Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Hürriyet’ten Ahmet Hakan’la görüşmesinde Türkiye’deki filyasyonun dünyada eşi benzeri olmadığını söylemiş. Salgının başından beri hemen her alanda tekrar tekrar duyduğumuz bir nokta bu. Yalnızca Türkiye’de uygulanan ilaç tedavileri, yalnızca Türkiye’nin ulaştığı tedavi başarı oranları, yalnızca Türkiye’de uygulanan haftasonu sokağa çıkma yasakları. Sağlık Bakanlığı salgın yönetiminde orijinalliği önemsiyor.
Her ne kadar yeni Koronavirüs, adı üstünde yeni bir etken olsa da salgınlar yeni değil. Yazılı tarihte, hatta daha öncesinde (Firavun, Musa’yı dinlemediği için Mısır’a bir salgın hastalık musallat olur) salgınlar vardı. İnsanlık, Covid’i tedavi etmeyi yeni yeni, deneye yanıla öğreniyor. Henüz aşı ya da önleyici bir tedavi geliştirilemedi, ama salgınları, Covid’e benzer solunum yoluyla bulaşan etkenlerin yarattığı salgınlar da dahil, kontrol altına almak konusunda çok şey biliyoruz.
Nitekim dünyada bazı ülkeler, mesela Moğolistan, Vietnam, Singapur, Tayland, Taiwan bu ilkeleri uygulayarak salgının başlamasını önledi. Başka bazıları da mesela, Güney Kore, Japonya, Çin Halk Cumhuriyeti, Yeni Zelanda, Uruguay, Ruanda zaman zaman ufak dalgalanmalar olsa da kontrol altında tutmayı başarıyorlar.
Bu saydığım ülkelerin çoğunun Güneydoğu ve Doğu Asya’dan olması kanımca tesadüf değil. Bu bölgedeki ülkeler 2002-2003 SARS salgınını yaşamış ve dersler çıkararak aradaki on beş yılda halk sağlığı altyapısını güçlendirmişlerdi. Özellikle de Türkçe’de Latince’den alınmış bir kelimeyle filyasyon dediğimiz, diğer birçok dilde temaslıların aranması (contact tracing, recherche des contactes) denilen sistemi güçlü bir şekilde kurmuşlardı. O kadar ki bu ülkelerin çoğunda filyasyon çalışmasının dedektif gibi “Vaka Sıfır” denilen, bir salgın öbeğine virüsü ilk getiren kişinin bulunmasına kadar sürdüğünü yalnızca kişilerle görüşmeyi değil, bulaşmanın olduğu ortamların incelenip, bulaşmaya katkısı olan faktörlerin belgelendiğini bilimsel dergilerde yaptıkları yayınlardan biliyoruz.
Yukarıdaki ve aşağıdaki şekiller Çin’de yapılmış bir araştırmanın sonuçlarını gösteriyor. Restoranda yemek yiyen henüz belirti göstermeyen, daha sonra pozitif çıkan bir kişinin, kendi masasında ve diğer masalarda enfekte ettiği insanları gösteriyor. Pozitif vaka, klima cihazının altında oturuyormuş; hava akımıyla oldukça uzak masalardaki insanlar da enfekte olmuşlar. Klimaları kullanmayın bilgisi bu makaleye dayanıyor, kapalı ortamlarda bulunmayın bilgisi de. Restoranların ilk kapatılan mekanlar olması da…
Aslında bugün neredeyse her dünya vatandaşının öğrendiği yeni Koronavirüsün bulaşma yolları, en çok hangi ortamları sevdiği gibi bilgileri bu ayrıntılı filyasyon raporları sayesinde öğrendik. Bizden tek bir yayın yok. Bilimsel yayın olmadığı gibi kamuyla paylaşılan tek bir rapor, vaka analizi, öbek analizi vb yok. Dolayısıyla filyasyon çalışmalarının başarısı ve niteliği konusunda fikir yürütmek çok zor.
Bakan testi pozitif çıkanların temaslılarının evde izlenmesinin bir tek Türkiye’de yapıldığını söylemiş. Bu konuda yanıldığını düşünüyorum. Çünkü temaslıların karantinası, sanıyorum Wuhan salgını dışında bütün ülkelerde evde yapılıyor. Her ülke kendi altyapısına göre farklı yöntemlerle karantinadaki bu “temaslıları” izliyor. Mesela Ruanda’da emek yoğun bir şekilde, her köyde, her mahallede bulunan, o köyün/mahallenin ahalisinden seçilmiş ve kısa sürede eğitilmiş, toplum sağlığı çalışanları kullanılıyor. Kore’de, Çin’de, ABD’de telefon takipleri ve karantinanın kırılmasını önlemek için cep telefonu aplikasyonları kullanılıyor.
Ama sonuçta başarılı filyasyon çalışması yürüten bütün ülkelerin bir takip sistemi var, bu olmazsa olmaz. Dolayısıyla Bakanın anlattıklarından uyguladıkları filyasyon programının hangi kısmının Türkiye’ye has olduğunu anlamak mümkün değil.
Zaten kanımca peşinde olmamız gereken şey orijinallikten ziyade başarı olmalı. Salgını kontrol altına almakta başarılı olduğumuzu söylemek mümkün değil. Hızlanan vaka sayılarına da filyasyon ekiplerinin yetişmesi mümkün değil. Yetişemediklerini kırsal bölgelerde, temaslılara bildirimin jandarma tarafından yapıldığını duyunca anlıyoruz. Neresinden baksanız sakıncalı bir yöntem, zira filyasyonda insanlarla güven ilişkisi kurulması, doğru bilginin alınması için hayati önemdedir.
Üstelik temaslı ziyaretinde, yalnızca evde kalın demenin ötesinde temaslının ve ailesinin bulaşmayı önlemek için bilgilendirilmeleri gerekir. Jandarmanın bu konuda herhangi bir yetkinliği olabilir mi? Daha önce Bakanlık vakaların hangi şehirlerden olduğunu açıklamamalarını kişisel bilgilerinin korunması konusundaki duyarlılıklarına bağlamıştı. Kapısına jandarma gönderilen temaslılar, kişisel bilgilerinin korunduğuna inanabilirler mi?
Dünya Sağlık Örgütü testi pozitif çıkan, testi pozitif olmasa da Covid ile uyumlu belirtiler gösteren herkesin bir sağlık kuruluşuna yatırılarak bakımını ve izolasyonunu öneriyor. Ancak bunun olanaklı olmadığı durumlarda, yani sağlık kurumlarının kapasitesinin vaka sayılarına cevap veremediği hallerde, bu hastaların, yurtlar, stadyumlar, spor salonları vb.den dönüştürülmüş kurumlarda bakılması gerektiğini söylüyor. Ya da riski çok düşük olan ve çok hafif belirtileri olanların, evde bulaşmanın önlenmesi için sıkı tedbirler alınmak koşuluyla eve gönderilebileceğini vurguluyor.
Sağlık Bakanı neredeyse her gün akşam yatak sıkıntımızın olmadığını, yatak doluluk oranlarının yüzde elli civarında olduğunu tekrarlıyor. Üstelik Bakan, iki hafta önce Diyarbakır’da yaptığı basın toplantısında, şehirdeki bulaşmanın yüzde doksanının hanelerde gerçekleştiğini ve o gün yapılan takiplerde, evde olması gereken pozitif hastaların ve temaslılarının yüzde onunun evde bulunamadığını söyledi.
Bu üç bulguyu birbirine bağlayınca testi pozitif çıkanların, üstelik ellerine Hidroksiklorokinin gibi ciddi yan etkileri olan bir ilaç verilip eve gönderilmesini anlamak mümkün değil. Yataklar yarı yarıya boş ise neden izolasyona uymama oranları yüksek insanları, başkalarıyla birlikte yaşadıkları evlere gönderiyoruz? İmkansızlıklar içinde bir ülke olsak, başka çaremiz olmadığı için başvurulabilecek bu yönteme neden başvuruyoruz? Bu gerçekten Türkiye’ye has bir uygulama.
Yalnızca hastanelerdeki sağlık çalışanları değil, filyasyonda çalışanlar da dayanma sınırlarının ötesindeler. Kapı kapı gezmekten, yoruldular, enfekte oluyorlar. Bir aile hekimi arkadaşım, Temmuz ayı başında bölgesinde 15 temaslı izlerken, Ağustos ortasında 60 pozitif hasta ve onların dört beş katı temaslısını izlemek zorunda kaldığını söyledikten bir gün sonra kendisinin enfekte olduğunu öğrendim.
Hızlanan sayılara filyasyon ekiplerinin yetişmesi mümkün değil. Net bir strateji geliştirip, tehdidin büyüklüğüne uygun tedbirler alınmadığı sürece ağır hastalığın ve ölümlerin önünü almamız mümkün değil. Virüsün davranışını artık biliyoruz, önlem alınmadığı sürece, hele enfeksiyon bizde olduğu gibi ülke çapında yaygınsa, bulaşma hızlanarak devam ediyor. Maalesef can kayıpları da.
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…