Covid-19 pandemisinin sebep olacağı vahim sonuçların hangi boyutlara varabileceği bütün dünyada tartışılıyor. Ekonomik olarak, krizin kalıcı olumsuz etkiler yaratacağı hususunda hemen bütün uzmanların görüş birliği içinde olduğu görülüyor. Diğer taraftan, krizin bazı olumlu gelişmelere yol açtığı ve küresel anlamda beklenen uyarıyı yarattığı da kabul ediliyor. Bunlara hep birlikte bir göz atalım.
Covid-19 salgınının hemen öncesindeki ekonomik seviyeye dönmenin, basit bir Gayrı Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) hesabına göre en az 3 yıl alacağı tahmin ediliyor. Asıl soru ise ne zaman tam anlamıyla normale dönülebileceği. Gerçekçi değerlendirmeler, bunun 2021 yılı başından son günlerine kadar herhangi bir tarihte mümkün olabileceğini söylüyor.
Öyleyse, bir an önce günlük Covid-19 rakamlarından başımızı kaldırarak felaketin iyi, kötü ve çirkin sonuçları üzerinde düşünmemiz ve hazırlık yapmamız gerekiyor.
Bu virüsün, modern tarihte yaşananlardan çok daha büyük bir çöküntüyü tetiklemiş olduğu şüphe götürmeyecek bir gerçek olarak ortaya çıkmış bulunuyor.
Virüs, bir yandan ulusal ekonomilerin giderek küçülmesine sebep olurken küresel anlamda ticari şirketlerin piyasa değerlerini adeta yerle bir ediyor. Bazı çevrelerde, bunun için “yapıcı yıkım” değerlendirmeleri yapılmaktaysa da gerçekte amiral gemisi olarak kabul edilen müesseseler imha oluyor ve bunların yerine yeni hiçbir şey konmuyor.
Benzer şekilde, emtia fiyatlarında, küresel enerji piyasalarını kaosa sürükleyecek düşüşler yaşanıyor. Bütün depolar neredeyse ağzına kadar dolu olmasına rağmen, petrol üreten ülkeler talepten fazla petrol arzını sürdürüyor.
Küresel düzeyde, muazzam bir işsizlik sorunu yaşanıyor. Her geçen gün daha fazla insanın işsiz kalması, sadece geniş kitlelerin ekonomik sıkıntılarının değil, sosyal sorunların ve suç oranının artmasına da sebep oluyor.
Bu görünmeyen melanetin en kötü sonucu, herhangi bir çözüm bulunmadan önce, yüzbinlerce, hatta belki milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açacak olması.
Diğer yandan, Covid-19 birtakım iyi gelişmelerin ortaya çıkmasına da neden olmuş görünüyor. Kriz Suudi Arabistan, Rusya ve İran gibi ülkelerin petrol ihracatından elde ettikleri gelirlerde ciddi düşüşlere sebep olarak bir anlamda iç savaşların finans kaynaklarına ciddi darbe vurmuş bulunuyor. Bu suretle, örneğin, Yemen’de, Libya’da ve Suriye’de belki daha az sayıda masum sivilin hayatını kaybedeceği söylenebilir.
Ayrıca, çevre dostu üretim metotları üzerindeki tartışmalar önem kazanırken yeryüzünü kirletmenin bir bedeli olduğu gerçeği zihinlere yerleşmiş bulunuyor.
Beyaz yakalı çalışanların büyük şehirlerde işe gitmek için ortalama 1,5 saat harcadıkları bilinen bir gerçek. Türkiye gibi 8 milyon beyaz yakalı çalışanı olan bir ülkede, bu fazladan 10 milyon çalışma saati ve çok daha az kirlilik anlamına geliyor. Siyasi karar alıcıların ve çalışanların, insanların kendi evlerinden çalışmalarının mümkün olduğunu anlamalarıyla birlikte, ilave yollar ve ofis binaları inşa etmek için yapılan planlamalar iptal ediliyor. Artık, seyahatin kolaylaştırılmasına değil, azaltılmasına yönelik düşünceler öne çıkıyor.
Uluslararası işbirliğinin öneminin, buna geleneksel olarak şiddetle karşı çıkanlar tarafından dahi kabul edilmiş olduğu görülüyor. Kapsayıcı sağlık hizmetlerinin ve sağlık çalışanlarının önemi de nihayet hem seçmenler hem siyasetçiler tarafından anlaşılmış durumda.
Petrol sektörüne yatırımın bilinenin aksine daha riskli olduğunu anlamış bulunan yatırımcıların, kriz ortamlarına uygun görünen temiz enerji şirketlerine ilgilerinin arttığına şahit olunuyor.
Her istediğimizi ithal etme imkanının ortadan kalkmış olması, yerli tarımsal üretimin ve hayvan yetiştiriciliğinin ne kadar önemli olduğunu bizlere acı şekilde öğretmiş bulunuyor.
Evde kalma zorunluluğu yüzünden kitap satışlarının arttığı ve insanların yeniden kitap okumaya başladıkları görülüyor. Ayrıca, herkes, “gerçek ihtiyaç” ile “ihtiyaç olduğunu düşündükleri” arasındaki ayrımı artık daha iyi biliyor.
E-ticaretin, dünya alışveriş sisteminde layık olduğu ağırlıklı ve öncelikli yerini almış olduğu görülüyor. Bu meyanda, bankacılık ve finans gibi geleneksel sektörlerde, hizmetin verimliliğini arttıracak dijital uygulamaların daha yoğun kullanılması da kaçınılmaz hale geldi.
Evde kalma zorunluluğu küresel boyutta aile içi şiddeti arttırıyorsa da, bir yandan da, aynı sebeple insanlar ailece birlikte yaşamı yeniden keşfetmek ve birbirlerine yakınlaşmak bakımından olumlu bir çizgiye geliyor. Ayrıca, sosyal dayanışma giderek ön plana çıkıyor.
En nihayet, ekonomik faaliyetin durma noktasına gelmesiyle, çok uzun bir süre sonra ilk defa, yeryüzü nefes alma imkanını yakalamış bulunuyor. Dünyanın büyük metropollerinde bile, doğal hayat yaşam buluyor, sokaklarda kuş sesleri duyuluyor, sularda yunuslar dans ediyor.
İyinin ve kötünün yanı sıra, bu felaketin belki en çirkin fakat olası sonucunun yeni bir Soğuk Savaş olacağı görülüyor; hem de bu defa ABD ile Çin arasında… Esasen bir süredir işaretlerini almaya başladığımız ve artık kaçınılmaz hale gelen bu yeni Soğuk Savaş’ın, yerküremizdeki bütün insanlar üzerinde ne yazık ki, çok vahim etkiler yaratacağı anlaşılıyor.
İşin en kötü tarafı, bugüne kadar herhangi bir uzman veya düşünür tarafından, bu boyuttaki bir felaket olasılığını öngören herhangi bir senaryo çalışması yapılmamış olması. Bu da, iyiyi olumlu yönde nasıl kullanmamız, kötünün olumsuz etkilerini nasıl yönetmemiz, çirkinliklere nasıl hazırlanmamız gerektiği hususunda bizi maalesef çaresiz bırakıyor.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…