İstanbul’a kar yağdı ve Türkiye ikiye bölündü. Ama olan İstanbulluya oldu. Zira olağandışı kar yağışına karşı belediye de hükümet de yetersiz kaldı. Kar mağduru vatandaşların görüntüleri üstüne bir de Ekrem İmamoğlu’nun yediği balık gelince ortalık karıştı. Tam bu tartışmaların ortasında, içine düştüğümüz kar bir yana, Türkiye korkunç bir algı savaşının ortasında buldu kendini. Biz de, İstanbul Ekonomi Araştırma olarak bu algı savaşının toplumdaki izdüşümünü sorguladık ve 25 Ocak 2022 Salı günü İstanbul çapında 800 kişilik bir anket yaptık. Katılımcıların sadece yüzde 28’i, belediye, hükümet, devlet ayırmadan, yetkilileri başarılı veya çok başarılı buldu. Başka bir soruda İBB’yi başarılı bulanların oranı ise yüzde 7’de kaldı.
Kar yağışının başlamasıyla beraber iktidara yakın medya kuruluşları ve sosyal medya hesapları İstanbul’dan mağduriyet haberleri yağdırmaya başladı. Ancak bunu yaparken TEM ve Kuzey Marmara otoyolu gibi İBB sorumluluğu dışındaki yollarda olanları veya bakanlar Atatürk havalimanına iniş yaparken İstanbul Havalimanındaki durumu aktarmayı unuttular. Bütün bunların üzerine İmamoğlu ve ekibinin anlaşılması güç akşam yemeği hatası ve onun daha da hatalı iletişimi konuyu bambaşka yerlere taşıdı. Yaptığımız anket çalışmasında kimin algısının daha başarılı olduğunu da sorduk. Zira, iktidar tarafının yürüttüğü çalışmaya muhalefet taraftarları benzer şekilde karşılık verdi. Burada İmamoğlu’nun hakkını vermek lazım. Yaptığı açıklamalarda yetki alanı gözetmeden işimize bakıyoruz, bu tartışmanın parçası olmayacağız dedi. Aşağıdaki iki grafik, “başarısızlık algısı yaratılması” konusunda daha mağdur olanın muhalefet olduğunu gösteriyor. Bu grafikler bir yandan hükümetin propaganda aracının etkisini kaybettirdiğini de gösterirken diğer yandan bu algı çabalarının kimseye yaramadığını gösteriyor.
Geçen hafta yağan karın bize esas sorgulatması gereken konu ise yurttaş olarak haklarımızın neye indirgendiği. Zira belediyeler, hükümet ve devlet kara saplanırken bunun sonucunu bizler çektik ve kutuplaşma ortamının sığ tartışmalarında hesap sorma hakkımız artık yok. Aşağıda biraz da bu konuyu tartışalım.
“İskandinavya” deyince aklınıza ne geliyor? Mimari, teknoloji, bembeyaz insanlar, eşitlikçilik, depresyon, zenginlik, IKEA, sanat, bisiklet, soğuk? İskandinavya hakkında bir şeyler okumuş, izlemiş, dinlemiş olanların aklına bunlardan herhangi biri gelecektir. Ancak, yerinde görmedikçe akla gelenler hep biraz havada kalır.
Bir İskandinav ülkesine yerleştiğinizde üç şey büyük önem kazanır: bisiklete binmek, soğuktan korunmak ve kamuya güven. Öncelikle bisiklet trafiğini öğrenmek zorunda kalırsınız ki işinize gücünüze rahatça gidin. Giderken hastalanmamak için soğukla mücadele etmeniz gerekir. Hava kaç derece olursa olsun, yerli nüfus size “o kadar da soğuk değil” diyecektir. İskandinavya’da bu laf, bizdeki “beterin beteri var” gibi yaygın bir söyleyiştir. Sağ kalmanız ve ulaşımınızı sağladınız. Son olarak, size kamuya güvenmek zorunda olduğunuz anlatılır. İskandinavyalılara göre onların kamu görevlileri, dünyanın başka yerlerindeki gibi kendi çıkarına hizmet etmez. Yalnızca topluma hizmet eder. Bunun sorgulanmasını pek sevmezler, öylece kabul etmeniz beklenir.
Kamuya güveni sorgulamamanız karşılığında, mesela bisikletinizle bir gece vakti evinize dönerken yolların buzlanmayacağı ve kaza tehlikesi yaşamayacağınız size garanti edilir. Eğer dondurucu soğukta dışarıda kalırsanız, size yardım edileceğini ve bir yerde barındırılacağınızı önceden bilirsiniz, sonradan duacı olmazsınız. Elbette tüm bunlar, övgü, beğeni, oy için değil, kamuya güvenin asla sorgulanmaması içindir. Bir İskandinav devleti arkadaşınız, dostunuz olmaz ama siz neredeyseniz her zaman oradadır. İşinize gelirse, bu koşulda yaşarsınız.
İskandinavya’nın kültürel bir parçası olan İzlanda’dan yola çıkan soğuk hava dalgası, bölgede turizmiyle meşhur Türkiyemize uğradı. Antalya’da bile 30 yıl sonra kar yağdırarak ziyaretini geniş tutan soğuk hava dalgası, zaten dünden hazır olan İstanbul’u birbirine kattı. Siyasi kutuplar arasında yeni bir soğuk savaş cephesine dönüşürken, tüm savaşlar gibi kazananı olmadı. Kaybeden vatandaş oldu, Türkiye oldu.
Hem şehir içinde kara saplanan vatandaşlar hem de yetkililerin aradan çekilmesiyle doğayla başbaşa kalan vatandaşlar geçen hafta itibariyle mağdurdular. Geçen yaz yine yetkilelerin aradan çekilmesiyle güneyde yaşayan vatandaşlar alevlerle başbaşa kalmışlardı. Bütün bunlar Türkiye’de sorumsuzluk halinin giderek hakim olduğu bir iklimi oluşturuyor.
2024’ü geride bırakmak üzereyiz. 2025’e girerken ekonomimiz ne durumda? Doğru yolda mıyız? Kısa bir değerlendirme…
“Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde” diye başlayan bir cümleye hazır…
Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere dördüncü toplantısını…
Balıkesir'de Karesi ilçesinde patlayıcı üretilen fabrikada 24 Aralık'ta patlama ve çökme meydana geldi. Patlama sonucunda…
Baştan söyleyeyim: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ona bu Cuma namazını Emevî Camiinde kıldırma yarışındaki meslektaşlarımızı hayal…
Orta Doğu, güvenlik, ekonomik, kültürel, tarihi ve insanlık ilişkilerimiz açılarından dış politikamızın yaşamsal alanlarından birini…