Bir ülkede iktidar seçim yasasını seçime giderken değiştiriyorsa, yasanın amacının uzun vadeli toplumsal çıkarlar değil iktidarın devamı olduğunu düşünmemek zor. Üstelik de nerdeyse 20 yıldır iktidarda olup bu sürede dilediği değişikliği yapabilecekken ve yapmışken yine bir seçim öncesi bazı değişikliklere girişiyorsa bunu meşru görmek güçleşir. Zaten belli bir itibar kaybı içinde olan AKP’nin danışmanlarının bunu tahmin edememesine ihtimal vermiyorum. Fakat demek ki kârı zarardan çok görüyorlar. Bence yanılıyorlar. AKP seçmenindeki kopmayı ekonomik krizden sonra en çok etkileyen faktörün AKP’nin meşruiyet kaybı, yani kendi seçmeninin gözünde saygınlığını yitirmesi olarak görüyorum. Machiavelli’nin şu tespitini hatırlayalım: bir liderin iktidarda kalabilmesi için sevilmesi gerekli değildir, fakat saygınlığını yitirirse gücünü koruması zordur.
Gelelim yasanın içeriğine ve seçim sonuçlarını etkileyip etkileyemeyeceğine. Bana göre yasa partilerin seçim stratejilerini etkileyebilir, fakat seçimin ana sonucunu etkileyemeyecektir.
Ne var içerikte? Öncelikle, şu an bildiğimiz seçim barajının yüzde 7’ye düşürülmesi planı.
Yüzde 7 sınırı doğrudan MHP’yi meclis içinde tutma kaygısıyla belirlenmiş gibi. Partinin 2018’deki yüzde 9.6’lık oyu son anketlerde yüzde 7 civarına düşmüş görünüyor. Bu sebeple MHP senelerdir savunduğu yüzde 10 barajı taraftarı görüşünden dönüp, ideolojik değil pragmatik bir motivasyonla barajın yüzde 7 ye indirilmiş olmasını istemiş olmalı. Bu MHP’yi etkiler, Meclis içi kalmasını sağlar ama seçim sonucunu büyük ölçüde etkilemez.
Çünkü barajın düşmesi MHP gibi HDP’nin de önünü açıyor. İP zaten anketlerde şu an yüzde 10 üzerinde göründüğü için barajdan etkilenmeyeceği var sayılabilir. O halde HDP ve MHP farklı ittifaklarda kaldığı müddetçe seçim sonucu baraj değişikliğinden fazla etkilenmemeli.
Yeni seçim yasası çerçevesinde görüşülen ve bence daha kritik bir diğer konu ise şu an yürürlükte olan ve 1961den bu yana (1965 hariç) kullanılan “nispi” sistem yerine “dar bölge” veya bir benzeri olan “daraltılmış bölge” sistemine geçilmesi. Seçim sistemini değiştirme fikri çok uzun zamandan beri iktidarın gündeminde ve zaman zaman dile getiriliyor. Başkanlık sistemi tartışmalarında yine gündeme gelmiş. Hatta ne zaman barajın düşmesi yönünde talepler gelse, barajın düşmesinin ancak dar bölge sistemine geçişle birlikte kabul edilebileceği söylenmişti.
2021’de hızlanan yeni seçim yasası tartışmalarında da dar bölge sistemine geçiş yine gündemdeydi. Ne var ki Türkiye şartlarında dar bölge sistemi meclisin yapısını radikal olarak değiştirecek ve demokratik temsil açısından büyük sorunlar oluşturabilecektir. En güçlüyü yükseltip diğerlerini oyun dışı bırakarak kutuplaşmayı tehlikeli boyutlara taşıyabilecektir.
Neden böyle? Çünkü şu an kullandığımız nispi sistem her partinin ülke genelinde aldığı oy oranına oranlı bir şekilde mecliste sandalye sahibi olmasını öngörürken, dar bölge sisteminde, toplam sandalye sayısı kadar seçim bölgesi oluşturulur ve her bölgede 1. parti hangisiyse o bölgeye ait olan (tek) sandalyeyi de o kazanır. 2. parti, oy oranı ne olursa olsun oyun dışı kalır. Bir örnekle açıklayalım. Diyelim ki iki partili bir sistemdeyiz, A partisi ülke genelinde %51, B partisi %49 oy alıyor ve A partisi tüm seçim bölgelerinde 1. iken B partisi de hepsinde 2. durumda. Bu durumda nispi sistemde A partisi toplam sandalyelerin %51’ini, B partisi de %49’unu alırken, dar bölge sisteminde A partisi tüm sandalyeleri alıp B partisi tek bir sandalye bile çıkaramayabilir.
Daraltılmış bölge sisteminde de yine dar bölgedeki çoğunlukçu mantık hâkim olmakla birlikte, her seçim bölgesine bir yerine birden çok (genellikle beş-yedi arası) sandalye düşer. Yaygın uygulama, yine aynı dar bölgedeki gibi bu sandalyelerin tümünün o bölgede en çok oyu alan partiye gitmesidir. O halde (nispi sistem uygulanmadığı takdirde) daraltılmış bölge de aynı dar bölge gibi çoğulcu değil çoğunlukçu bir Meclis üretecektir. Ülke genelinde ağırlığı olan veya bölgesel gücü olan partiler güçlenirken, aradakiler oransızca küçülecektir.
Üstüne bir de yeni seçim yasası ile dar ve daraltılmış bölge sistemlerinde çok rastlanan, iktidarın seçim bölgelerini kendi lehine “dizayn” etmesi sorunu devreye girerse, temsilde adalet tümüyle ortadan kalkar. Seçim güvenliği konusunda ileri ülkelerde bile bu yöntemle, yani seçim bölgelerini “muhalefet oyları boşa gidecek şekilde” düzenlemek suretiyle (gerrymandering, ya da stratejik taksimat), seçim sonuçlarının nasıl manipule edildiğini ABD örneğinden biliyoruz. (*)
Peki, Türkiye örneğinde dar bölge seçim sistemini kullansak temsil nasıl etkilenirdi? 2018 sonuçları üzerinden değerlendirirsek diyebiliriz ki dar bölgede öncelikle AKP‘nin oyları ciddi biçimde artacaktı. Üke genelinde ağırlıklı 1. parti olma konumu sayesinde, bu bölgelerde diğer partilere giden tüm sandalyeleri kendinde toplayacaktı. Önemli oy oranları olsa da neredeyse hiçbir bölgede 1. parti olamayan MHP ve İP sahneden itilecek, pek çok bölgede 2. parti olan CHP buralardan çıkardığı sandalyelerin tümünü kaybederek mecliste ciddi oranda küçülecekti. HDP’ye gelince, büyük şehirlerde kaybetse de Doğu ve Güneydoğu’da pek çok bölgede 1. parti olması sayesinde sandalyeleri artacaktı.
Dar (veya daraltılmış) bölge seçim sistemi son aylarda eskisi kadar dile getirilmese de AKP’lerin zaman zaman ilgili çıkışları oluyor.
Seçim sistemi konusunun gündemde nispeten geriye çekilmesinde MHP’nin itirazları rol oynamış olabilir. Seçim bölgelerinin belirlenmesi konusunda anlaşılamamış veya seçmenin tepkisinden çekinilmiş olabilir.
Fakat bence bir sebep de AKP’nin oy kaybının 2023’e kadar ne hızla devam edeceğinin kestirilememesi. AKP tahmini oyları Haziran anketlerinde yüzde 32’nin altında Ağustos anketlerinde ise -dağıtılmamış halde- yüzde 27’nin de altında görünüyordu. AKP bu hızla oy kaybetmeye devam ederse dar veya daraltılmış bölgeden kârlı değil zararlı bile çıkabilir.
Özetle, seçim sistemiyle oynamanın bence AKP iktidarına net bir getirisi yok. Tersine, kendi kısa vadeli çıkarına göre seçim yasası değişikliği yapmanın, en azından böyle algılanmanın getireceği meşruiyet kaybı bence daha maliyetli olur. Seçim kaybetmekten daha ağırının saygınlık kaybı olacağını bilen ve iyi bir isim bırakmak isteyen AKP’li vekillerin, seçimlerin şeffaflığı ve adaleti üzerinde çalışmaları anlamlı olacaktır.
(*) Şekillerde “gerrymandering, stratejik taksimat” sık kullanılan bir örnekle açıklanmış. 1. şekil iki partinin oy oranlarını, 2. şekil ise seçim bölgelerini manipule ederek oy oranı düşük partiye nasıl seçim kazandırılabileceğini gösteriyor.
MHP ile DEM Parti düşman çatlatmaya devam ediyor. Kötü anlamda söylemiyorum. Kürt işleri özellikle Suriye’de…
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…