Yalan söylemeye bir kez başlarsanız, devam etmek zorunda kalırsınız, biri diğerini kovalar ve bir gün mutlaka yakalanırsınız. Çoğumuz, çocukken büyüklerimizden bu yolda tavsiyeler duymuşuzdur. Ben, pek de kısa sayılmayan ömrümde bunun birçok örneğine tanık da oldum. Ama bu salgın sırasında içine düştüğümüz tablo, ancak bir TV dizisine göndermeyle açıklanabilir durumda: “Yalan Rüzgarı”. CHP Ankara milletvekili Murat Emir de çorap söküğünü başlatan 29 Eylül tarihli toplantısında aynı diziye gönderme yapmıştı.
O günden bugüne olanları bir özetleyelim, zira aralarında bir bağlantı var. CHP milletvekili 29 Eylül tarihli basın toplantısında Sağlık Bakanlığı Bilgi İşlem Merkezinden geldiğini söylediği 10 Eylül 2020 tarihli bir ekran görüntüsünü paylaşmıştı. Belgeye göre 10 Eylül’de test sonucu saptanan yeni Korona vakalarının sayısı, aynı gün Bakanlığın ilan ettiği vaka sayısının yirmi katıydı.
Bir gün sonra 30 Eylül günü, Sağlık Bakanı “memleketin itibarını korumak” konusunda konuştuktan sonra, vaka ve hastanın ayrı şeyler olduğunu, Bakanlığın hasta sayılarını ilan ettiğini açıkladı. Bakanlığın ilan ettiği resmi sayıları savunma maksatlı bu açıklama, daha büyük hasar yarattı. Önemli uluslarararası basın ajansları Türkiye Sağlık Bakanlığının verilerinin uluslararası standartlara uymadığı şeklinde haber yaptı. İngiltere, Türkiye’den gelenlere karantina uygulanacağını açıkladı. En önemlisi, Dünya Sağlık Örgütü, alışılmadık bir şekilde, Türkiye’nin adını vererek “Covid-19 verilerinin konu hakkındaki DSÖ rehberleriyle uyum içinde olması çağrısı”nda bulundu.
Çorap söküğü gibi
Bu durumu yeni hazmetmeye çalışırken, 7 Ekim’de CHP milletvekili Murat Emir bu kez de Türkiye’de görülen ilk vakanın Bakanlığın ilan ettiği 11 Mart tarihinden çok daha önce çıkmış olabileceğini iddia etti. İddiasını “Journal of Population Therapeutics And Clinical Pharmacology” adlı İngilizce bir bilimsel dergide yayınlanan, ve Sağlık Bakan Yardımcısı Şuayip Birinci’nin de yazarları arasında olduğu bir makaleye dayandırıyordu. Bu makalenin iki farklı yerinde açıkça, Şubat-Mart 2020 tarihlerinde, Tarsus Medical Park Hastanesinde yatmakta olan 24 Covid tanılı hastaya uygulanan bir tedaviden bahsediliyordu. Milletvekili, Bakanlığın resmi açıklamaları ile Bakan Yardımcısının uluslararası bir bilimsel dergide yaptığı yayının birbirini yalanladığını, her iki ihtimalin de skandal olduğunu söyledi.
Gün içinde Şuayip Birinci Twitter hesabından, daha sonra sildiği bir basın açıklaması yaparak, makale içinde iki ayrı yerde geçen Şubat-Mart tarihlerinin ve Tarsus’da tek bir hastanenin adının “sehven” (yazarken yapılan bir hata) olduğunu söyledi. Aslında vakalar Mersin ve İstanbul’da toplanmıştı, tarih de Mart-Nisan’dı.
Tuhaf bir makale
Bu arada Halk Sağlığı Doçenti ve Dünya Sağlık Örgütünde uzun yıllar çalışmış bir Halk Sağlığı Uzmanı olan Dr Ümit Kartoğlu, sosyal medyada, sözkonusu makalenin yazarlarıyla ilgili keşfettiği garip özellikleri yazdı.
Birinci yazar, “Bağımsız Araştırmacı, Adana” künyeli Oğuz Güvenmez Kazakistan’daki Asfendiyarov Kazak Milli Tıp Üniversitesinden 2003 yılında mezun olmuş tıp doktoru. Uzmanlığı yok. Birbirinden farklı konularda yayınları var, bir tanesi de “Gözkapağı” üzerine Mauritius adasındaki bir yayınevi tarafından yayımlanmış bir kitap! Şahanedir bu ada ülkelerindeki yayınevleri, genellikle para karşılığı, olmayan yayınlar yaparlar. Hüseyin Keskin, yazarlar arasında çalışmanın yapıldığı söylenen hastanede çalışan tek kişi. Kulak Burun Boğaz Uzmanı olarak! Aynı hastanede otuz küsur göğüs hastalıkları uzmanı çalışıyor, ama zatürre hastaları ile bu çalışmayı bir KBB’ci yürütüyor. Burak Ay, Tarsus’a yakın, Çukurova Üniversitesinde çalışıyor. Ama Kimya Bölümünde Anorganik Kimya Anabilim Dalında! Klinik bir çalışmaya nasıl bir katkısı olmuş acaba diye düşünüyor insan. Muhammed Furkan Koca, Çukurova Üniversitesi diye kaydedilmiş dergide. Uzun süren taramalarla Üniversitede böyle bir akademik personel bulamamış Ümit, sonunda bu üniversitede, dördüncü sınıf öğrencisi olduğunu keşfetmiş! Bir harika çocuk ile karşı karşıyayız. Şuayip Birinci de yazarlardan, Sağlık Bakan yardımcısı.
Çalışmanın Mersin ve İstanbul’da yapıldığı söyleniyor ama İstanbul’dan tek bir yazar yok. Hepsi de makaleyi göndermeden önce okuyup onaylaması gereken beş yazar var, ama metinde iki ayrı yerde geçen çalışmanın yürütüldüğü tarih ve yürütüldüğü kurum(lar) gibi önemli bilgilerle ilgili hataları atlıyorlar.
Makaleyi boşuna aramayın zira dün gece içinde ne olduysa dergisinin web sitesinden kaldırılmış, makaleye ayrılan sayfalar da boş görünüyor. Mecburen bu yazıya koyduğumuz resimle yetineceksiniz.
Değinmeden geçemeyeceğim, Türkiye’nin en önde gelen Göğüs Hastalıkları Uzmanlarını barındıran Toraks Derneğine Covid konusunda araştırma izni vermeyen Sağlık Bakanlığı bu uyduruk çalışmaya ve konuyla uzak yakın ilgisi olmayan araştırmacı ekibine araştırma izni vermiş.
İlginç bir portre
Şuayip Birinci, Sağlık Bakan yardımcısı, Rizeli, 1998 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu. Uzmanlık eğitimi yok. Bir süre Sağlık Ocağı, 112 Acil Servis ve Rize Devlet Hastanesinde, sonra İstanbul’da kamu kuruluşlarında çalışmış. Derken birden hızlanan bir kariyer. 2005 Ümraniye Eğitim Araştırma Hastanesinde Başhekim yardımcılığı, 2009 İstanbul İl Sağlık Müdür Yardımcısı, 2012 Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu İstanbul Anadolu Kuzey Bölgesi Genel Sekreteri, 2014 Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı, 2018 Sağlık Bakan Yardımcılığı. Bakan Yardımcısı olarak sağlık bilişim ve iletişim teknolojilerinden sorumlu. Yani tartışma konusu olan Covid verilerinden sorumlu Bakan Yardımcısı.
Güzel bir kariyer, hızla yükselmiş bir bürokratın öyküsü. Bilişim teknolojilerinde de herhalde kendi kendisini yetiştirmiş bir alaylı. Burada kalsa iyi. Şuayip Beyin, Sağlık Bakanlığı sitesinde, 2019 yılında yayınladığı özgeçmişine bakınca, bir akademik kariyer de yapma isteği görüyor insan. Zira 2013 yılında başladığı (hangi kurumda?) ve yayın tarihinde (en az altı yıl!) sürdürdüğü bir doktora programı var. Çalışkan bir insan anlaşılıyor, bunca sorumlu kamu görevleri yanında bunu da sürdürüyor. Üstelik henüz doktorasını bitirmemişse de, şu pandemi günlerinde gırtlağına kadar işe boğulmuş olması gerekirken, bir yandan da doçentlik yayın dosyasını şimdiden doldurmayı hedefliyor.
Nereden mi biliyorum, tıbbi yayınları kataloglayan National Library of Medicine’e göre pandemi başladığından bu yana geçen bu altı aylık kaotik sürede, yukarıda adı geçen makale dışında, dört bilimsel makalesi yayınlanmış. Toplam beş. Bunlardan ikisi Covid’e yakalanan lösemi hastalarıyla ilgili klinik makaleler, iki tanesi de 60 yaş üzerindeki Covid hastaları ile ilgili.
“Bilimsel makale” ve çelişkiler
Bunlardan “The Journal of Gerontology” adlı dergide 1 Eylül tarihinde yayımlanmış “İleri yaşlardaki Covid 19 hastaları: Türkiye’den ülke çapında bir inceleme” başlıklı makale en ilginç olanı. Daha önce bununla ilgili Profesör İlker Belek de yazmıştı, Belek, makalede bildirilen 5 Nisan tarihine kadar tanı konulan 60 yaş üstü hastanın arasından kaybedilenlerin toplam sayısının (1081) aynı tarihte Bakanlığın ilan ettiği toplam ölüm sayısından (574) iki kat fazla olduğunu söylemişti. Ölümlerin çoğunun 60 yaş üzerinde gerçekleştiğini bilmemize rağmen bu beklenen bir sonuç değildi. Bu sabah tekrar, tabloları daha dikkatli incelediğimde de tedavide çok başarılı olduğumuzu iddia etmemize rağmen, 60 yaş üzeri (her beş yıllık yaş grupları için ayrı ayrı) verilen ölüm oranlarının, Batı Avrupa ve ABD’den bildirilen ölüm oranlarının dört-beş katı olduğunu gördüm. Kısacası çelişkiler devam ediyor.
Pandemi yönetimini kime teslim ettik?
Şuayip Beyin akademik kariyer merakı olmasa, verilerinden sorumlu olduğu Bakanlığı yalanlayan bu bilgilere ulaşamayacaktık. İyi ki varmış böyle bir merakı mı diyeceğiz? Bence şöyle dememiz lazım, etik kurallara uygunsuz işler yapan, ya Bakanlık verilerinde ya da üstüne ismini koyduğu bilimsel makalelerde doğruyu söylemeyen birisine salgın yönetiminde bu kadar önemli bir sorumluluk verilemez. Daha önce de yazdım, hem gerçeklerle hem virüsle savaşamayız. Gerçekleri kendi isteğine göre eğip bükmeyi beceri sayanlarla da salgının üstesinden gelemeyiz.