Hayat

Hukuku savunan bağımsız medyayı kim savunacak?

Son günlerde programlarından birinde özgürce söylenenleri beğenmeyenler Medyascope’a saldırıyor, kendisi açıkça beyan ettiği halde uluslararası bir kuruluştan yardım almış olmasını sanki ciddi bir suç imiş gibi takdim edilerek kurum ve kurucusu adeta çarmıha gerilmek isteniyor. Hukuka aykırı olmayan şeyler suç imiş gibi takdim edilirken suç teşkil eden bir çok şey hukuka uygunmuş gibi gösteriliyor.

Ancak çoğulcu ve bağımsız medya varsa ve halk gerçekleri katıksız olarak öğrenebiliyor ve eleştirilerini serbestçe başkalarına aktarabiliyorsa hukuk işleyebilir, suçlu ile suçsuzu, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt edebilir. Hukukun üstünlüğü geçerli ile medya bağımsız olabilir halk gerçekleri öğrenebilir. Türkiye’de ise her iki alan da oldukça sorunlu ve birbirini aşağıya çekiyor. Hukuk, ana akım medyanın kamu kaynakları kullanılarak ele geçirilmesine engel olamadı. Propaganda aleti olarak kullanılan ana akım medya, hukukun aksamaları dahil hayati konularda halkın haber alma, fikir teatisi ve etkileşimini sağlama işlevini büyük oranda kaybetmiş bulunmakta.

Medyanın görevi: olayları farklı açılardan göstermek

Medyanın görevi olayları objektif (nesnel) olarak, yani artırmadan, eksiltmeden ve değiştirmeden halka göstermek, değişik şekillerde yorumlayarak halkın bilgilenmesine, sağlıklı şekilde kanaat oluşturmasına yardım etmek ve vesile olmaktır.

Bunun gerçekleştirilebilmesi için medya sektörünün çoğulcu; medya kuruluşlarının ve unsurlarını bağımsız olması gerekir. Aynı olayı aktaranlar ve yorumlayanlar; ihtiyaçları, tercihleri ve ayıracağı kaynaklara uygun olarak birden fazla sayıda ve çeşitlilikte olması gerekir.

Medyanın tarafsızlığı diye bir şey olamaz. Elbette kişisel ve kurumsal tercihleri olacak, görevlerini o yönde yerine getireceklerdir. Fakat medya bağımsız, kamuoyuna ilettiği haberlerde objektif (nesnel)  ve yorumlarında samimi olmalıdır. Bağımsız ve samimi farklılıkların adil yarışması topluma en büyük faydayı sağlamanın yegâne yoludur.

Eski sorun kötüleşerek sürüyor

Medya eskiden ciddi şekilde sansürlenirdi. Devlete karşı çatlak ses çıkarmak hoş görülmez, izin de verilmezdi. İstisnalar dışında medyada çıkar elde etme güdüsü namuslu habercilik yapmaktan daha ağır basardı. Kampanya savaşları dışında birbirlerinin kuyruğuna basmayan medya siyasiler ve rakipler üzerinde nüfuz kurma, şantaj yoluyla zenginleşme aleti gibiydi. İş insanları sadece şantajla baş etmek için bile medya sahibi olurlardı.

Fakat sınırlı da olsa bir çoğulculuk ve çeşitlilik vardı. Farklı gruplara ait değişik yaklaşımları olan 3-4 gazeteyi okuyan bir vatandaş olaylar hakkında makul bir şekilde haberdar olup kanaat oluşturabilirdi.

İnternet, iletişim ve uzay teknolojilerinin bilgiyi saniyeler içinde milyarlara ulaştırabilmesi sayesinde haber almak, fikirleri yaymak kolaylaştı. Medya mefhumu ve mecraları çok genişledi, yerel kanunları yok sayacak ve sınırları ortadan kaldıracak derecede özgürleşti ve alternatif fakat çok daha etkili olabilen yeni bir medya mecrası, sosyal medya ortaya çıktı.

Teknolojik gelişmeler medyada ve iletişimde devlet tekelini ezdi geçti. Uydu yayınlarını almak için gecekondu çatılarına devasa uydu çanakları kurulan sürecin sonucunda Türkiye, TRT dışında özel kişilerin radyo ve televizyon yayını yapmasını kabul etmek zorunda kaldı. Devletler kendi ülkelerinde yabancı ülkelerin yayın yapmasını kabul etmek zorunda kaldılar. Eskiden kendi halklarına kimlerin, hangi bilgi ve fikirleri eriştireceğini kontrol eden devletler, şimdilerde başka ülkelerin halklarını etkilemek için tüm imkanlarını seferber ediyorlar.

Fakat ana akım medya; eski alışkanlıklarını bırakmayan, internete ve sosyal medyaya erişimi kısıtlı olan geniş halk kesimleri üzerinde hala oldukça güçlü ve belirleyici etkiye sahip. Çünkü geniş halk kitleleri hala ana akım medyayı takip ediyor, haberleri ve yorumlarını onlardan dinliyor. Bunun getirdiği fırsatların farkında olan siyasiler türlü entrikalarla ana akım medyanın çoğunluğunu ele geçirdiler. İktidardan tam bağımsız bir anayasal kurum olarak tasarlanmış olan TRT iktidardaki siyasilerin kontrolüne geçti. Ana akım medyanın iki büyük amiral gemisi Hürriyet grubu ile Sabah grubu kamu kaynakları da kullanılarak iktidarın destekçilerinin eline geçti.

Milletin istiklali mi siyasilerin istikbali mi?

Geçmişten günümüze medyanın neyi haber yaptığını, hangi yorumları ve nasıl yaptığını devlet adına siyasiler ve bürokratların kontrol ettiği inkâr edilemeyecek bir gerçek. Daha acı olan ise halkın kanaatinin siyasilerin lehine fakat halkın aleyhine etkilenmekte olduğudur.

Giderek çirkinleşerek sürüp giden bu berbat durumu kendi istikbalini milletin istiklalinden öne koyan, güdük vizyonlu siyasiler hazırladılar. TRT’nin iktidara karşı bağımsızlığını ve ülkedeki farklı görüşlere, bakış açılarına karşı tarafsızlığını sağlayamadılar. Güya tarafsız radyo televizyon yayıncılığını sağlamak için kurulan Radyo Televizyon Üst Kurulu RTÜK’ü iktidardaki siyasilerin hakim olduğu, siyasete ve siyasi dengelere göre kişneyen bir kurum haline getirdiler. Yazılı basının mali bağımsızlığını bir derece güvenceye alan basın ilan kurumunu farklı görüşleri ve hoşa gitmeyen şeyleri söyleyenleri cezalandıran bir mali sopaya dönüştürdüler. Olayların tahrif edilmeden, yorumların baskılanmadan halka aktarılmasını sağlayan bir hukuk düzeni kurmadılar. Her şeyi kendileri iktidara gelirlerse diledikleri gibi at koşturacakları şekilde yarım, üstelik arka kapıları açık bırakılmış olarak düzenlediler.

Sosyal medya sesi cılız çıkıyor olsa da siyasilerin halka, medya yoluyla tahakküm etme oyununa çomak sokmakta. Zor şartlarda bağımsız ve tarafsız gazetecilik yapan bir avuç aydın, üç kuruşluk reklam geliri ve bağış destekleriyle gerçekleri halka göstermeye, kamuoyunun sağlıklı kanaat oluşturmasına katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Hoşa gitmeyen, farklı ve rahatsız edici şeyler söylüyorlar. Bunun için hedef gösteriliyorlar. Farklı fikirlere, kendi düşüncelerine aykırı şeyleri duymak bile istemeyenler, sosyal medyanın da sesini kısmak istiyorlar. 85 milyonluk Türk milleti adeta kör, sağır edildi. Şimdi de dilsizleştirmek isteniyor.

İşte bu şartlarda ülkenin gerçekleri halkın gözünden kaçırırken, kırıntı imkanlarla internet üzerinden halka ulaşan medyayı hedef gösteriyorlar. Amaç, bağımsız ve samimi gazetecilik, objektif habercilik değil; bağımsız medyanın son kırıntılarını da bağımlı hale getirmek. Alternatif mecralarda ana akım medyadan daha etkili olan bağımsız medyayı susturmak.    

Rusya’nın, Almanya’nın, İngiltere’nin, ABD’nin önlerine serdiği sınırsız imkanlarla Türkiye’de ve Türk halkına yönelik yayın kuruluşlarına ise bir şey demeyerek gülünç duruma da düşüyorlar? Üstelik bu aklı evveller, kendi yayın kuruluşlarının hangi mali kaynaklardan beslendiğini, kimlere bağımlı olduklarını, kimlerin talimatı ve onayı ile yayın yaptıklarını ortaya koymuyorlar.  Amaçları hoşa gitmeyen fikirlerin de halka ulaşabildiği bir iletişim damarını kapatmak.

Türkiye’nin sahip olduğu gerçek potansiyeli ortaya çıkarmasını engelleme pahasına, halkın haber almasını ve sağlıklı kanaat oluşturmasını önlemek, 85 milyonu sığ, kısa erimli dar vizyona ve kendilerine mahkum etmek istiyorlar.

Kader değil, çözüm irade, sabır ve çaba gerekir

Türk halkı; olaylardan ve fikirlerden haberdar olmak için neden ülkenin yerli ve resmi medya kuruluşları ile yabancılar arasında bir tercih yapmak zorunda? Türk aydınları, kanaat önderleri ve muhaliflerin sesini ana akım medya neden duyurmuyor? Bu insanlar alternatif kaynaklar yaratmak için neden çırpınıyorlar? “Mesleğini yapabilmek için işinden ayrılan” gazetecilerin önleri neden açılmıyor? Küçük bir ampulün ışık vermesinden bile pay alan TRT farklı görüş sahiplerine neden yer vermiyor?

Bu durum Türkiye’nin kaderi değildir; olamaz da.

Bu yüce millet çok daha iyi bir medya düzeni ve ortamını hak ediyor. Yapılması gerekenler zor da değil. Türkiye’nin tüm zorluklara karşın bağımsızlığını koruyabilen, görmüş geçirmiş değerli medya mensupları, hukukçular ve fikir insanları bir araya gelmeliler. Medya çoğulculuğunu, mali şeffaflığını ve yayın işleri bağımsızlığını ve objektifliği sağlayacak, tam anlamıyla şeffaf, hesapverir bir medya sistemi tasarlamalı ve konuyu öncelikle teorik olarak çözmelidirler.

Mehmet Gün

Avukat, İSTA, Daha İyi Yargı Dernekleri Başkanı, TÜRKONFED Başkan Yardımcısı

Recent Posts

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

22 saat ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

2 gün ago

Suriye’de pek çok “ama” ve “acaba” dolu “geçiş dönemi”

Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…

2 gün ago