Hükümetin Suriye ve Irak’a asker göndermek ve -nereden çıktıysa- yabancı asker kabul etmek için TBMM’den izin talebi için 26 Ekim’de yapılan oylamada CHP ret oyu verdi. Tezkere AK Parti, MHP, İYİ Parti oylarıyla kabul edildi. CHP’nin ret oyu vermesi sonucu değiştirmedi ama ezber bozdu.
Bozulan ezber neydi?
CHP’den beklenen, tıpkı daha önceki asker gönderme tezkerelerinde olduğu gibi, tıpkı son oylamada İYİ Parti’nin yaptığı gibi tezkereyi yerden yere vurmak ama milli güvenlik gerekçesiyle onaylamaktı. CHP’nin devlet partisi imajı bunu gerektirirdi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’sinin MHP lideri Devlet Bahçeli destekli hesabı da bunun üzerineydi. Böylece HDP Meclis’te yalnız kalmış olacaktı. MHP’nin “Anayasa Mahkemesi HDP’yi kapatsın, kapatmıyorsa Anayasa mahkemesini kapatalım” ısrarı siyasi-psikoloji açısından güçlenecekti. Doğrusu PKK’nın istediği de buydu. Böylelikle askeri bakımdan darbe üstüne darbe yiyen PKK’nın HDP üzerindeki “Türk Meclisinde size yer yok, çekilin” baskısı da ağırlaşacaktı.
Ezber, CHP’nin, HDP’nin talebine rağmen, İYİ Partiyle arayı bozmamak için mecburen “Evet” diyeceğiydi.
Aslında Suriye tezkeresi oylamasında ne denileceği CHP bünyesinde haftalardır tartışılıyordu. Oylamada devlet partisi refleksiyle hareket edilmesini savunanlar çoğunluktaydı. Neticede Suriye ve Irak topraklarında PKK’ya karşı yürütülen bir mücadele vardı. Asker oradaydı. Her gün şehit haberleri geliyordu. Sınır ötesi tehdit devam ediyordu. CHP’nin önceliği sınır güvenliği olmalıydı. Ayrıca, ret oyunu fırsat bilen AK Parti ve MHP’nin “HDP gizli ortak” söylemiyle CHP’nin üstüne gelmesine meydan verilmemeliydi.
CHP’nin demokratik sol reflekslerle hareketini savunanlarsa tezkereye onay vermenin Erdoğan’ın baştan beri karşı oldukları Suriye siyasetine dolaylı desteği sürdürmek anlamına geleceğini öne sürüyorlardı. Her gün gelen şehit haberleri, askerlerin orada Rusya’ya güvenip savunmasız bırakılmasından kaynaklanıyordu. Bugüne dek evet oyu verdikleri tezkereler sorunu çözmemiş, ağırlaştırmıştı. Ayrıca tezkerenin AK Parti-MHP oylarıyla kabul edileceği ortadaydı. CHP hiç değilse doğru bildiğini yapmış olmalıydı.
İki anlayışın da birleştiği nokta, Afrin-İdlib bölgesinde Türk güvenlik güçlerince korunup barındırılan 1,5 milyon kadar Suriyelinin daha, Beşar Esad’a karşı korunmasız kalacakları endişesiyle Türkiye’ye göç edecekleri endişesiydi.
Nitekim oylamadan bir gün önce konuşan ve sol kanada dahil sayılan CHP yöneticilerinden Oğuz Kağan Salıcı da göç konusunun kararlarını etkileyeceğini söylemişti. Salıcı, 6 Eylül’de Erbil’de KDP lideri Mesud Barzani ile görüşen heyetin başındaydı.
Bu endişenin Salıcı tarafından ifade edilmesi, CHP’nin “evet” deme, ezber üzere hareket etme beklentisini güçlendirdi.
CHP içindeki rüzgârlar 25 Ekim’de TBMM’ye gönderilen tezkerenin içeriğinin belli olmasıyla döndü. Erdoğan TBMM’den -öteden beri alışık olunduğu gibi- bir yıllığına değil, iki yıllığına izin istiyordu. Bu durum iznin 2023 Ekim sonuna dek geçerli olması demekti. Buradaki psikolojik faktör 29 Ekim 2023’ün Cumhuriyetin 100’üncü yılı olmasıydı. Ama siyasi faktör seçimlerin -en geç Haziran 2023 sonunda yapılma zorunluluğuydu.
Erdoğan ve Bahçeli, bir gün önce herhalde sadece Osman Kavala’nın hapsi üzerinden batılı büyükelçilerle yaşanan “persona non grata- istenmeyen kişi” krizini konuşmamışlardı. İki liderin başka hesapları olduğu anklaşılıyordu. Asker gönderme izninin iki yıla çıkarılmasının üç anlamı olabilirdi.
Hükümetin izin talebini bir yıldan iki yıla çıkarmasının üç nedeni olabilirdi.
1- Erdoğan ve Bahçeli izni sadece milli güvenlik gerekçeleriyle değil, siyasi gerekçelerle de iki yıllığına istiyorlardı.
2- O hedef artık her ne idiyse bir yılda gerçekleştirilecek bir hedef değildi.
3- Erdoğan ve Bahçeli bir yıl sonra TBMM’nin kendilerine bir Suriye-Irak tezkeresi daha vermeyebileceği endişesini taşıyorlardı.
CHP’deki rüzgârların yön değiştirmesinin tek nedeni bu değildi. Hükümet Suriye ve Irak’ta güvenlik gerekçesiyle asker bulundurmaya devam etmek isterken, yurtdışından asker kabul etme izni de istiyordu.
Kılıçdaroğlu’nun oylamadan birkaç saat önce CHP grubuna hitabında aslında ret oyu belli olmuştu. Kılıçdaroğlu’nun “Kendi çocuğuna bedelli askerlik yaptırıp, milletin evlatlarını ateşe atma” mesajı etkiliydi. Kerem Kılıçdaroğlu, bedelli askerlik yapma hakkı olduğu halde kullanmamış, er olarak askerlik görevini yerine getirmişti. Aynı vurguyu CHP adına konuşan Özgür Özel de yaptı.
Yabancı asker kabul etme izni sadece CHP’de değil, bütün muhalefette “Neden?” ve “Nereden?” sorularına yol açtı.
DEVA Partisinin “Çekimser” kalma kararı da temel olarak bu nedenlere dayanıyordu.
Nitekim tezkereye onay veren İYİ Parti adına konuşan Aytun Çıray da aynı gün oylanan Lübnan’daki Barış Gücüne asker gönderme gündemiyle konuşan Aydın Sezgin de bu endişeleri dile getirdiler. Ve tıpkı CHP gibi, Suriye’deki sorunun çözülmesi için Beşar Esad rejimiyle yeniden temas kurup göçmenleri uluslararası güvenceye alıp sorunu kökünden çözmeyi önerdiler. BM gözetimindeki Cenevre görüşmelerinin başarısızlıkla sona erdiği ve Rusya’nın Esad’ın arkasında durmaya devam ettiği ortamda yapılması gereken buydu.
Ama neticede Millet İttifakını oluşturan CHP ve İYİ Parti temel bir konuda zıt oylar kullandı.
CHP’nin milli güvenlikle ilgili bir konuda ezber bozan tutumu, CHP içindeki tartışmalara ek olarak İYİ Partiyle arasını açar mı? AK Parti ve MHP’nin beklentisi gerçekleşir mi?
Birincisi, Bahçeli’nin Erdoğan’ı ziyaretinden birkaç gün önce İYİ Parti lideri Meral Akşener’in dar ekibiyle birlikte Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ettiğine dikkat çekmek gerekiyor.
Kılıçdaroğlu görüşme heyetine Salıcı’yı, Akşener de 28 Şubat döneminde RefahYol hükümetinde birlikte bulundukları Diyarbakırlı siyasetçi, Genel Başkan Yardımcısı Salim Ensarioğlu’nu dahil etmişti. Toplantıda Koray Aydın’ın hemen solunda oturuyordu. Bu görüşmeden birkaç gün önce, 16-17 Ekim’de İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun CHP’nin en çok öne çıkan isimlerinden biri olarak da Diyarbakır’da adeta siyasi bir pop-star gibi kabul gördüğünü unutmayalım.
İkincisi, Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi en stratejik konuda ittifak içindeki iki parti yönetimleri Kürt sorununa TBMM çatısı altında çözüm bulunmalı da diyor.
Üçüncüsü, neticede ittifak içinde olsalar da iki ayrı partiden söz ediyoruz.
Bir parti ezber boza boza devlet partisi olmaktan, ismine uygun olarak hem Cumhuriyetçi hem halkçı ama özgürlükçü bir parti olmanın çabası içinde. Diğer parti de şehirli, muhafazakâr ama laik bir merkez-sağ parti olma çabası içinde. İttifakları içinde aslında kendi kimliklerini güncelleştirme gayreti içindeler.
Kılıçdaroğlu ve Akşener Suriye tezkeresi oylamasını iyi değerlendirirlerse ittifaklarını çatlatmaları değil, güçlendirmeleri daha yüksek ihtimal.
Bence Suriye oylamasında bozduğu ezber ile CHP’nin ve devamında Millet İttifakının ilk seçimde Doğu ve Güneydoğu’dan milletvekili çıkarması artık hayal sayılmamalı.
Kılıçdaroğlu’nun Parti içinde yeni tartışmaları göze alarak aldığı ezber bozucu Suriye tezkeresi kararının birden fazla siyasi sonucu olacak gibi görünüyor.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 13 Kasım’da Ankara Büyükşehir Belediyesine usulsüz harcama soruşturma başlatmasından saatler sonra İstanbul…
Türkiye’de ana siyasi gelişmelerin birçoğunda belirleyici olan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) genel başkanı Devlet Bahçeli;…
Nobel ödülüne layık görülmesi hepimizi gururlandıran (ve bir GS Lisesi mezunu olarak benim de özellikle…
Kamuoyunda etki ajanlığı ya da etki casusluğu yasası olarak bilinen yasa önerisi, ikinci defa TBMM’de…
İsrail’in önceki Dışişleri Bakanı İsrael Katz kafayı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a küfretmeye takmıştı, cevabını vermek de…
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, son günlerde popüler isimlerin tutuklanmasıyla Türkiye'nin gündemine giren yasa…