Türkiye startup ekosistemi son dönemdeki yatırımlar ve satın almalar ile geniş kesimlerin ilgisini çekti. Getir’in, Insider’in aldığı yatırımlar, Foriba, İyzico, Gram Games ve Paraşüt satışları derken Peak Games’in Zynga’ya 1,8 milyar dolarlık satışının ardından belki de ilk defa ekonomi ve teknoloji bakanları bu büyük satışı kutlayan açıklamalarda bulundular. Pek çok köşe yazarı da startup eşittir genç girişimciler formülüne dayanarak “Açın bu Türk gençliğinin önünü bakın neler yapacaklar” diye yazılar döşendiler. Gençliğin önünü açmak elbette güzel ve startup ekosistemi için faydalı ama Sidar Şahin ve diğer ortakları üniversiteden yeni mezun olmuş kişiler değil, Türkiye’nin en değerli internet girişimlerini inşa etmiş kişiler. Kaldı ki Harvard Business Review’ın 2018 yılında yayınladığı araştırmaya göre de, başarılı startup’ların ortaklarının yaş ortalaması 45. Artık politikacılarımızın da gazetecilerimizin de geçmişte kalmış nosyonlarla startuplara yaklaşmamaları ekosistem açısından faydalı olur.
Startup ekosistemi diye yazıyorum ama ben halen Türkiye’de gelişmiş bir startup ekosisteminden bahsetmenin mümkün olmadığını düşünüyorum. Endeavor’ın İstanbul Teknoloji Ekosistemi Raporu’nda sadece bir avuç insanın ekosistem denen hadiseyi sırtlayıp götürdüğü ortaya çıkıyor. Raporda açıkça belirtildiğine göre günümüzde, İstanbul’daki teknoloji şirketlerinin üçte birinden fazlası yatırım, mentörlük, geçmiş iş deneyimi veya seri girişimcilik yoluyla Mynet, Markafoni, Yemeksepeti ve Pozitron şirketlerinden birinden doğmuş.
Startups Watch’un verilerine göre Türkiye’de startuplara yapılan yatırım miktarı 2017 yılında zirveyi görmüş ve 116 milyon dolar olarak gerçekleşmiş. İş Kulelerinin toplam maliyeti zamanında 230 milyon dolar idi. Çoğunluğu atıl halde durduğu söylenen Saphire kulesinin yine arsa hariç maliyeti 200 milyon dolar idi. Yani adına şiirler okunan, methiyeler düzülen, herkesi mentor, seri yatırımcı, melek yatırımcı, girişimci, fon ortağı, kuluçka merkezi yöneticisi vb yapan ekosistemimizin yatırımları, en şaşalı yılında, İstanbul’da sayıları her yıl artan gökdelen şantiyelerinin birinden bile daha ufakmış.
Startup Blink’in yaptığı global startup ekosistemleri listesinde İstanbul 80. Sırada yer alıyor. Birinci San Fransisco, 2. New York, 3. Londra, 6. Pekin, 7. Tel Aviv, 8. Berlin, 9. Moskova. Aynı listede bizim olduğumuz sıraya yakın olan şehirler 78. Brisbane, 79. Manchester, 81. Prag…
Startupgenome.com’a göre ise Istanbul ilk 40 ekosistem arasında değil. İlk gruptan sonra gelen gelişmekte olanlar listesinde 16. Sırada.
Bir-iki defa hackathlon yaptığı için girişimci dostu olduğunu zanneden nice büyük firmaya sormak lazım; son 5 yılda kaç tane startup’a iş verdiniz? Kaç tane startup’tan ürün ve hizmet satın aldınız? Kaç tane startup’a yatırım yaptınız? Şirketinizin içinden kaç tane startup çıktı?
Aynı şekilde Linkedin profillerinde melek yatırımcı, seri girişimci yazan insanlara da; kaç tane girişime ne kadar yatırım yaptınız? Kaç tane girişime kaç gününüzü ayırdınız? Sonuçları ne oldu diye sormak gerekiyor.
Çünkü Türkiye startup ekosisteminde bu birbirine mış gibi yapanlar sapla samanın birbiribe karışmasına sebep oluyor. Pek çok girişim kendilerine vakit kaybettiren mentorlar, melek yatırımcılar ve kurumsal firmalar arasında yitip gidiyor.
Elbette girişimciler tarafında da çözülmesi gereken pek çok sorun var. İlk yatırımı bir son gibi görerek gereksiz harcamalarda bulunmaktan tutun da şirketin temel üretim makinasını sahibinden.com’da satılığa çıkartan girişimcilere kadar pek çok hatayı yapan girişimciler de ekosistemde yer alıyor.
Ekosistemin de güvendiği insanları ve bir yatırım firmasını da arkasına alarak batmadan bir ay önce yatırım turuna çıkan Sinemia, çalışanlarına zamanında ücretlerini ödemediği iddiası ile çalışanları tarafından hırpalanan kurucusunun faaliyetilerini durdurduğu buldumbuldum.com gibi örnekler elbette her zaman olacak.
Ama eğer biz bir ekosistem yaratacak isek, girişimcileri korumalı, özellikle ileri yaşlarda girişimciliği özendirmeli, onların hatalar yapmasına izin vermeli, yüzde 90’nin batacağını bilsek de bir şekilde girişimcileri desteklemek için kaynak ayırmalıyız, beyin göçünü engelleyici her türlü tedbiri almalı ve düşünce özgürlüğü alanlarını genişletmeli, devlet ve özel tüm kurumlarda şeffaflık ve hesap verilebilirliği arttırmalıyız.
Tüm bunları ivedilikle yapmalıyız çünkü açıkça görüyoruz ki dünya Türkiye’nin kurumsal firmalarının yakalamayacağı hızda değişiyor.
Kendimize tarım ülkesi diyoruz ama et yerini alan bitkisel bazlı ürünleri yapan firmalar dünyada bir devrim başlatmışken hiç oralı olmuyoruz, yapay zeka diyoruz ama kaç tane gerçek anlamda yapay zeka ile uğraşan firmamız var onu bile tam olarak bilemiyoruz. Hepimiz gelecek robotlarda diyoruz ama yapılan tek tük yatırımlarla dalga geçmek haricinde bir eyleme geçmiyoruz. Fatih-akıllı sınıflar projesine ülke olarak milyar dolarlar yatırıyoruz ama Covid döneminde milli eğitim müfredatını nasıl herkese ulaştıracağız bilemiyoruz.
Türkiye’mizin potansiyeli büyük ama eğer biz bir startup ekosistemini gerçekten destekleyecek işleri samimi olarak yapmaz isek yabancı bir bürokratın 20 yıl önce dediği gibi Türkiye her zaman gelişmekte olan bir ülke olarak kalacaktır.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…