Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, helikopter üreticisi Rostvertol’un tesislerine yaptığı ziyaret sırasında Rus ordusunun Suriye’de 320’den fazla tipte silah ve araç gereci denediğini söyledi. Şoygu, bu denemeler ve silahların sahadaki kullanımlarından edinilen deneyimlerle tasarımlarda değişiklikler yapıldığını, silahların iyileştirildiğini söyledi.
Şoygu’nun ziyaret sırasındaki açıklamalarında dikkat çeken bir husus da hava savunma sistemlerine yaptığı vurguydu. Bakan, sahadaki birliklerin hava tehditlerine karşı savunmalarının güçlendirilmesi için omuzdan atılan uçaksavar füzelerinden (MANPADS; Man Portable Air Defence System) daha uzun menzilli sistemlerin öneminin ortaya çıktığını kaydetti. Bu, Rusya’nın başta Pantsir olmak üzere çeşitli hava savunma sistemlerinin Türk SİHA’ları karşısında Suriye, Libya ve Dağlık Karabağ’daki performansı göz önüne alınacak olursa, anlamlı bir vurguydu.
Rusya 2015 sonbaharında Suriye İç Savaşı’na doğrudan müdahil oldu. Bu tarihten itibaren Suriye’ye konuşlandırılan savaş uçak ve helikopterleri, insansız hava araçları ile kara unsurlarının sayısı hızla arttı. Suriye rejim ordusu ile birlikte yürütülen operasyonlarda çok çeşitli sistem ve araçlar kullanıldı. Bu operasyonlar, Rusya’nın silah, araç ve taktiklerini denediği bir laboratuvar ortamı olmasının yanı sıra Rus askeri personeli için de bir çeşit staj imkânı sundu. Bu husus, başta Devlet Başkanı Vladimir Putin olmak üzere çeşitli yetkililer tarafından da sıkça dile getiriliyor.
Rusya, 2008 yılı Ağustos ayında Gürcistan ile savaşında silahlı kuvvetlerinin gösterdiği düşük performanstan sonra, aynı yıl içinde bir yeniden yapılanma başlattı. Dönemin Savunma Bakanı Anatoli Serdyukov tarafından hazırlanan bu program, teşkilat, teçhizat ve doktrin bazında kapsamlı değişimleri içermekteydi. Reform ile Rus Silahlı Kuvvetleri’nin personel mevcudunun azaltılması ve buna paralel olarak orduda profesyonelleşmenin artırılması, müşterek stratejik komutanlıkların kurulması ve teçhizatın modernleştirilmesi yönünde çalışmalar başlatıldı.
2008 Reformu aynı zamanda, Rusya Federasyonu’nun enerji gelirlerinden dolayı ekonomisinde toparlanmaya başladığı bir dönemde hayata geçirildi. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bütçe sıkıntıları nedeniyle ciddi zafiyete uğramış olan ordu hem mevcut platformların modernizasyonu hem de yeni geliştirme projeleriyle toparlanmaya başladı. Bu toparlanmada, o dönem Batı ile iyi ilişkiler dolayısıyla erişim sağlanabilen modern yazılım, donanım ve üretim araçlarının temini de büyük rol oynadı. Hatta yine bu dönemde Almanya, İtalya, Fransa ve İsrail’den çeşitli araç – gereç ve sistemler tedarik edildi. Rusya gibi büyük bir kara aracı üreticisi ülkenin İtalya’dan zırhlı personel taşıcıyı araç almış olması, bu bakımdan dikkate değerdir. Yine bu dönem Fransa’ya siparişi verilen iki adet Mistral sınıfı helikopter çıkarma gemisi, Kırım’ın ilhakından sonra teslim alınamayacak ve bu gemiler Mısır’a satılacaktı.
Rusya, 2008’de başlattığı bu değişim ve dönüşüm sürecinde, Batı ile arasında Soğuk Savaş’ın son dönemlerinde açılmış teknoloji makasını süratle kapatmayı hedefledi. ABD’nin 1980’li yıllardan itibaren yoğun yatırım yaptığı insansız hava araçları, seyir füzeleri, güdümlü silahlar gibi alanlarda Rusya bir hayli geride kalmıştı. Sorun, yalnızca bu sistemlerin eksikliği değildi, bu sistemlerin etkili kullanılmasını sağlayacak personel, taktik ve doktrinlerin de mevcut olması şarttı. Suriye İç Savaşı işte bu nedenle hem teçhizat hem de teşkilat ve doktrin dönüşümünün durumu açısından çok önemli bir sınama fırsatı sundu Kremlin’e. Nitekim Vladimir Putin 2018 Eylül ayında yaptığı bir konuşmada, Suriye’nin yeni geliştirilen silahların denenmesi için “paha biçilemez bir fırsat” sunduğunu söylemişti.
Rusya’nın Suriye’de denediği silahlardan en dikkat çekeni kuşkusuz, Kalibr seyir füzesiydi. Yer hedeflerine ve gemilere taarruz için geliştirilmiş farklı modelleri olan, gemiden ve denizaltıdan ateşlenebilen uzun menzilli güdümlü bir füze olan Kalibr, bir bakıma ABD yapımı Tomahawk füzesinin Rus muadili olarak nitelendirilebilir. Rus Deniz Kuvvetleri, Suriye harekâtı kapsamında ilk kez 7 Ekim 2015 tarihinde Hazar Denizi’ndeki gemilerden bu füzeleri ateşlemişti. Daha sonra Akdeniz’deki denizaltılardan da ateşlendiler. Elde edilen deneyimlerle füzenin isabet hassasiyetinde iyileştirmeler yapıldığı kaydedilmekte.
Ancak Rusya Suriye’de sadece silahlarını ve taktiklerini denemedi. Ayrıca ordu mensubu personel için de bir çeşit staj ortamına çevirdi. Can Kasapoğlu ve Sinan Ülgen tarafından kaleme alınan ve Carnegie Europe tarafından Haziran 2021’de yayımlanan bir rapora göre, 2018 Ekim ayı itibariyle Rus ordusuna bağlı askeri polis teşkilatı personel mevcudunun %98’i, hava kuvvetlerine bağlı savaş uçağı pilotlarının %87’si, helikopter pilotlarının %91’i Suriye’de görev yapmıştı.
Suriye’yi silahlarının deneme sahası olarak kullanan tek ülke Rusya değildi elbet.
İsrail, ABD’den yeni nesil F-35 tipi savaş uçaklarını 2016 sonunda teslim almaya başladı. F-35’in klasik iniş-kalkış kabiliyetli F-35A modelinden ilk etapta 50 adet sipariş veren İsrail, ABD ile anlaşması doğrultusunda bu uçaklara ayrıntıları kamuoyuna açıklanmamış kendi üretimi bazı sistemleri takıyor. İsrail’e özgü “F-35I” olarak da adlandırılan bu uçaklardan birini 2018 Mayıs ayında Lübnan’ın başkenti Beyrut üzerinde uçarken gösteren bir fotoğraf İsrail Hava Kuvvetleri tarafından paylaşılmıştı.
İsrail’in Suriye’deki resjim ve İran hedeflerine yönelik son yıllarda neredeyse rutin hale gelen hava taarruzlarında F-35’leri de kullandığı yaygın olarak konuşuluyor. İsrail Hava Kuvvetlerinin, bu taarruzlarda çoğu zaman Suriye hava sahasına girmediği, hedefleri Doğu Akdeniz ya da Lübnan üzerinden uzun menzilli hassas güdümlü silahlarla vurduğu biliniyor.
İsrail’in, elindeki sistem ve araçlarla cüretkâr operasyonlar yapma konusunda bir sicili de bulunuyor: 1976 yılında C-130 nakliye uçaklarıyla Uganda’nın Entebbe Havalimanı’na yapılan komando baskını, 1981 yılında hizmete yeni alınmış F-16‘ların limitlerinde kullanıldığı Irak’ın Osirak nükleer tesis bombardımanı ve 1985 yılında Tunus’taki Filistin Halk Kurtuluş Örgütü kampının vurulması örnek olarak verilebilir. Dolayısıyla F-35’in kabiliyetleri göz önüne alındığında Suriye’deki taarruzlarda en azından bu şekilde kullanılıyor olması son derece güçlü bir olasılık. Öte yandan Suriye’de Rusya’nın başta S-400 olmak üzere çok sayıda hava savunma sistemi ve daha da önemlisi elektronik istihbarat sisteminin bulunuyor olması bu uçakların kullanım şeklini etkiliyor olmalıdır.
Türkiye, Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması için 21-22 Şubat 2015 tarihlerinde yapılan Şah Fırat Operasyonu dışında son beş yılda Suriye’ye yönelik dört ayrı askeri harekât düzenledi. Bu harekâtlardan ilki olan Fırat Kalkanı, 15 Temmuz darbe girişiminin ve yaşanılan travmanın hemen ertesinde başlamıştı. Her bir harekât, birbirinden farklı arazi ve çevre koşullarında ve hatta farklı düşmanlara karlı yapıldı: Türk Silahlı Kuvvetleri, düz, çorak arazide de engebeli, orman örtülü arazide de hem terör örgütleriyle hem de Suriye rejim ordusuyla çarpıştı.
Bilhassa PKK/PYD ve IŞİD terör örgütlerinin yoğun tanksavar füzesi kullanımı, zırhlı araç ve tankların koruma kabiliyetleri ile ilgili ihtiyaçları ön plana çıkardı. Nitekim kısa süre içinde Kara Kuvvetleri envanterindeki M60 ve Leopard 2A4 ana muharebe tanklarının beka kabiliyeti ve hedef teşhis/tespit sistemlerine yönelik çeşitli modernizasyonlar başlatıldı. Bunlardan en dikkat çekenleri ilave zırh blokları ve Pulat aktif koruma sisteminin geliştirilmesi oldu. Öte yandan savunma sanayiinin 2000’lerin başlarından bu yana geliştirip ürettiği çeşitli sistemler de yoğun olarak kullanıldı: Koral elektronik harp sistemi, T129 taarruz helikopteri ve şüphesiz uluslararası kamuoyunun dikkatini en çok çeken örnek olarak Anka ve Bayraktar TB2 SİHA’lar, Suriye’de büyük görevler üstlendiler. Bu beş yıllık sürecin hem TSK hem de savunma sanayiine önemli deneyimler kazandırmış olduğu söylenebilir. Zaten 2020 Mart ayındaki Bahar Kalkanı’nda İHA ve SİHA’ların elektronik harp ve topçu sistemleriyle kullanımının yarattığı etkinin benzerleri, daha sonra Libya ve Dağlık Karabağ’da da görüldü. Bu, yalnızca sistem performansı değil, aynı zamanda edinilen deneyimin içselleştirilmesi ve farklı harekât sahalarına yansıması ile mümkün olabilecek bir durumdur.
“Adaptasyon”, askeri literatürde çokça tartışılan bir kavramdır. Ordular, bir sonraki savaşa, bir önceki savaşın deneyimleriyle hazırlanmaya çalışırlar. Belirsizliklerle dolu harekât ortamında da yeni tehdit, ortam koşulları, silah ve taktiklere karşı en hızlı uyum becerisi sergileyen taraf üstün gelir. Suriye İç Savaşı da bu önemli dersin hatırlatıcısı oldu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesine memnun oldu. Bir sorun çıktığında doğrudan…
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…
Nobel ödülüne layık görülmesi hepimizi gururlandıran (ve bir GS Lisesi mezunu olarak benim de özellikle…
Kamuoyunda etki ajanlığı ya da etki casusluğu yasası olarak bilinen yasa önerisi, ikinci defa TBMM’de…
İsrail’in önceki Dışişleri Bakanı İsrael Katz kafayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a küfretmeye takmıştı, cevabını vermek de…