Tunus Kuzey Afrika‘da 12 milyonluk bir ülke. 1574’den itibaren 300 yıldan fazla Osmanlı yönetiminde kaldı. 1881’de Fransızların hakimiyetine geçen Tunus, Habib Burgiba önderliğindeki mücadele sonucunda 1956’da Fransızlardan bağımsızlığını aldı. Burgiba’dan sonraki dönemde Zeynel Abidin Bin Ali 24 yıl iktidarda kaldı. 2011’de Arap Baharı olarak bilinen olayların başladığı Tunus’taki devrim hareketi sonucunda koltuğundan indirildi.
Arap Baharı’nın örnek ülkesi olarak gösterilen Tunus’un halkı Müslüman ama laik damar güçlü. Laik kesim Burgiba’nın yolundan gidenler. İslami kesimde ise, Raşid Gannuşi’nin lideri olduğu En Nahda Partisi başı çekiyor. Siyasi mücadele esas olarak İslamcılar ile laikler arasında. Gannuşi’nin İslamcıları kendilerine Müslüman-demokrat demeyi tercih ediyorlar. Her iki tarafın da yabancı ülkelerden destekçileri var.
Tunus’ta 2011’den bu yana birkaç kez siyasi kriz baş gösterdi ama sağduyuyla halledildi. Gannuşi’nin uzlaşmacı yaklaşımı bu bağlamda önemliydi. 2014’de yeni anayasa hazırlanmasına katkı verdi, laik Nida Tunus partisini hükümet olması için destekledi.
2019 seçimlerinden sonra Tunus’u, Cumhurbaşkanı Kays Said (bağımsız, laik), Başbakan Hişam el-Meşişi (Cumhurbaşkanı tarafından atandı, laik) ve Meclis Başkanı Gannuşi (En Nahda lideri) üçlüsü yönetmeye başladı.
Ekonomik kriz, Covid-19 pandemisiyle ilgili kötü yönetim ve yolsuzluk ülkede toplumsal tepkilere yol açtı. Bu sorunlarla bağlantılı olarak Cumhurbaşkanı Said Anayasa’nın olağanüstü koşullarla ilgili 80’nci maddesinin verdiği yetkiyle 25 Temmuz’da Başbakan Meşişi’yi görevden aldığını, Meclis’in yetkilerini bir aylığına dondurduğunu ve milletvekillerinin dokunulmazlıklarını askıya aldığını açıkladı.
Meclis Başkanı Gannuşi, müdahaleyi darbe girişimi olarak niteledi. Önce taraftarlarına ve halka sokağa inme çağrısında bulundu, sonra itidale çağırdı. Laik kesim ise, Cumhurbaşkanı’nın hamlesini Anayasal hakka dayanan gerekli bir müdahale olarak gördü. Neticede sokaklar karışmadı, en azından bu aşamada.
Müslüman Kardeşler örgütünün (MK) Tunus’taki kolu olan Nahda’nın lideri Gannuşi (d. 1941) Fransa’nın meşhur Sorbon Üniversitesinde felsefe okuduktan sonra Tunus’a döndü ve Nahda’nın kurucularından oldu. Gannuşi siyasi faaliyetlerinden dolayı hapse girdi çıktı. 1993’de kendisine siyasi sığınma hakkı veren İngiltere’ye gitti ve ancak 2011’de Bin Ali yönetimi alaşağı edilince Tunus’a döndü. (İngiltere’nin sadece Gannuşi’ye değil, diğer bir çok ülkeden MK mensubuna ve siyasi İslamcıya sığınma hakkı vermesi, keza, incelemeye değer bir konudur).
Nahda Tunus siyasetinde kilit konumda ama her seçimde oy kaybediyor. 2011’de oyların yüzde 36,97’si ve 89 sandalyeyle birinci parti, 2014’de yüzde 27,80 ve 69 sandalyeyle ikinci parti, 2019 seçimlerinde de yüzde 19,63 ve 52 sandalyeyle birinci parti oldu. 2019’daki başkanlık seçimlerinde de Nahda adayı yüzde 12,88 aldı ve ancak üçüncü olabildi. Nahda’nın halen birinci veya ikinci parti olmasının nedeni karşısında aynı görüşlerden çok sayıda parti bulunması ve benzer görüşlerdeki seçmenlerin bölünmeleri.
Nahda içinde farklı gruplar var. Partinin İslami karakterini yitirdiği görüşünde olanlar gidişattan memnun değiller, Gannuşi’nin başkanlığı bırakmasını istiyorlar.
Tunus Meclisindeki bir diğer İslami referanslı parti de, bünyesinde İslamcıları ve selefileri barındıran Al Karama Partisi (21 sandalye).
Arap Baharı’ndan sonra çok sayıda Tunus’lu Suriye’ye giderek ekseriyetle cihatcı gruplar bünyesinde savaşa katıldı. Libya’da da savaştılar.
Tunus terör saldırılarına hedef oldu. En hatırda kalanları 2015’de başkentteki ulusal müzede ve Sousse plajında çok sayıda insanın öldürüldüğü saldırılar. Fransa ve Almanya’da yapılan bazı terör saldırılarının failleri de Tunusluydu. Halen, Sahel bölgesinde faaliyet gösteren El Kaide ve IŞİD saflarında da Tunuslular bulunmakta.
Laik kesimden birçok Tunus’lu Nahda’yı bu radikaller ayarında veya potansiyel radikal olarak görüyor. Gannuşi çatışmacı olmasa da Nahda içindeki farklı grupların ve aşırıcıların mevcudiyetine işaret ediyorlar.
Bölgedeki Müslüman Kardeşler karşıtı cephe de (Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve müttefikleri) Nahda’dan rahatsız. Bu cephe, başka ülkelerdeki gibi, Tunus’ta da perde arkasından: müdahalelerde bulunuyordur.
Gannuşi Türkiye’de muhafazakâr ve MK ideolojisine yakın siyasi çevrelerde revaçta olan, sıkı bağları bulunduğu söylenen bir kişi.
Ocak 2020’de Meclis Başkanı sıfatıyla yaptığı Türkiye ziyareti, Tunus’ta ciddi siyasi tartışmalara yol açtı. Diğer siyasi partiler, özellikle Libya’daki gelişmeleri ileri sürerek Gannuşi’yi yetkilerini aşmakla eleştirdiler.
Son olarak Tunus’ta yaşananlar ile 2013’de Mısır’da yaşananlar arasında farklılıklar olmakla birlikte meselenin özü aynı. O zaman Türkiye çok sert tepki vermişti. Bu sefer de benzer tepki vermesi beklenirdi.
Ama öyle olmadı. 26 Temmuz’da Dışişleri Bakanlığı gayet mutedil bir açıklama yaptı. Meclis’in faaliyetlerinin askıya alınmasından endişe duyulduğu, demokratik süreç bakımından örnek bir başarı öyküsü olan Tunus’un demokratik kazanımlarının korunmasının büyük önem taşıdığı, Tunus anayasası hükümleri çerçevesinde demokratik meşruiyetin en kısa sürede yeniden tesis edilmesinin temenni edildiği bildirildi.
27 Temmuz’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Tunus Dışişleri Bakanıyla, birkaç gün sonra da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’le telefon görüşmesi yaptılar. İkisinin de Dışişleri Bakanlığı açıklamasındaki hususlar çizgisinde konuştuklarını anlıyoruz.
Farklı bir tarza alışkın olan analistler durumu yorumlamaya çalışıyorlar. Niye böyle oldu? Niye artık o bildiğimiz “mahallenin delikanlısı, mazlumun koruyucusu Türkiye” tepkisi verilmedi de “eski Türkiye yöntemleri” uygulandı?
İlk akla gelen yanıt, son zamanlarda ortaya çıkan, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzeltme arzusunun yansıması olduğu. Malum, Mısır, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail’le barışma hamleleri yapıldı. Bu hamlelerin sahici olduğunu, taktik değil, stratejik bir kararın sonucunu yansıttığını göstermesi bekleniyor Türkiye’den, Türkiye de bu beklentiye karşılık vermeye yöneliyor galiba.
Türkiye’nin bu mutedil yaklaşımında, daha başka mülahazalar ve daha geniş çerçevede pazarlıklar da söz konusu olmuş olabilir. Sen öyle yapma ben de böyle yapmam, konuşma konuşturmam, etme etmem filan gibi.
Her neyse, sağduyu ve ölçü her zaman iyidir. Bu şekilde (ülke olarak) sahnede makul bir yer bulma şansı daha yüksek olur.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…