Turizmi açmak için 1 Temmuz’dan itibaren Covid-19 tedbirlerinin kaldırılması ve kontrolsüz “normalleşme” ile birlikte son iki haftada vaka sayıları hızla artmaya başladı. Temmuz ayının ilk haftasında günlük vaka sayısı 5.000’in altına düşmüşken 27 Temmuz’da 20.000’e yaklaştı: resmi verilere göre vaka sayısı 4 haftada 4 kat artmış görünüyor.
Vaka sayıları hala yüksek, aşılanma oranı düşük ve Delta varyantı hızla yayılma eğilimindeyken Covid-19 tedbirlerinin kaldırılmasının temel nedenlerinden biri turizm sektörünün açılması ve ekonominin ihtiyaç duyduğu döviz girişinin sağlanması. Turizm sektörü Türkiye açısından önemli bir sektör: TÜRSAB’a göre 2019 yılı turizm gelirleri 35 milyar dolara ulaşıyordu (GSYİH’nın %4.6’sı). 2020 Mart-Nisan-Mayıs aylarında yaşanan ilk Covid-19 dalgasından sonra, günlük vaka sayısı 1.000’in altına düştüğü dönemde yine turizm için “normalleşme”ye geçilmiş, bunun sonucu olarak Kasım ayında yaşanan 2. dalgada günlük vaka sayıları 30.000’i aşmıştı. 2. dalgadan dolayı okullar yine kapalı kaldı; Mart 2021’de başlayan 3. dalga da okulların açılmasını 3. kez engelledi.
Tarih tekerrür ediyor: 2020’de olduğu gibi 2021’de de yaz döneminde kaldırılan tedbirler sonucu yeni bir Covid-19 dalgası başlıyor. Nuriye Ortaylı’nın belirttiği gibi yeni bir zirveye gidiyoruz. Yeni vaka sayıları, 4. dalganın başladığını gösteriyor.
İlkokuldan üniversiteye kadar tüm okullarda 3 dönem üst üste yüz yüze eğitim yapılamadı; 4. dalganın başlamasıyla birlikte Eylül ayında okullar açılabilecek mi? Turizmi açalım derken başlatılan Covid-19 dalgaları sonucu okulları kapatmak rasyonel mi? Turizmi açmanın kazancı belli, peki okulları kapatmanın maliyeti bilinmiyor mu?
Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye’nin yıllık turizm gelirleri 35 milyar dolar civarında. Sektörün açılması sonucu sağlanacak kazancın üst sınırı bu. Peki okulları kapatmanın maliyetini nasıl tahmin edebiliriz?
Eğitimin en önemli ekonomik getirisi, beşeri sermaye birikiminin sağlanması. Beşeri sermaye birikimi sonucu üretkenlik ve ücretler de artıyor. Buradan yola çıkarak okulların kapatılmasının maliyetini kabaca hesaplayabiliriz.
Bu hesabı yapmak için öncelikle beşeri sermayenin ekonomik etkisini bilmemiz gerekiyor. Formel eğitim sonucu elde edilen beşeri sermayenin ekonomik etkileri üzerine çok sayıda çalışma var. Türkiye üzerine yapılan çalışmalarda bir yıllık eğitimin çalışanların ücretlerini yaklaşık %10 oranında artırdığı bulunmuş.[1] Bu etki çalışılan sektöre ve eğitim düzeyine göre değişiyor, örneğin üniversite eğitiminde liseye göre ve mesleki lisede genel liseye göre daha yüksek, fakat ortalama bu düzeyde. Bu tahminlere göre 4 yıl fazla eğitim alan bir kişinin (örneğin üniversite mezununun lise mezununa göre) ücreti yaklaşık %40 daha fazla oluyor.
Eğitim ile ücretlerin artmasının nedeni, eğitimli çalışanların daha üretken olması. Eğitimin etkisinin sadece ücretlerdeki artışa karşılık geldiğini, bir başka deyişle katma değer artışının sadece ücret artışı kadar olduğunu varsayalım.[2] 2020 yılında Türkiye’de toplam ücret ödemeleri 202 miyar dolardı. Günümüzde eğitim alan öğrencilerin çalışmaya başladıkları dönemdeki koşullarının, günümüzde çalışanlar kişilerle aynı olduğunu varsayılırsa, Türkiye’de bir neslin çalışma hayatı boyunca 202 milyar dolarlık ücret alacağını söyleyebiliriz.[3]
Eğitimin getirisinden sonra tahmin edilmesi gereken ikinci değer, okulların kapatılması sonucu beşeri sermaye birikimindeki aksama. Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre 21 Eylül 2020-18 Haziran 2021 döneminde uzaktan eğitim sistemi EBA’yı 12,9 milyon öğrenci aktif olarak kullandı (öğrencilerin sadece %70’i; tersten söylersek, öğrencilerin %30’u EBA’yı aktif olarak kullanamadı). EBA’yı kullanan öğrenci sayısının ne kadar süreklilik gösterdiği ve bu eğitimin ne kadar etkili olduğu tartışılabilir. Tüm bu verilere karşın, çok iyimser bir varsayım ile pandemi döneminde uygulanan uzaktan eğitimin, yüz yüze eğitime göre %15 daha az etkili olduğunu varsayalım. İlk okuldan üniversiteye ortalama eğitim süresinin de 14 yıl olduğunu kabul edersek, okulları bir yıl kapatmanın maliyeti en az 44 milyar dolar oluyor (202 milyar x 0.1 x 0.15 x 14). Bir başka deyişle, bir yıllık uzaktan eğitim sonucu beşeri sermaye birikimindeki aksama, bu nesillerin ömür boyunca kazanacakları ücretlerde (dolayısıyla katma değerde) 44 milyar dolarlık düşmeye yol açacak. Uzaktan eğitimin (derslere katılamayan öğrenciler dahil) etkinliğinin yüz yüze eğitime göre %30 daha az etkin olduğu varsayılırsa bu rakam 90 milyar dolara çıkıyor: özetle, okulların bir yıl kapatılmasının maliyeti, turizmin bir yıllık getirisinden çok daha fazla.
Burada bulduğumuz değerlerin, “gerçekçi” değerlerden çok daha az olduğunu, yani eğitimin aksamasının maliyetinin çok daha fazla olabileceğini vurgulayalım. Bu ekonomik maliyete ek olarak, öğrencilerin psikolojik olarak olumsuz etkilenmesi, Covid-19’un yayılması sonucu ölüm sayılarının ve sağlık giderlerinin artması gibi başka sosyal ve ekonomik maliyetlerin de göz önüne alınması gerekir. Son olarak, uzaktan eğitimden en fazla etkilenenlerin yoksul kesimler olduğunu, bu nedenle eğitimin aksamasının gelir dağılımının daha fazla bozulmasına yol açtığını da belirtmemiz gerekiyor.
Bu çalışmada elde edilen “iyimser” tahminler aç-kapa politikaları uygulanırken eğitimi göz ardı etmenin maliyetinin çok büyük olduğunu gösteriyor. Bu maliyetler nedeniyle, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut’un haklı olarak belirttiği gibi, pandemi ile mücadelede bazı faaliyetler durdurulacaksa, okullar en son kapatılması ve en ilk açılması gereken yerler.
Aç-kapa politikaları yerine, başarılı ülke örneklerinde görüldüğü gibi önce tam kapanmaya giderek salgın kontrol altına alınabilir düzeye düşürülebilir, daha sonra yaygın test ve filyasyon yoluyla vaka sayıları belirli bir düzeyin altında tutulabilirdi; böylece ne sağlık ve ekonomi arasında, ne de turizm ve okullar arasında seçim yapmak zorunda kalmadığımızı görürdük. Bu fırsat kaçırıldı, fakat bundan sonrası için hala doğru politikalar uygulayarak sosyal ve ekonomik maliyetleri düşürmek mümkün, yeter ki tüm toplumun öncelikleri göz önüne alınsın.
[1] Bu konuda yapılan yeni bir çalışma için bkz. Harry Anthony Patrinos, George Psacharopoulos ve Aysit Tansel (2021), “Private and Social Returns to Investment in Education: the Case of Turkey with Alternative Methods”, Applied Economics, cilt 53, s. 1638-1658.
[2] Ücretlerin GSYİH içindeki payı yaklaşık %30 olduğu için, eğitim sonucu üretkenliğin de ücretler kadar artması durumunda eğitimin getirisi üç kat fazla olacaktır. Bu çalışmada yaptığımız varsayımların hemen hepsi eğitimin getirisini olası değerinden daha az hesaplamamıza yol açmaktadır. Bu nedenle çalışmanın sonucunda hesapladığımız tahmini eğitim getirisi değeri, olası değerin çok daha altındadır.
[3] Ekonomik büyüme sonucu bu koşulların aynı olmayacağını, gelecekteki GSYİH ve toplam ücret ödemelerinin ve ortalama çalışma süresinin daha fazla olacağını söyleyebiliriz. Ücretlerdeki artış oranının net bugünkü değeri hesaplarken kullanacağımız indirim (iskonto) oranına eşit olduğunu varsayarsak aynı değeri elde edeceğiz.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 26 Aralık’ta gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, 22 ay…
İneği sürekli sağarsan yeterince ve kaliteli süt alman zorlaşır. Bir süre sonra inek rahatsızlanır, hiç…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Aralık’ta AK Parti grubunda “Suriye fatihi” sloganları eşliğinde Kuran’ın Fetih Suresinin…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, asgari ücretin 22 bin TL olarak açıklanmasının ardından iktidarı erken…
2024’ü geride bırakmak üzereyiz. 2025’e girerken ekonomimiz ne durumda? Doğru yolda mıyız? Kısa bir değerlendirme…
“Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan bir cümleye hazır…