Kurtuluş Savaşının kırılma noktası olan 30 Ağustos’u Cumhuriyeti Osmanlı’nın reklam arası gibi görenlerin anlaması zor. Belki de ileride onlar kileride bir reklam arası, ya da Atatürk Cumhuriyetinde filmi kopartıp bir süre sanki gösterim orada bitmiş zannına yol açan makinist olarak anılacaklar.
Ne mi demek istiyorum?
Anımsayalım.
Bir AK Parti Milletvekili vardı; adı Tülay Babuşçu.
Baktığınızda, Mustafa Kemal Atatürk’ün kız çocuklarına da oğlan çocuklarıyla eşit ilköğretim zorunluluğundan yararlanarak iyi eğitim almış, kadın ve erkeğin -çoğu zaman kâğıt üzerinde kalsa da- hukuk önünde eşitliği sayesinde meslek sahibi olmuş, seçme ve seçilme hakkı sayesinde TBMM üyesi seçilmiş genç bir Cumhuriyet kadını görüntüsündeydi.
Ama 2015 seçimlerine birkaç ay kala sosyal medyada şöyle bir mesaj paylaştı: “600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi.” (*)
Sona eren, bu münasebetsiz söz nedeniyle Babuşçu’nun siyasi yükselişi oldu.
Aradan İslamcı Fethullah Gülen örgütünün ön ayak olduğu 2016 darbe girişimi geçti. 2017’de Babuşçu sosyal medya hesabından hem 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutladı hem de 10 Kasım Atatürk’ü anma gününde “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Atatürk. Her 10 Kasım’da yeniden doğar” yayını yaptı.
Takiye mi yapıyordu, yine bir siyasi hesap için de miydi, yoksa gerçekten ayakları suya mı ermişti?
Bilemedik. AK Parti 2018 seçimlerinde yeniden aday göstermedi Babuşçu’yu.
TBMM 2018’de zaten 2017’deki Anayasa değişikliği sonrasında hükümet üzerindeki en etkili denetim aracı olan güvenoyundan yoksun bırakılmıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin desteğiyle Bakanların göreve gelmesi, gitmesi Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın öyle uygun bulmasına kalmıştı.
Tamam, uzatmadan 99 yıl öncesinden Kurtuluş Savaşının dönüm noktası 30 Ağustos’a doğru dolu dizgin gittiği günlerden bir Meclis manzaralar aktaracağım size. Örneğin, 23 Temmuz 1922 günkü Meclis oturumu. Ordu Kütahya ve Eskişehir çarpışmalarını kaybetmiş, Kadri Mısıroğlu’nun “keşke galip gelselerdi ne hilafet yıkılırdı ne şeriat” dediği Yunan ordusu Ankara’ya doğru Polatlı-Haymana hattına yaklaşmaktadır.
Araştırmacı Sabahattin Selek “Millî Mücadele – Ulusal Kurtuluş Savaşı” kitabında (kendisi de Güney Cephesi Kurtuluş Savaşı kahramanlarından olan) Adana Milletvekili Damar Arıkoğlu’nun anılarından aktarıyor. Hem Bakanlar Kurulu Başkanı hem de Genelkurmay Başkanı görevlerini üstlenen Fevzi (Çakmak) Paşa ”rengi uçmuş, tıraş olmamış, kim bilir kaç gündür uykusuzluktan gözlerinin etrafı halka kalka, elbisesi toz toprak, perişan kıyafette” kürsüye gelir.
“Arkadaşlar” der; “Yunanlıların çok üstün kuvvetle yaptıkları taarruza karşı asker ve subaylarımız insanüstü bir gayretle kahramanca savaştılar. Harp çok kanlı oldu. Ağır zayiata uğradık. Şehir, bölge harbi yapmıyoruz; hedefimiz nihai zaferdir. Hükümet merkezimizi Kayseri’ye taşımaya karar verdik. Hazırlığa başlamanızı rica ederim.”
Ortaklık karışır. Dersim Mebusu Diyap Ağa söz alır: “Efendiler biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa kavga ederek ölmeye mi geldik?”
Meclis’te iki eğilim ortaya çıkar. Ankara’yı savaşmadan terk etmemek ve orduyu bu hale getiren komutanları cezalandırmak.
Fevzi Paşa tekrar kürsüye çıkar. Bütün sorumluluğu üstüne alır “Vereceğiniz cezayı şahsen, şimdiden kabul ederim” der. Onun bir altında da İngiltere destekli işgalci Yunanistan ordularıyla yüz yüze savaşan Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa vardır.
İşte Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın “Başkomutan” olması fikri o zaman ortaya atılır. İlginç olan, sadece samimiyetle yandaş olanlar değil o zamana dek Kemal’in yetkilerinin genişletilmesini, Selek’in yazdığına göre “diktatör olması endişesiyle” istemeyen muhalifleri de bunu istemektedir. Mustafa Kemal, TBMM kayıtlarına göre, “bir kısım zevat, artık ordunun mağlup olduğuna” ve izlenen “milli davanın kaybolduğuna hükmetmiş” ve başarısızlığı tamamen kendisine yıkmak için Başkomutan olmasından yanadır. Mustafa Kemal, kendi geleceğini ülkenin geleceğiyle aynı görecek, elini taşın altına koyacaktır.
Gerisini biliyorsunuz; 30 Ağustos Sakarya, 9 Eylül İzmir, 24 Temmuz 1923 Lozan, 29 Ekim 1923 Ankara, Cumhuriyet.
Bunları niye yeniden anlattığımı sorabilirsiniz.
İstilacıların, direniş kuvvetlerinin Meclis ve hükümet merkezi yaptıkları Ankara’nın adeta ensesine geldikleri durumda dahi, Kurtuluş Savaşını yürüten kadro Meclis’teki tartışmaları durdurmak, muhalefeti susturmak, Meclis’i tatil etmek gibi yollara sapmamıştır.
TBMM kapatıldığı, askıya alındığı darbe dönemleri dışında hiçbir dönemde 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin getirdiği etkisizlik düzeyine getirilmemiştir. Cumhuriyetin bakanları, darbe dönemleri dışında başka hiçbir zaman 2018’den bu yana olduğu kadar etkisiz ve zaman zaman kendi dosyaları üzerinde dahi yetkisiz bir duruma itilmemiştir.
Bir ölüm kalım savaşı sürerken dahi halkın temsilcilerinin Meclis çatısı altında sarf edilen görüşlerine kulak verilmiştir.
O Meclis ki, kendisini reklam arasını etmemiş, 20 Mart 1920’da İstanbul’un resmen işgali ile dağıtıldıktan bir ay kadar sonra 23 Nisan 1920’de Ankara’da yeniden kurulmuştur.
Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşı kadrolarını her fırsatta kötüleyen, adlarını tarihten silmeye çalışanlar, ya da onların gözüne girmeye çalışan acınası kimseler Cumhuriyeti reklam arası gibi görüyor olabilirler. Tarih bilinciyle baktığınızda reklam arası filan da yoktur. Tarih iniş çıkışlarla ilerler. Bugünkü Taliban Afganistan’ına bakmak ibret dolu dersler çıkarmaya yeter
Ancak günün birinde, Müslüman toplumda demokrasinin işleyebilmesinin iki şartına, yani din ve devlet işlerinin ayrıldığı laiklik ve kadının erkekle eşit haklara sahip olması temelinde yükselen Cumhuriyet’in reklam arası olmadığını göreceklerine inanıyorum.
O gün belki bugünler de reklam arası değil filmin koptuğu yerden tamir edilerek yeniden gösterilmeye başladığı dönem olarak anılacaktır. Kim bilir?
(*) Yukarıda konuyu dağıtmamak için araya girmedim ama AK Parti milletvekili Cumhuriyeti reklam arası gören bu sözleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Filistan Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı 16 Türk devletinin güya temsili kıyafetleri giydirilmiş tören mangası ile karşılaması üzerine söylemişti. Doğru hatırladınız, sostal medyada hala “Duşakabinoğulları” esprilerine yol açan kıyafetler. Bayramınız kutlu olsun.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…