Yazının başlığının uzun şekli var aslında. Herkesin kaçtığı Afganistan’a ABD’nin isteğiyle Türk askerini gönderme sorumluluğu tarih önünde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mı, yoksa TBMM’nin mi olacak?
Laf oyunu yapıp, Afganistan’a asker gönderilmeyecek, zaten orada Türk askeri var, hatta görev süresi TBMM tarafından 2020 Aralık ayında yapılan oylamayla 18 ay daha uzatıldı demenin alemi yok. Tek bir asker eklenmeden görev devam edecek olsa bile yeni bir karar gerekecek. Koşullar kökten değişti o zamandan bu yana. ABD yönetimini 2021 Ocak ayında devralan Joe Biden, ABD askeri gücünün 20 yıllık kanlı bir maceraya son vererek Afganistan’dan çıkacağını ilan etti. ABD’nin yenilgisini kabul edip çekilmesiyle artık ortada fiili bir NATO zemini kalmamış, Birleşmiş Milletler kararları da yenilenmeye muhtaç hale gelmiştir. Dolayısıyla 2020 Aralık ayında TBMM tarafından karara bağlanan görevi 18 ay uzatma yetkisinin geçerlilik zemini tartışmalı hale gelmiş durumdadır.
Kamuoyuna açıklandığı kadarıyla 600 kadar Türk askeri birliğini başkent Kabil havaalanında tutma veya Afganistan’a yeni birlikler gönderme sorumluluğu kime ait olacaktır. Olması gerektiği gibi YBMM mi üstlenecektir bu ağır sorumluluğu, yoksa zaten MHP destekli AK Parti Grup başkanı sıfatıyla Meclis denetimini de elinde bulunduran Cumhurbaşkanı Erdoğan mı?
ABD’nin 1980’lerde Sovyet işgaline karşı Suudi Arabistan, Pakistan ve Çin ile ortak yapım Frankenstein’ı sayılan Taliban, ABD önderliğindeki (Türkiye dahil) güçlerin2001’de Afganistan’a müdahalesiyle kaybettiği iktidarı, ABD’nin çekilmesiyle geri almak üzeredir. Şimdi, BM Güvenlik Konseyi’nin beş dâimi üyesinden üçü, ABD, Rusya ve Çin birlik olup Taliban’ı uyarmakta, ama ülke topraklarının dörtte üçüne hakim olduğunu öne süren Taliban pek aldırıyor görünmemektedir.
ABD’nin Türkiye’ye Afgan hükümetiyle Taliban arasında “barış görüşmelerine” ev sahipliği yapma teklifi, somut sonuç getirmekten çok siyasi manevra niteliğindedir. Erdoğan’la arasında koyduğu mesafenin Türkiye için geçerli olmadığını göstermek isteyen Biden’ın “Türkiye bizim için her bakımdan önemli” deme şeklidir.
Gerçekte, ABD tamamen ayrılır ayrılmaz Taliban Afganistan’da iktidarı yeniden ve zor yoluyla alma hazırlığındadır. ABD ile Katar’da diplomatik görüşmeler yürüten dört kişilik Taliban heyetinin başındaki Şeyh Şahabuddin Dilaver’in Tahran (ve yirmi küsur yıl önce ordularını bozguna uğrattığı) Moskova ile yürüttüğü görüşmeler sonrasındaki sözleri bunu gösteriyor. Nitekim Rusya, Afganistan sınırındaki Tacikistan’da Sovyet döneminden kalma askeri üssünü Tacikistan hükümetiyle temas halinde canlandırma hazırlığındadır. Taliban’ın Türki Cumhuriyetlerde ve Rus Orta asyasındaki radikal İslamcı hareketleri kışkırtacağı endişesi hakim. Bir zamanlar sırf Moskova’ya karşoı olmak için Mücahidin ve Taliban gibi hareketleri destekleyen Çin’de var aynı endişe, Sincan Uygur bölgesine yönelik olarak. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın geçtiğimi hafta Tacikistan’ı ziyareti ardından ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de Tacik yetkililerle temas kurmuş durumdadır.
Fark ettiğiniz gibi Afganistan’a dair diplomasi ülkelerin Dışişleri Bakanlıklarından çok Savunma Bakanlıklarınca yürütülmektedir; zamanın ruhuna uygundur.
Taliban, Afganistan’da bugüne dek muharip askeri birlik göndermemiş Türkiye’yi ayrı bir yere koymakla beraber, Türk askerini de görmek istemediğini açıkça söylüyor.
Daha önce Moskova’da bulunmuş, Tel Aviv ve Washington büyükelçilikleri yapmış olan deneyimli diplomat Namık Tan, geçen hafta “Bile bile lades” diye yazdı, ABD’nin Türkiye’yi Afganistan’a yönlendirmek istemesi üzerine.
Türkiye Afganistan’da tarihi olarak aktif. Büyük Oyun zamanından bu yana aktif. Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın Türkiye desteğiyle Afganistan’a girmek istemiş; misyonun başında daha sonra Kemalist Hareket’te de göreceğimiz özel harekatçı Rauf (Orbay) görev yapmış. Ankara Hükümetini, daha Cumhuriyet kurulmadan önce tanıyan ilk ülke Afgan Krallığı olmuş. Özellikle Kuzey’de Özbekistan sınır bölgesinde etkili Özbek Türkü Raşid Dostum güçleri Türkiye’ye yakın; Erdoğan son gelişmeler üzerine geçenlerde Dostum’la bir görüşme yaptı.
Ancak… “Köklü Türkiye-Afganistan” ilişkileri söyleminden bugüne ne kaldığına da bakmak gerekiyor.
Dolayısıyla bugünlerde hükümet medyasında yer alan “Afganistan’a dostluk görev” türünden psikolojik hazırlıkların değeri de tartışmalıdır.
Önce Sovyet sonra ABD işgali Afganistan’ı dünyadaki cehenneme çevirdi. El Kaide’den IŞİD’e dek pek çok terör örgütü kaynağını Afganistan savaşından aldı. Katı bir İslam şeriatı altında dünya eroin tüketiminin yüzde 90’ı Afganistan kaynaklı. Taliban karanlığı altında çocuk yaşta evliliğe zorlanan kadınların çocuk doğurmak dışında hiçbir rolü ve işlevi yok. Başkente günde iki saat elektrik verilebiliyor. Taliban’ın yeniden iktidara gelmesi ihtimali bile Afganistan’dan yeni bir göç dalgası başlattı, inanmayan İçişleri Bakanlığı saptamalarına bakabilir.
Namık Tan’ın yazısında önemli bir yorum daha vardı. 2001 yılında Başbakan Bülent Ecevit, El Kaide’nin 11 Eylül saldırıları ardından Afganistan operasyonuna katılma kararını Türkiye’nin 1950’de Kore’ye asker göndermesi kadar önemsiyordu. Başbakan Yardımcısı MHP lideri Devlet Bahçeli de öyle. Kore’ye gönderilen askerlerden 721’i şehit oldu, 175’i kayboldu, 234’ü esir düştü ama neticede Türkiye 1952’de -bugün Batı ittifakıyla en somut bağı olan- NATO’ya girdi. Bu defa Türkiye’nin siyasi çıkarı ne olacaktır?
Nitekim, Dışişleri devrede olsa da diplomasi ağırlığı Akar’ın omuzlarında. 7 ve 8 Temmuz tarihlerinde ABD’li muhatabı Austin ile telefonda görüşen Milli Savunma Bakanının bu hafta yeniden görüşmesi gündemde. Ancak görüşmeler, yetkililerin ifadesiyle “lojistik ve teknik düzeyde” yürütülüyor, buna işin mali boyutu dahil.
Tan, Erdoğan’ın Afganistan’a asker gönderme karşılığında beklentileri arasında Biden ile yüz yüze görüşmeye devam edebilmenin de bulunabileceğini yazdı. Ben de bu ihtimale katılıyorum; Erdoğan’ın Biden ile şahsen görüşmeye ne kadar önem verdiğini birkaç defa söyleyerek büyük bir diplomasi açığı verdiğini daha önce yazmıştık.
Özetle, sorumluluk ağırdır. Eğer kararı Erdoğan tek başına alacaksa, bunun uluslararası hukuk açısından sonuçları olacak, ama ağır sorumluluk tek başına onda kalacaktır. Eğer TBMM’ye gelecekse, gözler kimin ellerinin kalkacağında olacak.
ABD, 20’inci yüzyıla girerken İngiliz İmparatorluğu ve 20’nci yüzyıldan çıkarken Sovyetler Birliğinden sonra 21’inci yüzyılın başında Afganistan’a kibir ve hışımla girip arkasına bakmadan kaçan üçüncü dünya gücü oldu. Afganistan’a daha Makedonya İmparatoru Büyük İskender’den bu yana devler mezarlığı denmesi boşuna değildir.
Afganistan’a itilerek Batı dünyasında yer alma kurnazlığı yerine Türkiye’de çoğulcu demokrasi ve hukuk devleti özelliklerini güçlendirmek, güçler ayrılığı, bağımsız yargı, özgür basın önündeki engelleri kaldırmak daha güvenli ve kolay bir yoldur; ekonomiye de iyi gelecektir.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…