Siyaset

Ne oldu da S-400 konusunda ABD’nin peşine düştük?

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, ABD’li muhatabı Antony Blinken’ın (sağda) kendisini aramasını bekliyor. (Fotoğraf: Twitter/Blinken)

ABD ile ilişkilerin tam gaz duvara doğru gitmekte olduğunu sonunda Beştepe de kabul etmiş görünüyor. Joe Biden döneminde işlerin Donald Trump’ın karakucak diplomasi yöntemiyle geçiştirilemeyeceğini Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da sonunda anlamış bulunuyor. Ne oldu da S-400 konusunda “Yeter ki konuşalım” diye ABD’nin peşine düşmeye başladık?

Bunu da nereden mi çıkarıyorum? Bunu Erdoğan’ın sözcüsü ve aynı zamanda Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı İbrahim Kalın’ın sözlerinden anlıyoruz. Kalın, son olarak CNN International’e verdiği mülakatta Türkiye’nin “Patriot ya da herhangi bir Avrupa sistemi almaya” hazır olduğunu söyledi. Birkaç gün önce de Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar bir grup gazeteciye S-400 konusunda Yunanistan’ın S-300’lere yaptığına benzer bir formülü tartışmaya hazır olduğumuzu duyurmuştu. Bu durum tabii daha birkaç hafta öncesine dek geçerli, S-400 konusunda burundan kıl aldırmama, hatta Erdoğan’ın Rusya’dan yeni parti S-400 de alınacağı beyanıyla çelişiyor.

Üstelik bütün bu “Yeter ki görüşelim” işaretlerine ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price “Bizim tutumumuz değişmedi” yanıtı verdi.

Kapı neredeyse duvar. Ondan olmasın?

Erdoğan yönetimi “S-400’leri de konuşuruz, yeter ki görüşelim” diyor çünkü görüşme sıkıntısı giderek büyüyor.

Erdoğan’ın Biden’a tebrik mesajına bu yazının yazıldığı 11 Şubat saat 11.00 itibarıyla henüz karşılık gelmiş değil. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu hâlâ muhatabı Antony Blinken’ın aramasını bekliyor. Blinken’ın yakında arayacağı yolunda, sözcüsünün 10 Şubat’taki beyanı dahi Ankara’da yürekleri kıpırdattı. Savunma Bakanı Akar muhatabı Lloyd Austin ile CENTCOM komutanı iken muhtemelen sık görüşüyordu; bu yazının yazıldığı saate dek bakan sıfatıyla görüştüklerine dair bir açıklama yapılmadı. Şu anda dek yeni ABD yönetimiyle resmen temas kuran tek kişi, Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan ile görüşen İbrahim Kalın. Yani tek temas, bu yazının yazıldığı saate dek başkanlar ya da bakanlar değil, danışmanlar düzeyinde kurulmuş bulunuyor. Bunda mutlaka Batı dünyasında Kalın’ın sakin sakin konuşulacak bilgili bir üst bürokrat olarak verdiği olumlu izlenimin de payı var.

Yeni şu ana kadar, Kalın dışında kapı adeta duvar, telefonlar çalmıyor.

Kavala’yı bırakmanın yetmeyeceği görüldü

Bu manevrada birkaç etken rol oynuyor.

Malum daha önce Almanya ile yatırımları tehlikeye atacak denli geciken ilişkiler gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması ile yeni bir raya girebilmişti. Trump’ın “Ekonominizi mahvederim” tehditleri Rahip Andrew Brunson’un tahliyesi sonrası son bulmuştu. Bu tutum Batı dünyasında Erdoğan’ın “rehin alma” siyaseti izlediği iddialarına neden olmuştu. Hatta Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın da Batı kamuoyunda, gerektiğinde ilişkilerin düzelmesi için serbest bırakılıp kamuoyunu rahatlatmak amacıyla tahliye edildiği algısına neden olmuştu.

Oysa ilişkilerin artık Kavala ve Demirtaş serbest bırakılsa da hatta Heybeliada’daki Ruhban Okulu açılsa da S-400 meselesi görüşülmeden istenen düzeye gelmeyeceği berraklaşıyor.

Bir ayrıntıyı atlamayalım. “S-400’ü gerekmedikçe kullanmamaya hazırız” demeden önce Milli Savunma Bakanı Akar’ın “F-35 programına dönmek istiyoruz” beyanı vardı. Ülkenin savunması için gerekenleri o biliyor çünkü, Erdoğan’ın gözüne girmek için yüksek perdeden demeçler veren siyasetçiler değil.

S-400, Halkbank ve Reza Zarrab

F-35’lerin 2,5 milyar dolar verilen S-400’ler bir depoda paslanmaya bırakılsa dahi Türkiye’ye verilmeyeceği spekülasyonlarına şimdilik girmeden söylemek gerekirse, S-400’ler Türkiye-Rusya ilişkilerinde derinden etkileyecek bir konu.

Gelinen noktada Erdoğan’ın Vladimir Putin’le arayı bozmadan S-400 kararını değiştirmesi de kolay değil.

Ama Erdoğan açısından bakıldığında ABD ile ilişkilerin S-400, Suriye’de YPG/PKK ve Fethullah Gülen dışında önemli bir boyutu daha var. Hem ekonomiyi hem yönetim kabiliyetlerini etkileyebilecek bir boyut. O da Halkbank davası.

Trump her ne kadar “mahkemeler bağımsız” dese da Halkbank davasında yargı üzerinde etkisini kullanıyordu. Biden’ın kullanacağı kuşkulu.

Bir de Reza Zarrab var, ya da Rıza Sarraf. Hani İran tarafından da aranıyorken İstanbul’da FBI tarafından erişilen, ABD’den iltica isteyip itirafçı olan, bir zamanlar bazı AK Partili siyasileri işgüder olarak kullanan Zarrab.

Trump’ın, onun Türkiye’deki bağlantılarına dair itiraflarını da hasır altı ettiği söyleniyordu. Acaba Biden ne yapacak? Bu da Ankara’da endişe konusu.

Murat Yetkin

Gazeteci-Yazar

Recent Posts

“Hun be xer hatîn” Türkiye ve Suriye’de Kürt işleri paralel gelişiyor

MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…

3 saat ago

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

1 gün ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

3 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

3 gün ago