinin bir garantisi yok. Ancak, sağlık hizmetlerinin ve çalışanlarının öneminin bir daha akıllardan çıkmayacak şekilde anlaşılmasıyla bütçelerin ve devlet politikalarının bundan böyle hangi sektörleri gözeterek hazırlanacağı konusunda da bir tablo şekillenmeye başlıyor. Devletin yeni rolü, ekonomi politikalarında tercih edilecek bakış açısı, güvenlik-özgürlük dengesinin bir kez daha birincisi lehine bozulmasının nerelere kadar gideceği, olayın ilk şoku geçtikten sonra toplumların ne tür tepkiler vereceği ya da kimden ve nasıl hesap soracağı henüz tam belli değil. Ancak belli bazı eğilimler ortaya çıkmaya başladı bile.
Bunlardan birincisi orduların önümüzdeki dönemde asli işleri olan savaşmaktan ya da güvenliği sağlamaktan öte görevleri ve sorumlulukları üstlenecekleri. Economist dergisinin konuyla ilgili yazısında vurguladığı gibi silahlı kuvvetler büyük lojistik operasyonları çok kısa sürede gerçekleştirme kapasitesine sahipler. İşte bu nedenle geçen hafta yapılan NATO dışişleri bakanları toplantısında, tarihin en başarılı güvenlik örgütü diye tanımlanan, kuruluş nedeni olan Sovyetler Birliği ortadan kalktıktan sonra bir türlü misyonunu tanımlayamayan örgüt Koronavirüsle mücadelede de ön saflarda yer alacağını ilan etti.
Orduların, örgütlenmedeki üstünlükleri nedeniyle bu denli kapsamlı sorumluluklar üstlenmeleri bir dizi soruyu elbette beraberinde getiriyor. Ordu mensupları kendilerini salgından nasıl koruyabilecekler. Economist’in haberine göre İtalya ve Polonya Genel Kurmay Başkanları Covid-19’lu çıktı. Yalnızca 23 Mart’ta 133 Amerikan askeri virüsü kaptı. İnsan ister istemez, hiçbir sağlık hizmetinin verilemediği, olabilecek en kötü koşullarda yaşayan İdlib’deki mültecilerin yanı başında görev yapan Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu askerlerin sağlık durumlarını, korunup korunamadıklarını derin bir kaygıyla merak ediyor. Neden bu mücbir sebep varken özellikle M4’ün güneyinden çekilmediklerini de.
Sonuçta Cumhurbaşkanı ordudan hazzetmeyen Meksika’dan Fransa’ya, Çin’den İsrail’e pek çok ülkede ordular seferber edilmiş vaziyette. Bu bağlamda insanın aklına NATO toplantısında üyelerinin çoğu NATO üyesi de olan AB tarafından yalnız bırakılan, yardım talepleri karşılanmayan İtalyan bakana ne denmiş olabileceği, ya da onun ekrandaki mevkidaşlarına ne demiş olabileceği geliyor. Bilindiği gibi Mart’ın 22’sinde Rus ordusu İtalya’nın salgından en kötü etkilenen bölgelerine üzerlerinde Rusça ve İtalyanca “Rusya’dan sevgilerle” yazan dokuz nakliye uçağıyla dezenfekte araçları, 8 tugay sağlık personeli, 100 virolog ve epidemiyologla çok sayıda test kitleri gönderdi.
Bu koşullarda Türkiye’nin 1 Nisan’da bir A-400 askeri nakliye uçağıyla İspanya’ya gönderdiği sağlık malzemesi yardımı, NATO internet sayfasında örnek gelişme olarak yer aldı.
NATO’nun kendisine biçtiği misyonda baş düşman ilan edilen Rusya’nın bir NATO üyesine asker göndermesi ve müttefiklerin yapmadığı yardımı yapması gerçekten pek çok şeyin hiç de aynı kalmayacağının bir göstergesi de sayılabilir.
Zamanın garipliğinin bir nişanesi olarak bu zirve de elbette tüm üye ülke bakanlarının bir araya gelerek “aile fotoğrafı” çektirdikleri bir şekilde gerçekleşmedi. Önümüzdeki dönemde hayatımızdaki yeri giderek artacak sanal buluşmalardan biri yapıldı. NATO Başkomutanına salgın kriziyle mücadele konusunda gerekli askeri desteğin sağlanmasını koordine etmesi için yetki verildi. Yardımın daha hızlı ve etkin şekilde dağıtımının gerçekleştirilmesi, tıbbi malzemelerin ihtiyaç duyulan yerlere gönderilmesi için gerekli hava köprüsü kapasitesini tespit etmek, eldeki stokların ve fazla kapasitenin koordine edilmesi bundan böyle onun sorumluluğunda NATO tarafından gerçekleştirilecek. Toplantının sonunda açıklanan bildiride daha şimdiden dünyanın dört bucağından tıbbi malzemelerin hava köprüsüyle taşınması, asker ve sivil kaynaklardan sağlık ekiplerinin, zaruri malzemelerin ve hayati önemdeki aletlerin tesliminin gerçekleştirildiği belirtiliyor.
Önümüzdeki günlerde Savunma Bakanları da gene sanal ortamda toplanarak üyelere ne şekilde yardımda bulunulduğunu gözden geçirecekler. Sağlık konusunun daha doğrusu önümüzdeki dönemde sayıları artabilecek salgınların tam anlamıyla bir güvenlik meselesi haline geldiğinin daha çarpıcı bir göstergesi de olamazdı herhalde.
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…
Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides’in Beyaz Saray’da ABD Başkanı Joe Biden ile yaptığı görüşme,…