Türkiye’nin ABD’ye 40 yeni F-16 uçağı ve 80 güncelleştirme takımı almak için başvurduğu açıklandı. ABD, Türkiye Rusya’dan S-400 hava savunma füzesi aldığı için ABD tarafından F-35 programından çıkarılmış, parasını ödediği uçaklara el konulmuş ve yaptırımlara maruz kalmış durumdayken yapılan bu talep ilgilenenleri şaşırttı. Oysa Türkiye’nin ABD’den mevcut koşullarda yeni F-16 alımı için başvurması hem ABD hem Türkiye için bir sınav, bir turnusol testi niteliğinde. Türkiye-ABD ilişkilerinin stratejik planda gerçekten bir yol ayrımına gelip gelmediğini gösterecek. Üstelik tam da ABD başkanı Biden’ın Suriye’de IŞİD’i bitirilememesini Türkiye’nin PKK ile sınır ötesi mücadelesine bağladığı günlerde. Bu konunun üzerinde ayrıca duracağız ama şimdi F-16 meselesi ve neden sınav niteliğinde olduğunu açmaya çalışalım.
ABD’nin Türkiye’yi ortak üreticisi olduğu F-35 programından çıkarmasının ve uçaklarına el koymasının ilan edilen nedeni Rus S-400 füzelerinin yapay zekâ kabiliyeti nedeniyle Türk Hava Kuvvetleri ağı içindeki F-35’lerin sırlarını çalabilecek olması. Ancak F-16 uçaklarının böyle bir kabiliyeti yok; F-35’ler gibi beşinci nesil değil dördüncü nesil uçaklar. ABD yönetimi ve kongresinin bu satışı reddetmesi, Türkiye’ye silah satmayı S-400 gerekçesi dışında da istemediği anlamına gelecek. Bu durum, bir siyasi saplantının hem NATO savunmasını (Türk F-16’ları daha yeni Polonya-Baltık devriye görevinden döndü) hem Türk Hava Kuvvetlerini zayıflatması anlamına gelecek. Neden mi?
Türkiye F-35 programına girişinden itibaren 2010’lardan itibaren hava kuvvetlerinin belkemiğini kademeli olarak F-16’lardan F-35’lere kaydıracaktı. F-35 üretim programındaki aksamalar ve maliyet artışları nedeniyle bu planlama 2015’lere uzatılmıştı. Ancak Türkiye’nin ABD’den Patriot füzeleri alamaması, onun yerine Rusya’dan S-400 füzeleri alması nedeniyle iki “zoraki müttefik” arasındaki ilişkiler daha da gerildi. Donald Trump döneminde ABD Türkiye’ye askeri yaptırım uygulamaya başladı.
Bu Türkiye’yi hava savunma açığı riskiyle karşı karşıya bıraktı. Ekonomi ve Dış Politika Araştırmaları merkezi (EDAM) araştırmacısı Can Kasapoğlu’na göre, bu durum “Türkiye hava gücünün en zor on yıllık” dönemine girmesi anlamına geliyordu. Bir yandan F-35 alamıyordu, diğer yandan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “Size Su-35, Su-57 satalım teklifi vardı.
Kimi okurlar Türkiye’nin kendi F-16’larını ürettiğini bu talebin nereden çıktığını sorabilir. Türkiye 1987’de ABD’nin General Dynamics şirketiyle TUSAŞ arasındaki anlaşmaya göre F-16 üretiyor ama bun üretimim sayısı, kabiliyetleri hep anlaşmayla belirleniyor. Resmi kayıtlara göre, Türk Hava Kuvvetleri bu yolla şimdiye dek 270 adet F-16C/D (Blok 30/40/50/50+) uçağa sahip olmuş. Ancak 2021 yılına kadar toplam 25 F-16 kaybedilmiş. 2021 itibarıyla Türkiye’nin elinde 158’i F-16C, 87’si F-16D olmak üzere toplam 245 F-16 kaldı. İstenen uçaklar “Viper” olarak bilinen F-16V üst modeli; güncelleştirme takımları ise eldeki uçaklardan 80 adetinin bu modele yükseltilmesi için. yani bu taklep kabul edilirse, Türkiye’nin elinde 120 adet F-16V olacak, bu da en azından on yıl Türkiye’nin hava gücü açığını bir ölçüde giderecek. Üstelik Yunanistan’ın Fransa ile imzaladığı yeni silah alım anlaşması ile Ege-Akdeniz dengesini lehine çevirmeye çalıştığı bir sırada.
Yeni F-16 satışı ABD bakımından sadece S-400 gerekçesiyle Türkiye’ye artık silah satmayacak olmasının bir bahanesi olup olmaması bakımından sınav değil. Aynı zamanda ABD’nin Avrupa ve Orta Doğu stratejik meselelerine miyop bakışının derecesini gösterecek olması bakımından da sınav.
Çünkü Türkiye’ye F-16 satış reddedilirse, tıpkı Patriot/S-400 konusunda olduğu gibi, Türkiye’nin “Kendi Milli Muharip Uçağımı (MMU) üretip uçurana dek hava gücümü artırmaya ihtiyacım var” söylemiyle Rusya’dan savaş uçağı alma pazarlığına girmesine meydan verebilir. Böylece Putin, önemli bir NATO üyesinin sadece (s-400’ler üzerinden) hava savunmasına değil, hava saldırı gücüne de girmiş olacak. Bu özellikle NATO’nun Doğu Avrupalı ülkelerine de örnek olabilir.
Türkiye açısından sınav olma niteliği ise gelinen noktada ABD’nin güvenilir bir müttefik olmaya devam edip etmeyeceğini gösterecektir. Yani, Erdoğan bir anlamda 30-31 Ekim’de Roma ‘daki G20 zirvesi sırasında görüşeceği duyurulan Biden’a, “Zoraki de olsa dost musun, düşman mısın?” diye sorumuş oluyor. Bu sorunun yanıtını en çok bekleyenler arasında Putin’in bulunduğunu tahmin etmek zor değil.
MHP lideri Bahçeli’nin Öcalan açılımıyla başlayan gelişme ve tartışmaların hem MHP hem de CHP’de oy…
President Tayyip Erdoğan welcomed Donald Trump's return to the US presidency. During Trump's previous tenure,…
Türkiye’yi hedef alan iki vekil gücün liderlerine ilişkin Ekim ayında, ardı ardına önemli gelişmeler yaşandı.…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Donald Trump’ın yeniden ABD Başkanı seçilmesine memnun oldu. Bir sorun çıktığında doğrudan…
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…