Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği TÜSİAD önceki yıllarda hükümetlere verdiği siyasi-sosyal içerikli mesajlarıyla bilinirdi. Neticede ekonomiyi hukuktan, siyasetten, dış politikadan ayırmak mümkün değildi. Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan daha başbakanlığı döneminde bu mesajları kendisine tehdit olarak algılamaya başladı. Ne de olsa geçmişte TÜSİAD’ın Bülent Ecevit hükümetine çıkışı, 12 Eylül 1980 darbesine giden yolda bir dönüm noktası sayılmıştı. Erdoğan “Haddinizi bilin” türünden çıkışlarına başlayınca, patronlar kulübünün ya Genel Başkanı ya da Yüksek İstişare Konseyi Başkanının verdiği mesajları da nitelik değiştirmeye, yumuşamaya, apolitikleşmeye başlamıştı.
TÜSİAD bir dönem sadece doğrudan ekonomiyle ilgili konularda üstü örtülü, dolaylı cümlelerle konuşmaya başladı. Adeta sessizlik orucuna girmişti. Bir şey söylemeye kalktığında AK Parti makamlarından “Bizim zamanımızda gayet iyi kazanıyorsunuz” türünden beyanlar geliyordu. Neticede TÜSİAD bünyesindeki şirketler (enerji dışalımı hariç) dış ticaretin yüzde 85’ini karşılıyor, kurumlar vergisinin yüzde 80’ini ödüyor, (kamu ve tarım sektörü hariç) istihdamın yüzde 50’sini sağlıyordu.
Bu sessizlik orucunun bittiğine tanık olduk 19 Ekim toplantısında.
Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan ve ardından kürsüye çıkan TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin mesajları Erdoğan, ya da hükümetin adını anmadan, sadece ne yapılması, nasıl olması gerektiğini söyleyerek mevcut siyasi ve ekonomik ortama kökten eleştiriler içeriyordu. Aslına bakarsanız bu yılın başından beri TÜSİAD’ın mesajları sertleşmeye, yeniden politize olmaya başlamıştı ama yine güncel ekonomi sorunları üzerinden veriliyordu.
Bu defa doğrudan ekonomiyle ilgili söylenen en önemli şey Merkez Bankasının bağımsızlığı konusu oldu. Onun dışında her iki kıdemli iş insanının da mesajları, aslında Anayasa’nın girişinde yazılı “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” ilkesinin tam olarak uygulanması temelindeydi. Laiklikten vaz geçilemezdi, ülkenin ve Cumhuriyetin çimentosu, din ve vicdan özgürlüğünün ve eşit vatandaşlık ilkesinin temeli laiklikti. Kadınların her alanda eşit varlığının teminatı da oydu; İstanbul Sözleşmesinden çıkılması yanlış olmuştu. Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, etkin hak arama yollarının açık olması, çoğulcu ve katılımcı demokrasi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ölçü alınması, kuvvetler ayrılığı, denge ve denetlemenin güçlendirilmesi, şeffaflık, hesap verebilirlik… Liste uzuyordu.
Erdoğan ve AK Parti yönetimin bu mesajları hoşnutlukla karşılayacağı, karşılıksız bırakacağını düşünmek zor.
Öte yandan TÜSİAD yönetimi ve YİK üyeleri (Tuncay Özilhan, Ömer M. Koç, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Nazlı Ümit Boyner ve Ömer Aras) bu çıkışın muhtemel sonuçlarını tahmin edecek ve göze alacak deneyimde isimler.
Özilhan ve Kaslowski’den sonra bir konuşma yapan dünyaca tanınmış iktisatçı Daron Acemoğlu ise demokratik reformlarla sağlıklı gelişen ekonomi arasındaki ilişkiyi sözünü sakınmadan anlattı. Adalet yalnızca yargı adaleti değildi. Gelir dağılımdaki eşitsizlik, bölgeler arasındaki eşitsizlik, fırsat eşitsizliği, eğitim eşitsizliği, çevrenin kâr hırsıyla tahrip edilmesi de adalet kavramı içine giriyordu.
Ekonominin dar boğazdan çıkması ve sağlıklı bir rotaya girmesi için “esaslı reformlar” gerektiği 15 Ekim’de Koç Grubunun bir toplantısında konuşan Ömer Koç tarafından da güçlü şekilde dile getirilmişti.
TÜSİAD’ın 19 Ekim toplantısında kuruluşunun 50’inci yılı münasebetiyle tanıttığı “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” çalışması da aslında bütün olarak Türkiye’nin makûs talihini kırabileceği ve kırmak için neler yapması gerektiği üzerine kurulu. İnsani gelişme ve yetkinleşme; bilim, teknoloji ve yenilik; siyasal, ekonomik ve sosyal kurumlar ve kuralların yaşatılması gibi üç alt başlıkta toplanmış “geleceği inşa” önerisi. İfade özgürlüğü, yeşil ekonomi, kadın hakları, engelli hakları kavramları, gelişmişlik ölçüsü olarak sayılıyor. Yıllarca gelişmişliği sadece -hükümetler gibi- büyüme rakamlarıyla tarif eden büyük sermayenin bu dönüşümü -şimdilik söylem düzeyinde olsa da önemli.
Bütün bunlar bize değişim rüzgârlarının büyük sermayenin de etkilediğini hale geldiğini ve artık bazı riskleri göze alacak eşiğe geldiğini gösteriyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…
Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…
Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…
Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…
Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…