Türkiye olağanüstü günlerden geçiyor. Aralık ayı başlarında döviz kuru adeta önlenemez bir şekilde artarken hükümet asgari ücrete beklenmedik bir şekilde yüzde 50 artış yaptı. Aynı günlerde Türkiye İstatistik Kurumu’na göre yıllık tüketici fiyat endeksi (TÜFE) sadece yüzde 21 artmıştı (Kasım 2020-Kasım 2021) ve muhalefet partileri bile asgari ücrette “abartılı” bir şekilde yüzde 40-45 artış öneriyordu. Sabit gelirliler enflasyona ezdirilmeyecekti.
Fakat 3 Ocak’ta açıklanan Aralık ayı verileri durumu tamamen değiştirdi. TÜİK’e göre Aralık ayında, sadece bir ay içinde, TÜFE %13.6 arttı ve 2021 yılı enflasyon oranı yüzde 36’e çıktı. Yurt içi üretici fiyat endeksindeki artış ise TÜFE’nin iki katından fazla, %80 oldu. 2022’nin ilk günü açıklanan muazzam doğal gaz ve elektrik zamlarını diğer zamların takip edeceği açık. Bu zamlara karşın 3 Ocak’ta açıklanan 2022’nin ilk 6 ayı için memur ve emekli maaşlarındaki artış oranı sadece yüzde 30 oldu. Peki bu durumda önümüzdeki yıl sabit gelirlilerin enflasyon karşısındaki konumu ne olacak?
Bu soruyu cevaplamadan önce, son yıllarda verilerin doğruluğu ve TÜFE-ÜFE makasının açılması tartışma konusu haline geldiği için bu kavramlara bakmakta yarar var.
TÜFE, ülke içerisinde tüketicilerin tükettiği ürünlerin ortalama fiyatı. TÜFE hesabında tüketicinin ödediği fiyatlar (katma değer vergisi ve ÖTV dahil) kullanılıyor. Her ürün için hesaplanan fiyat artış oranları, ürünlerin toplam tüketim içindeki payı ile ağırlıklandırılarak toplanıyor. Tüketilen “ürün”lerin sadece mamül malları değil, ulaştırma, konut (kira), eğitim ve sağlık gibi hizmetleri kapsadığını da hatırlatalım.
Yurt içi üretici fiyat endeksi ise (ÜFE-Yİ, bundan sonra kısaca ÜFE diye yazacağız) Türkiye’de üretilen ve Türkiye’de satışa konu olan ürünlerin üretici fiyatlarından, yani fabrika çıkışında üreticinin eline geçen fiyatlardan hesaplanıyor. Görüldüğü gibi TÜFE ve ÜFE’nin kapsadığı ürünler, bunların ağırlıkları ve fiyat tanımları önemli farklılıklar gösteriyor. Örneğin demir-çelik ürünleri ÜFE içinde önemli bir ağırlığa sahipken TÜFE’ye bir katkısı yok.
Bu farklılıklara karşın, TÜFE ve ÜFE’nin uzun dönemde birbirinden çok farklılaşması, yani iki değişken arasındaki makasın çok fazla açılmaması da bekleniyor. Çünkü, yine demir-çelik örneğini verirsek, demir-çelik fiyatlarındaki artış doğrudan TÜFE’ye önemli bir katkıda bulunmuyor, fakat demir-çelik fiyatlarının artması sonucu zamanla otomobil, dayanıklı tüketim malları gibi ürünlerin de fiyatları artıyor. Bu nedenle ÜFE’deki artışın, bir süre sonra TÜFE’de de artışa yol açması bekleniyor.
Bu kısa açıklamadan sonra son 21 yılda Türkiye’de TÜFE ve ÜFE’nin nasıl değiştiğine bakalım. Şekil 1’de görüldüğü gibi TÜFE veya ÜFE’deki artış olarak tanımlanan enflasyonun 20 yıl aradan sonra tekrar 2001 krizindeki düzeye yaklaştığı görülüyor.
ÜFE ve TÜFE’deki artış oranlarında bazı dönemler hariç çok ciddi bir farklılık yok. Sadece ÜFE’deki dalgalanma TÜFE’den daha fazla, çünkü TÜFE fiyatları daha istikrarlı olan hizmetleri de kapsıyor.
ÜFE-TÜFE arasındaki farkın açıldığı üç dönem var: 2001 krizi, 2018 Rahip Bronson krizi ve geçen ay en belirgin şekilde yaşadığımız 2021 kur krizi. Bu üç dönemde de ÜFE-TÜFE makasının açılması ile döviz kurundaki artış arasında yakın bir ilişki var (bkz Şekil 2). Döviz kurundaki artış ÜFE-TÜFE makasının açılmasına yol açıyor, çünkü ÜFE’yi oluşturan sınai ürünlerin imalatı için (hizmet sektörlerine göre daha çok) ithal girdi kullanılıyor, bu da maliyet artışı yoluyla fiyatların artmasına yol açıyor. Döviz kurundaki artışın bu etkisinin 2021 krizinde daha az olduğunu, daha doğrusu tüm etkisinin henüz yaşanmadığını da vurgulamamız gerekli. Dünya genelinde hammadde ve enerji fiyatlarındaki artış ile kredi genişlemesi de ÜFE artışında önemli bir etken. Bu nedenle ÜFE’deki artışın (döviz kurundaki artış durdurulabilse bile) yakın gelecekte yüksek düzeyde kalacağını, bunun da TÜFE üzerinde olumsuz etkide bulunacağını söyleyebiliriz.
Peki enflasyon artarken ücretlere ne oluyor? Bilindiği gibi Türkiye’de ücretli çalışanların önemli bir kısmı asgari ücret kazanıyor, diğer ücretler de büyük ölçüde asgari ücrete bağlı değişiyor. Asgari ücret (2016’dan beri) yılda bir kez, yıl başında belirleniyor. Fiyatlar ise sürekli artma eğiliminde olduğu için, reel asgari ücret, yani asgari ücret ile alınabilecek ürün sepeti yıl içerisinde sürekli küçülüyor.
Reel ücreti hesaplamak için genellikle TÜFE kullanılıyor. Şekil 3’de 2017-2021 dönemi için aylık bazda reel asgari ücret verileri yer alıyor.[1] Kırmızı yatay çizgiler ilgili yılın ortalama reel ücreti. Reel ücret hesaplamasında Ocak 2021 fiyatları kullanıldı (2021 Ocak TÜFE = 1). Asgari ücret geçen yılın enflasyon oranından daha fazla artsa bile, reel olarak düşebilir: örneğin 2017 yılı sonunda yıllık TÜFE artış oranı yüzde12’ydi. 2018 Ocak ayında asgari ücret yüzde14,2 artırıldı. Bu artışa karşın Şekil 3’de görüldüğü gibi 2018’de ortalama asgari ücret 2017’deki asgari ücretten daha düşüktü, çünkü 2018’de TÜFE daha hızlı arttı.
2022’de reel asgari ücrete ne olacak? Bu 2022’de fiyatların ne zaman ve hangi oranda artacağına bağlı. Örneğin TÜFE her ay yüzde 3.2 artarsa, yıl sonunda toplam yüzde 50 artmış olacak. Bu durumda yıllık ortalama reel ücrette bir değişiklik olmayacak. Fakat TÜFE ilk üç ay yüzde15, yüzde 10 ve yüzde 8.5, kalan dokuz ayda ise yüzde 1 artarsa, yıl sonunda toplam artış yine %50 olacak, fakat bu durumda 2022 ortalama reel ücreti 2021’e göre yüzde 12 düşecek.
Döviz kurunda ve hammadde fiyatlarında sert bir düşüş yaşanmadıkça, 2022’nin ilk aylarında fiyatların hızla bir şekilde artmaya devam edeceği, bunun sonucu olarak reel asgari ücretin hızla aşınacağı açık. Yıl başında yapılan zamlar da zaten bu sürecin habercisi oldu. Örneğin yılbaşında sadece elektrik ve doğal gaza yapılan zam, doğrudan TÜFE’de %1.8’lik bir atışa yol açacak. Elektrik ve doğal gaz kullanan firmaların kendi ürünlerine yapacakları zamlar da zamanla buna eklenecek. Bunlara ek olarak, hızlı büyüme gerekçesiyle kredi genişlemesine gidilmesi ve kamu taahhütleri sonucu artan harcamalar da enflasyonist baskıya yol açıyor. Sonuç olarak enflasyon oranında 2000’lere dönüyoruz.
Burada reel asgari ücreti hesaplamak için TÜFE’yi kullandık, fakat ÜFE de hem TÜFE’nin “öncü” göstergesi olarak, hem de “işverene maliyeti” (“reel product wage”) ölçme amacıyla reel ücreti hesaplamak için kullanılabilir.[2]
Şekil 4’de ÜFE’ye göre hesaplanan aylık reel asgari ücret verileri yer alıyor (2021 Ocak ÜFE = 1). ÜFE temelli reel asgari ücret ücretliler açısından çok olumsuz bir tablo sergiliyor. Bu verilere göre: ortalama yıllık reel asgari son dört yıldır 2017 düzeyine gelemedi, 2021 yılında reel asgari ücrette çok ciddi bir düşüş yaşandı, ve yüzde 50 nominal artışa karşın, 2022 Ocak ayındaki reel asgari ücret 2021 ortalamasının altında kaldı. Yıl içinde yaşanacak kayıplarla 2022 reel ücreti, 2021 reel ücretinin çok altında olacak.
Sabit gelirliler için geçerli olan fiyatlar hangileri? Fiyatların TÜFE’ya yakın olduğunu düşünüyorsak Şekil 3, ÜFE’ye yakın olduğunu düşünüyorsak da Şekil 4’e yakın bir gerçekle karşı karşıyayız. Yukarıda belirtilen nedenlerle her iki durumda da önümüzdeki aylarda fiyat artış oranının yüksek kalacağını ve reel ücretlerin hızla aşınacağını söylemek mümkün.
Enflasyon, genel fiyat düzeyindeki artışı tanımlıyor. Enflasyonun nedeni her zaman ekonomideki dengesizlikler, ve enflasyonun sonucu olarak kaynaklar toplumun bir kesiminden diğerine akıyor. Bir başka deyişle, enflasyonun bedelini mutlaka birileri ödüyor. Bedel ödeyenler de ücretler sabit, enflasyon serbest olduğu için hemen her zaman toplumun en yoksul kesimleri ve sabit gelirliler oluyor. Bu nedenle sabit gelirlileri enflasyona ezdirmemek için öncelikle enflasyona yol açmamak gerekli.
[1] Şekil 3 ve 4’de 2022 Ocak ayı TÜFE ve ÜFE artış oranının yüzde 5 olacağı varsayıldı.
[2] ÜFE ile hesaplanan reel ücret, firmalar açısından kendi fiyatlarına göre işgücü maliyetinin ne kadar arttığını gösteriyor. Şekil 4’e göre 2017’den itibaren bu anlamda reel işgücü maliyeti düştü. 2022’de asgari ücretten gelir vergisi alınmaması bu düşüşü daha da artırdı.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…