Afganistan’ın ikinci büyük ili, Peştun milliyetçiliğinin merkezi ve Taliban’ın doğum yeri olarak bilinen Kandahar’da 15 Ekim’de Şii camisinde kılınan Cuma namazı sırasında yapılan intihar saldırısında en az 36 kişi öldürüldü, 200 kişi de yaralandı. Bu sırada üst düzey bir Taliban heyeti Ankara’daydı. Bir gün önce Katar Havayollarına ait uçakla gelmişler, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu başkanlığındaki Türk heyetiyle görüşmüşlerdi.
Taliban’ın geçici hükümetinin Dışişleri Bakanı olarak vekaleten görev yapan Emirhan Mottaki başkanlığındaki heyet insani yardım ve maddi destek beklentisindeydi. Ancak Türkiye’de kız çocuklarının eğitimi, kadınların çalışma hakkı, kapsayıcı hükümet ve büyük bir göç dalgasının önlenmesi gibi konularla karşılaştılar. Bir Türk yetkili “Yüksek öğrenim seviyesi dahil” diyor, “Eğitime, özellikle kız çocuklarının eğitimlerine çok büyük bir talep var. Taliban’ın Pakistan sınırı boyunca etkisini gösteren Hakkani grubunu ve tabandaki silahlı, muhafazakâr fraksiyonları eğitimin elzem olduğuna ikna etmesi gerekiyor.” Yetkili, son üç aydır, Kabil, Ankara ve Doha’da süren temaslarda Taliban’a “yol, yordam göstermeye çalıştıklarını” aktarıyor.
Taliban’ın buna tepkisi, “Bize neden Batılıların görüşlerini dikte ediyorsunuz” oluyormuş. Türk tarafı cevap olarak kızların okumasının, kadınların çalışmasının insan hakkı olduğunu, “dinimizde de bunun bu şekilde olduğunu” söylüyormuş. Taliban’ın iktidara geldikten sonraki ilk kararları arasında kız öğrencilere okul yasağı ve kadınlara yanlarında erkek olmadan sokağa çıkma yasağı bulunuyor. Ama Taliban’ın Türkiye’ye özel bir antipatisi yokmuş, hatta akademideki eksikleri için yalnızca Türkiye’ye öğrenci göndermek istediklerini söylüyorlarmış. Aktarılanlar bunlar.
Taliban’ın insan hakları ve bürokrasiyle imtihanı
Silahlı güçlerinin dahi maaşlarını ödeyemeyen Taliban yönetimini öğretmenlerin, memurların üç ila altı aydır ödenemeyen maaşları gibi acil konular bekliyor. Taliban henüz devlet aklı sergileyemiyor ama yirmi yıllık ABD işgali sonrasında yakaladığı devleti idare fırsatında bürokrasi konseptiyle tanışıyor. Türk kaynaklar konuda bir kaldıraç rolünü üstlenebileceklerini, nitekim Taliban’ın Avrupa ülkeleriyle temas kapılarının Türkiye’deki görüşmeler ile açılıp yumuşamanın Ankara’da sağlandığını vurguluyor.
Halen uluslararası uçuşlara kapalı olan ve az sayıda yurtiçi uçuşunun gerçekleştirildiği Kabil Havalimanı hakkındaki görüşmeler devam ediyor. Katarlı görevliler teknik ekipman takviyesi ve montajı konusunda sahada görevlerini sürdürüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı üzere, Türkiye, uluslararası ölçekte bir güvence sağlandığı müddetçe Afganların dünyaya kapısı sayılan bu kilit yerleşkenin işletilmesine Katar ile birlikte talip.
Yalnız uluslararası meşruiyet kazanmak, Taliban için hiç de kolay olacağa benzemiyor. Şayet 1996-2001 yılları arasında, Sovyet işgali sonrasında ilk Taliban döneminde yaşanan baskılar, din zorlaması ve vatandaşlara karşı işlenen her türlü insan hakları ihlali, halk ve uluslararası kamuoyu nezdinde yaralar açmış, unutulmamış durumda. Birleşmiş Milletler nezdinde meşruiyet kazanarak koltuk hakkı, dolayısıyla söz sahibi olmak isteyen Taliban, sonsuza kadar sokaklarda ellerinde AK-47’ler ile dolaşan bir grup cihatçı erkek olarak kalmayacağının farkında. Belki de bu yüzden bize yardımda bulunan üniformalı, nizami ordu ve polis gücü kuralım diyorlar.
Türkiye oyunu tek başına sürdürmek istemiyor
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun önümüzdeki haftalarda bir grup dışişleri bakanıyla birlikte Kabil’e gidebileceklerini söylemesi, Türkiye’nin Afganistan’ın ikinci Taliban döneminde yeniden inşasında kritik bir rol oynayacağını gösteriyor. Çin’in büyük bir Afganistan iştahının olduğunun gözlemlenebildiği bu süreçte, Türkiye ile Çin’in Afganistan’da çıkarlar çatışması yaşaması da olası.
Ankara, yalnızca bu sebepten bile oyunu tek başına sürdürmek istemiyor. üstelik bölgede ayrıca Rusya, Pakistan, Hindistan gibi aktörler de bulunuyor.
Hükümet kaynakları, muhalefetten gelen Taliban eleştirilerine karşı bu görüşmelerin henüz “tanıma değil angajman”, yani temas niteliğinde olduğunu söylüyor. Taliban heyetinin Ankara’da özellikle Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ile yaptığı görüşme kamuoyunda çok tartışıldı.
Bir yetkili, “Diyanet, Kızılay ve İHH ile görüşmelerin olması normal” diyor, “Çünkü bunlar insani yardım yapabilecek kuruluşlar. Ancak mesela TİKA randevu vermedi. Bu önemli bir ayrıntı. Bunun sebebi, Türkiye’ye Afganistan’da istihdam alanı açmak için verilmiş sözlerin yerine gelmesi.” Aynı yetkili, Türkiye’nin bu konularda Avrupa ile ortak hareket etmek istediğini söylüyor.
ABD’nin askeri gücünü tümden çekeceğini açıklaması üzerine Mezar-ı Şerif ve Herat’taki başkonsolosluklarını tahliye eden Türkiye, bugün bu misyonların işlemlerine Kabil’den devam ediyor.
Türk diplomatlar bir NATO üyesi ülke adına Afganistan’da fiilen görev yapan tek diplomatik misyonu oluşturuyor. Bunu en net anlatan tablo, Türkiye ile NATO çerçevesi dahilinde çalışmış Afgan vatandaşı tercümanlar. Tahliye edilme taleplerine, Türk Büyükelçiliği şimdilik sıcak bakmıyor.
İslamcı fraksiyonlar çatışıyor, halk açlık tehlikesinde
Taliban, ülkedeki tek silahlı güç değil. El Kaide’ye ek olarak, İran’ın silahlandırdığı Şii Hazara azınlığı da ekonomik olarak çökmenin eşliğinde olan Afganistan’da güvensizlik ortamına baskı yapmakta. Bir de Taliban içinde Siraceddin Hakkani önderliğindeki Hakkani fraksiyonu var ki bunlar Taliban merkezini pasif buluyor, daha katı uygulamalar istiyorlar. BM’nin kara listesinde bulunan Molla Muhammed Akhund’un geçici hükümetin başbakanlığına getirilmesinde de Hakkani grubunun etkisi var. Bu, birçok güvenlik analisti için, vatandaşların bir sonraki öğünlerini hesapladıkları bir ortamda, iç savaşın sinyallerini veren bir durum.
Ülkenin güneydoğusunda, Pakistan sınırında yer alan Celalabad iline ek olarak ABD’nin işlettiği Baghram Üssü’nün yer aldığı Pervan ilinde son iki aydır gerçekleşen ölümcül saldırılar Taliban’ı da hedef alıyor. Taliban’ın darbe almasıyla bölgede gün geçtikçe nüfuz kazanan örgüt ise IŞİD’in Horasan Kolu IŞİD-H ya da dış kaynaklarda geçtiği üzere ISIS-K. 8 Ekim tarihinde Kunduz eyaletinde gerçekleşen patlamada ise, 50 kişi öldürülmüş, yine yüzden fazla vatandaş yaralanmıştı.
Taliban onlarca yıldır dağlarda yaşayan, eğitimleri medreseden ibaret olan ve ellerinde uzun namlulu tüfeklerle cihat için bir araya gelmiş ve ağır insan hakları ihlallerinden sorumlu erkeklerden oluşuyor. Dünyanın her köşesinde kınansalar da ortada bir başka gerçek var. Ülkenin yüzde 97’si, neredeyse tamamı açlık tehdidi altında. ABD’nin Afgan Merkez Bankası’nın 9,5 milyar dolarını bloke etmesi de insan hakları savunucularına göre katliam niteliğinde. IMF ve Dünya bankası desteği olmadan Afgan halkının bu kışı ve önümüzdeki birkaç seneyi nasıl atlatacağı ise meçhul.