1 Temmuz 2021 tarihe, 10 yıl önce İstanbul Sözleşmesi’ne ilk imzayı atan Türkiye’nin sözleşmeden ayrıldığı gün olarak geçti.
1 Temmuz’da resmi olarak terkedilen sözleşmenin tek karar mercii Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan iken attığı imzayı Cumhurbaşkanı olarak iptal etmiş oldu.
1 Temmuz’da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Bizim kadına karşı şiddetle mücadelemiz İstanbul Sözleşmesi ile başlamadığı gibi bu sözleşmeden çekilme ile de bitecek değildir” diyerek, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4. Ulusal Eylem Planı‘nı açıkladı.
Ve 1 Temmuz’da kadınlar İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeyi protesto ederken polis şiddetine maruz kaldı.
Kadın Adayları Destekleme Derneği Genel Başkanı Nuray Karaoğlu’nun tarifi ile 1 Temmuz, temel insan hakları alanında çok büyük bir geriye gidişin günü olarak tarihe geçecek.
Bugünden sonra ne olacak soruma verdiği cevap ise çok net:
“Bu bizler için bir son değil. Eşit bireyler olmak adına verdiğimiz yüzlerce yıllık mücadelemizin kazanımı olan İstanbul Sözleşmesi’ne her zaman ve her yerde sahip çıkmayı sürdürecek, kadın mücadelesine daha da sıkı sıkıya sarılacağız.”
Tam da bugün, açıklama yaptığı salonun son iki sırasının boş kalışını koordinasyon eksikliğine bağlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sokaklarda haykıran kadınları görmezden gelerek, “tüm paydaşların” katılımı ile hazırlandığı söylenen 5 ana hedef, 28 strateji ve 227 faaliyetten oluşan bir eylem planı açıkladı.
5 ana hedef şu şekilde tanımlanmış:
- Mevzuatın gözden geçirilerek etkin uygulanması ve mağdurların adalete erişiminin kolaylaştırılması,
- Şiddete sıfır tolerans anlayışının tüm plan, program ve politikalara yerleştirilmesi,
- Koruyucu ve önleyici hizmetlerin etkin sunulmasına yönelik kurumsal kapasitenin geliştirilmesi,
- Şiddetle topyekûn mücadele için toplumsal farkındalık ve duyarlılığın artırılması,
- Sistematik, güvenilir ve karşılaştırılabilir verilerin toplanması ve istatistiklerin üretilmesi.
Geride kalmış eylem planları, koordinasyon belgeleri ve hiçbir zaman gerekleri tam olarak uygulanmayan İstanbul Sözleşmesi geçmişimiz sonrası durdurulamayan şiddet ve cinayetleri, 2021-2025 yılları arasında uygulanarak durduracağı iddia edilen yeni bir eylem planı ile karşı karşıyayız.
1 Temmuz sonrası
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Temsilcisi Gülsüm Kav’ın eylem planına dair ilk değerlendirmeleri şu şekilde:
“Açıklanan eylem planını inandırıcı bir tedbir var mı diye dinledik. Bundan önce de açıklanan eylem planları vardı ama ne yazık ki açıklanan planlar uygulanmıyor.
Cumhurbaşkanı’nın “Mücadeleye devam edeceğiz” demesini, tam da en gelişmiş norm olan İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmişken söylemesini tutarlı bulmuyorum.
Şiddetle mücadele konusu bu kadar acil çözülmesi gereken bir sorunken ve ivedi önlemler alınması gerekiyorken; öfke kontrolü, eğitim gibi bireysel düzleme çekilmesini sakıncalı buluyorum.
Elbette eğitim önemli ama ne zaman sebep olarak eğitim gösterilse endişe duyuyorum.
Bu toplumsal bir sorun ve kamu otoritesinin sorumluluğu var.
Sığınma evlerinin artırılması zaten olması gereken şeyler.
Kısaca açıklanan eylem planında yeni bir şey göremiyorum.
İstanbul Sözleşmesinden imza çekmek demek failleri korumak demek. Evrensel norm ve evrensel hukuktan uzaklaşmak, dünya yüzünde şu an için şiddetten koruyan en önemli sözleşmeden bizleri mahrum etmek demek. Hem de yapılan araştırmalar ülkemizdeki kadınların bu sözleşmeye sahip çıktığını gösteriyorken.
Bundan sonra elbette mücadeleye devam edeceğiz. Sözleşme için yapılan mücadele her türlü haksızlık için yapılacak mücadele için bir sembol oldu. Bu artık hukuki bir mücadele olmaktan çıktı, toplumsal bir mücadele oldu. Hem kendi mücadelemiz önemli hem de toplumun bu mücadeleye sahip çıkması çok önemli.”
Geri alınmalı
TÜSİAD’ın da “Kadına ve çocuğa şiddete sıfır tolerans anlayışının yerleşmesinde etkin bir araç olan İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönmeliyiz” çağrısında bulunduğu 1 Temmuz gününde, BM Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi (CEDAW) de Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’den çekilme kararını yeniden değerlendirmeye çağırdı. CEDAW (CENEVRE)’ın çağrısı şu şekilde:
Türkiye’nin bugün yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı son derece üzücüdür ve geri alınması gereklidir.
Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesi, kadınları her türlü şiddete karşı korumayı ve failleri sorumlu tutmayı amaçlayan bölgesel bir insan hakları belgesidir.
COVID-19 pandemisinin ortasında bu (geri çekilme) kararının kabul edilmesi, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin arttığı bir dönemde, kadınlar ve kızlar için güvenlik açığını derinleştirme potansiyeline sahiptir.
Böyle benzeri görülmemiş bir eylemin geçerli bir dayanağı ve gerekçesi olamaz ve yoktur.
Türkiye, kadınlara yönelik aile içi ve diğer toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele konusundaki uluslararası taahhütlerinden vazgeçerek, işkence, kadın cinayetleri ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin diğer ağır biçimlerinin yasaklanması gibi uluslararası hukukun emredici normlarının tanınmasını baltalamaktadır.”
CEDAW, Türkiye’de kadın ve kız çocuklarına yönelik şiddetten korunmanın, ülkenin Sözleşme’den çekilmesinin bir sonucu olarak daha da zayıflama riskiyle karşı karşıya kalmasından ciddi endişe duyduğunu ekledi ve Türkiye’yi kararını en yüksek öncelikli konu olarak ve mümkün olan her şekilde yeniden gözden geçirmeye çağırdı. Aynı zamanda, Türkiye’yi Komite ile diyalog ve işbirliğini güçlendirmeye davet etti.
Dünya genelinde yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile yüzleşmek ve çözüm bulmak için topyekün hareket etmek gerekirken, ulusal standartları yükseltebilecek, uluslararası izleme mekanizmalarına sahip, şiddetle mücadelede ülkeler arasında işbirliğini sağlayabilecek mükemmel bir insan hakları sözleşmesinden ayrılmış bulunuyoruz.
“Asıl olan insandır, cinsiyet üstünlüğü yoktur” sözleriyle eylem planını anlatmaya başlayan Cumhurbaşkanı, İstanbul Sözleşmesine alternatif olarak hazırlanan ve kaynakçalarının çoğunluğunu Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi uluslararası bildiri, karar ve hedeflerin oluşturduğu 216 sayfalık “yerli” bir eylem planı ile dünyaya kendi sözleşmemizi kendimiz yaparız mı demiş oldu? Bekleyip uygulamaları görelim.