Siyaset dünyasının Davos’u sayılan Münih Güvenlik Konferansı bu yıl Türkiye’nin haber gündemine İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun bir panelde konuşmacı olması nedeniyle girdi. Gerçi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da oradaydı, önemli temaslarda bulundu; birazdan geleceğiz. Keza Konferans’ın “Öğrenilmiş Çaresizliği Aşmak” başlığının ne anlama geldiğine de birazdan değineceğiz. Ancak kamuoyunun ilgisini çeken konu, önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a rakip olabilecek isimler arasında sayılan İmamoğlu’nun dünya siyasetinin vitrinlerinden biri sayılan bu konferansta konuşmacı olmasıydı.
İmamoğlu’nun Münih’te konuştuğu panel “Demokratik Oyunbozucular: Şehirlerin Rolü” adını taşıyordu. Diğer panelistler Berlin Belediye Başkanı Franziska Giffey, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karacsony ve Varşova Belediye Başkanı Mayor Rafal Trzaskowski idi. Oturumu önümüzdeki yıldan itibaren Münih konferansının başına geçecek olan Alman diplomat Chrisoph Heusgen yönetiyordu. Giffey “oyunbozma” bahsine Berlin’in ilk kadın belediye başkanı (ve ev sahibi Almanya’dan bir isim) sıfatıyla dahil olmuştu; ama Covid olduğu için son anda yerine yardımcısını göndermişti. Diğer üç başkan ise kendi ülkelerindeki siyasi iktidara rağmen seçilmiş ve siyasi iktidara rağmen ayakta duran isimlerdi.
Bir anlamda “öğrenilmiş çaresizliğin” aşılmasını sağlamış siyasetçilerdi.
Münih Güvenlik Konferansı her yıl konusunu kendi geliştirdiği bir kavramla belirliyor. Covid-19 salgını Avrupa’yı sarmadan hemen önce, Şubat 2020’de yapılan son konferansta tartışılan kavram “Westlessness – Batısızlık” idi. Bu defa “Unlearning Helplessness”; ben “Öğrenilmiş Çaresizliği Aşmak” karşılığını bulabildim.
Öğrenilmiş çaresizlik kavramı psikolojide 1960’larda tanımlanmış bir depresyon türü olarak kabul ediliyor. Kavramı ortaya atan Martin Seligman’a göre, öğrenilmiş ve öğretilmiş “çaresizlik ve kaybetmişlik kültüründe, çevre tarafından bireylere neleri yapamayacakları o kadar güçlü bir biçimde aktarılır ki, bireyler içindeki başarma güçlerine, önlerindeki fırsatlara ve karşılaştıkları koşullara bakmaksızın, hiçbir denemede bulunmadan peşinen kaybetmeyi kabullenirler.”
Münih Konferansının Başkanı Wolfgang Ischinger, Avrupa’nın elindeki ciddi ekonomik güce rağmen küresel gelişmelerin şekillendirme inancını yitirmesini buna örnek olarak veriyor. Keza uluslararası planda kurum ve kurallar düzeninin etkisini yitirmesi ve güven kaybının da “çaresizliği” artırdığını söylüyor. Konferans koronavirüs salgını ardından özellikle batı toplumlarında artan “kolektif çaresizliğin” nasıl aşılacağına yoğunlaşmış.
“Dünya uçurumun eşiğinde mi?” gibi depresif sorular soruluyor.
Erdoğan’ın çabasıyla tekrarlatılan 23 Haziran 2019 İstanbul yerel seçiminde halkın açık farkla muhalefetteki CHP’nin adayı İmamoğlu’nu seçmesi, dışarıda öğrenilmiş, ya da öğretilmiş çaresizliğin demokratik yöntemlerle alışması örneklerinden biri olarak görülüyor.
İmamoğlu panelde sözlerine İstanbul’un Varşova ve Budapeşte ile aynı kaderi paylaştığını söyleyerek başlamış. Ara sıra notlarına göz atarak İngilizce konuşmuş. İngilizcesi önceye göre daha iyi. Turgut Özal’ın İngilizcesinin daha az aksanlısı. Ardından hemen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a dokunduruyor: “Erdoğan İstanbul’a âşık olduğunu söylüyor. Ama bunun nasıl bir aşk olduğunu anlamıyorum”. Ama Erdoğan hükümetinden destek alamadığının, tersine engellendiğinin ayrıntılarına konuşmasında girmemiş; “Gözler üzerimizde” diyor. Yine de iddialı: “Türkiye’nin en demokratik belediye başkanı olacağını söylemiştim” demiş, şimdiki hedefim Avrupa’nın en demokratik belediye başkanı olmak”. Diğer panelistler gülümsüyor.
Münih’teki Türk gençleriyle buluşmasındaki mesaj da aynı: İstanbul, onun dışına çıkıp cumhurbaşkanı aday adaylığını çağrıştıracak bir ifade yok.
Oysa Almanlar, Avrupalılar ondan başka şeyler duymak istiyor gibi. Sorular çoğunlukla Ukrayna.
İmamoğlu’na çokça Ukrayna sorulmuş, o da garantili tarafta durmuş, aynı klişe yanıtı vermiş: Türkiye barıştan yana. Arabuluculuğa hazırız, İstanbul’a bekleriz.
Bir de Montrö vurgusu var. O önemli. Çünkü Rusya Montrö’nün bozulmamasını istiyor; hatta Kanal İstanbul projesinin Montrö’yü delmesine karşı olduklarını açıkça söylüyorlar. ABD ise öteden beri Montrö’den rahatsız.
Bir önceki gün 17 Şubat’ta Brüksel’de NATO Savunma Bakanları toplantısında Montrö’nün aynen korunmasının herkesin yararına olduğunu söyleyen Milli Savunma Bakanı Akar, Münih’te de aynı mesajı verdi.
Acaba İmamoğlu ve Akar, Konferansın yapıldığı Bayerische Hof otelinde, ya da başka bir yerde görüşmüşler miydi?
Sordum, görüşmemişler.
Ama İmamoğlu’na özellikle Alman siyasetçiler, Sosyal Demokrat SPD, Hristiyan Demokrat CDU ve Yeşillerden ilgi göstermiş. Alman Tarım Bakanı Cem Özdemir dahil. Keza BM ve AB yetkilileriyle de görüşmeleri olmuş.
Bir ayrıntı: İmamoğlu’nu Münih havaalanında Başkonsolos Mehmet Günay karşılamış, olması gerektiği gibi. Belki İstanbul’da düzenlenen resmi etkinliklere de dahil edilir bir gün.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 23 Kasım’daki basın toplantısında Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te başlayacak ikinci…
İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…