Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir programda bana yöneltilen sorulardan biri şuydu ve bence oldukça da mühimdi: 2023 seçimlerinin sonucunu belirleyecek ve belki de Türkiye’deki kutuplaşmış siyasi tabloyu değiştirecek olan kilit seçmen kim?
2023 seçimlerinin belirleyicisi, geçmişte iktidar partisine oy vermiş ama bir süredir iktidar bloğundan ayrışmakta olan seçmenin nihai kararı olacak.
Çeşitli sebeplerle ama başta ekonomik memnuniyetsizliklerden ötürü, yavaş ama belirgin biçimde AKP’den uzaklaşmakta olan seçmen 2023 seçim sonuçlarını da tayin edecek.
Fakat anketler öyle gösteriyor ki bu seçmen grubu her ne kadar hatırı sayılır bir boyuta ulaşmış olsa da nihai karara ulaşmakta zorlanıyor.
Güncel anket sonuçları yüzde 10’u aşkın seçmen grubunun hala kararsız olduğunu gösteriyor. Büyük ölçüde AKP’den kopmuş bulunan bu kararsızlar grubu net olarak başka partilere yönelebilmiş görünmüyor.
Üç ihtimalli siyaset denklemi
Oysa neredeyse burun buruna giden ittifaklar yarışında seçimi tam da onların kararı belirleyecek. Bu yüzden, 2023 seçimlerinin kritik sorusu şu: Kararsızlar ne yapacak? Küskün ama kararsız kalarak kimseye oy vermeyecekler mi? Cesaret gösterip muhalefete şans mı verecekler? Yoksa, yönetimle ilgili olumsuz duygularını bastırarak eski partilerine, yani bilindik olanın konforuna, geri mi dönecekler?
Bu kararsızlık halini etkileyecek ekonomik değerlendirmeleri daha önce konuştuk: tek başına iktidara seçim kaybettirmese de en önemli etken. Fakat işin bir de duygusal tarafı var ki bazen objektif değerlendirmelerin önüne geçebiliyor.
Bir süredir ısrarla altını çizmeye çalıştığım bir nokta var. Muhalefetin, oyuna talip olduğu bu seçmen grubunun duygu durumunu çok iyi anlaması gerekiyor.
İktidar bloğundan kopup gelecek olan seçmen, arkasında bıraktığı partiden, onun liderinden ve onların temsil ettiği değerlerden tümüyle koparak geliyor olmayacak. “Gel-git”li duygularla, tereddütlerle geliyor olacak. Kendini ne kadar “gemileri yakmış” ve risk almış hissederse o kadar kaygılı ve geri dönüş eğiliminde olacak. Geçmiş kazanımlarını kaybetmekten, gittiği yerde kabul görmemekten, kendini eski adresindeki kadar rahat hissedememekten çekiniyor olacak. Ve de kimliğine, yaşam tarzına, hatta duygusal bağını tümüyle koparmadığı eski partisine ve liderine yönelik her türlü yergi, bu seçmende sanki bizzat kendi özüne ait bir parçanın yerildiği duygusunu yaratıp geri dönüşü tetikleyebilecektir.
İmamoğlu’nun başarısının bir sırrı da buydu
Evren Balta ile 2019 seçimlerindeki muhalefet söylemiyle ilgili yaptığımız çalışmada o süreçte muhalefetin başarısını etkileyen en önemli faktörlerden birinin tam da bu konuya verdikleri azami dikkat olduğunu vurgulamıştık. Ekrem İmamoğlu kampanyası özelinde incelediğimiz muhalefet söyleminin başarı sırlarından biri de ne AKP ne Erdoğan ne de rakip belediye başkan adayları hakkında olumsuz bir ifade kullanmadan rekabet etmekte yatıyordu. Muhalefet adaylarının mesajı, rakibin kötü olduğu değil, kendilerinin daha iyi olduğuydu. İktidar adaylarına göre daha enerjiktiler, daha çok çalışacaklardı, daha iyi fikirleri vardı. Oyu istenen seçmenin duygusal yükü ağır bir seçim yapması gerekmiyordu. Ötekini sevmeye devam ederken oyunu yine de bu tarafa verebilirdi.
Bu başarılı seçim stratejisinin ardında siyaset psikolojisinin bazı temel kavrayışları yatıyordu.
Değişim ürkütür
Pek çoğumuzun bildiği gibi değişim korkutucudur.
Bilindik olan, ne kadar olumsuzluk barındırırsa barındırsın bilinmeyene göre daha konforlu bir alternatif gibi gözükebilir. Özellikle daha kırılgan durumdaki seçmenlerde (yoksulluk sınırındaki seçmen, kadın seçmen, devlet yardımına bağımlı seçmen, ya da göçmenler gibi) bu “oy değiştirememe” haline daha da çok rastlanabilir.
Çünkü değişim umut verici olsa da risk içerir ve kaybetme lüksünüz azsa risk alacak gücü zor bulabilirsiniz. Bu duygu rasyonaliteyi perdeler. Aslında duygusal olan seçimlerinizi dahi akla uydurmaya çalışırsınız. Kriz zaten dış faktörlerden kaynaklıdır. Enflasyon her ülkede yükselmiş değil midir? Başkası krizi daha iyi mi çözecektir?
Böylece, bizi durduran aslında değişimin verdiği kaygıyken, ona mantıklı sebepler bulur kendimizi ikna ederiz. Neticede insan, mantığıyla çelişkide kalmamak ister.
İş muhalefete düşüyor
Bu yüzden iktidar partileri muhalefete göre avantajlıdır, çünkü bilindik olmanın konforunu sunarlar. Bilinmeyen ise her zaman duygusal olarak maliyetlidir.
İşte burada iş muhalefete düşmektedir. Bu maliyeti muhalefet düşürecektir.
Peki ama nasıl? Yapacağı çağrılarla, sunacağı berraklıkla, vereceği kapsayıcılık duygusu ve ilhamla. Öyle bir çağrı gelir ki, korku duvarları yıkılır. Korku değil cesaret belirleyici olur. Bizi frenleyen kaygıları anlayıp kapsayan ve aynı zamanda içimizdeki ileri gitmek isteyen parçayı harekete geçiren bir çağrıdır bu. Siyasette liderlik faktörü burada devreye girer.
İşte 2023 seçiminde iktidarın değişip değişmeyeceğini bu çağrıyı yapacak doğru muhalefet lideri ve ona duyduğu inançla, belki yıllar boyu tutunduğu güvenli dalı bırakıp ileri gitmeye cesaret edebilen seçmenler belirleyecek.