Ekonomi

Yeni vergi indirimleri: Ava giderken avlanmak

Hayat pahalılığı arttıkça KDV indirimi türünden önlemler geliyor. Onu yükselten nedenler ortadan kaldırmadıkça vergi indirimi ile enflasyon düşürülemez.

Hafta başında bazı temel mallardan alınan KDV oranının yüzde 18’den yüzde 8’e indirileceği açıklandı. Şubat ortasında da başka mal ve hizmetler için benzer bir uygulamaya gidilmişti. Hayat pahalılığı giderek artınca bu tip önlemler peşi sıra geliyor. Peki, enflasyonu vergi indirerek düşürmek mümkün mü? Daha doğru soru şu olacak: Enflasyonu yükselten nedenler ortadan kaldırılmadıkça KDV indirimleri ile enflasyon düşürülebilir mi?

Kolay bir soru. Dolayısıyla yanıtı da açık: Kısaca ‘hayır’.

KDV tüm mal ve hizmetlerde düşürülseydi?

Gelin çok basit bir analiz yapalım. Her malın ve hizmetin KDV’sinin aynı oranda düşürüldüğünü düşünelim. Her malın ve hizmetin KDV’si aynı değil. Olsun; yüzde 9,26 oranında genel bir KDV indirimi yapılsın (yüzde 18’den yüzde 8’e düşürülünce indirim oranı bu kadar oluyor). Bu indirim Eylül 2021’in başında yapılmış olsun. Tüm mal ve hizmet üretenler birebir bu indirimi fiyatlarına yansıtsınlar.

Öte yandan Eylül ayından itibaren her mal ve hizmetin fiyatını belirleyen diğer unsurlar –kur, işçilik, KDV hariç enerji, yabancı para cinsinden ithal girdi fiyatları, kâr oranları ve benzerleri- değişmeden kalsın. Vergi indi diye, kur ya da ücretler değişmeyeceğine göre bir gariplik yok bu varsayımda. Bu durumda Eylül 2021’den itibaren yıllık enflasyon oranı daha düşük gerçekleşecek(ti).

KDV indirimli enflasyonu ve indirimsiz enflasyonu Grafik 1’de gösteriyorum. Tarihsel gelişimi daha iyi göstermek için grafiği Ocak 2018’den başlatıyorum. Mart rakamı belli değil, ancak KDV indirimsiz yüzde 65 olarak alabilirim; öyle yaptım.

Grafik 1. Tüketici enflasyonu: Ocak 2018-Mart 2022 (% yıllık, Mart tahmin: Kesikli çizgiler

Sadece bir aylık enflasyon düşüşü olacaktı

Dikkat ederseniz, genel bir KDV indirimi önce yıllık enflasyonu aşağıya çekiyor, sonra yıllık enflasyon KDV indirimi olmadığı durumdaki seyrine paralel bir seyir izliyor. Grafikteki yıllık enflasyon. Yani her ayın tüketici fiyat endeksi bir önceki yılın aynı ayının tüketici fiyat endeksine kıyasla ne kadar arttığını gösteriyor.

Bir önceki aya kıyasla enflasyon ne oldu diye baksaydım –aylık enflasyonları çizdirseydim- tek bir ayda enflasyon eksi değer alacaktı, sonraki aylar bir şey değişmeyecekti. Şöyle: Eylül’de gerçekleşen aylık tüketici enflasyonu yüzde 1,25 idi. KDV indirimleri ile -yüzde 7,3 olacaktı. Sonraki aylık enflasyonlar ise indirimden önce ne düzeyde ise o düzeyde kalacaklardı.

KDV indirimlerinin bütçeye etkisi

KDV indirimleri bütçeye bir yük. Elbette temel bir malı ucuzlatmak için KDV oranını düşürebilirsiniz. Azalan vergi gelirlerini telafi etmek için başka bir malın, mesela lüks bir tüketim malının KDV’sini yükseltebilirsiniz. Sonuçta bu bir siyasi tercih.

Ama şu gerçekten kaçış yok: Hayat pahalılığı ile sadece vergi oranlarını indirerek mücadele edemezsiniz. Enflasyon yükseliyorken sürekli vergi oranı indirimi, eninde sonunda bütçeyi bozmaya başlar. Bu da daha fazla borçlanma, daha fazla faiz ödemesi, daha az faiz dışı harcama –mesela daha az sosyal yardım- anlamına gelir.

4-Y politikası

Nereden geldik buraya? Eylül 2021’den başlayarak Merkez Bankası (TCMB) politika faizini beş puan düşürdü. Son indirimin yapıldığı 17 Aralık’tan itibaren politika faizi yüzde 14’te kaldı. Böylelikle 4-Y politikası devreye girdi: Yüksek faiz-Yüksek kur-Yüksek risk- Yüksek enflasyon.

Sıra rakamlarda: Ocak 5-yıl vadeli Hazine tahvil faizi: yüzde 25 (Eylül ortalaması: yüzde 18) Ocak ortalama dolar kuru: 13,5 (Eylül ortalaması: 8,5). Ocak ortalama risk (CDS) primi: 554 (Eylül ortalaması: 378,5). Ocak enflasyonu: yüzde 49 (Eylül: yüzde 19,6).

Dikkat ederseniz Ocak ayı rakamlarını Eylül ayı ile karşılaştırdım. Rusya-Ukrayna savaşının etkisi yok bu verilerde. Üstelik Eylül 2021 yerine 2021 yılının Ocak ya da Şubat aylarını da alabilirdim. O ayların önemi ne? Bir önceki TCMB Başkanı’nın görevden alınmadığı ve TCMB’nin enflasyonla mücadele etmeye çalıştığı aylar.

Öyle yapsaydım, 4-Y politikası daha da çarpıcı biçimde ortaya çıkardı. Gerek yok. Durum yeteri kadar açık. Ama bir rakam daha vermeden olmaz. Hazine yaklaşık bir hafta önce uluslararası piyasalarda dolar cinsinden yüzde 8,6 faiz ile borçlandı. Çok yüksek bir maliyet bu.

Niyet iyiydi ama…

4-Y ile sonlanan macera aslında iyi niyetle başlamıştı. Cari açığı cari fazlaya dönüştürecektik. Bunu da paramızı rekabetçi bir düzeyde tutarak (paramızın değerini düşürerek-kuru yükselterek) yapacaktık. Böylelikle sanayimiz bir yandan daha çok ihracata yönelecekti diğer yandan ithal ettiğimiz malların bir kısmı yurtiçinde üretilecekti.

Süreç içinde döviz gelirimizi artıran bir yapısal dönüşüm olacaktı. Aynı dönemde yabancılar açısından ucuzlayacağı için konaklama ve benzeri hizmetlerimiz, daha çok turist çekecektik. Turizm gelirimiz yükselecekti. Döviz kazancımız artacaktı.

Arada biraz enflasyon yükselebilirdi. Ama olsundu o kadar. Sonuçta bu yapısal dönüşüm ile dış borçlanmamız azalacaktı. Kaldı ki bir süre sonra döviz kuru sakinleşir ve enflasyon da düşerdi. Elbette bir de şu var: Yapısal reform yapmak zahmetine katlanmadan paramızın değerini düşürerek yapısal dönüşüm gerçekleştirmiş oluyorduk.

Kazananlar, kaybedenler

Sonuçta şu duruma geldik. Kredi kullanan şirketler mutlu: Enflasyonun altında bir faiz ile borçlanıyorlar. Oysa sattıkları mal ve hizmetlerin fiyatı –üç aşağı beş yukarı- enflasyon kadar yükseliyor. Bankalar mutlu: yüzde 14-yüzde 17 ile borçlanıp yüzde 30’a varan faizler ile kredi açıyorlar; bayağı kâr ediyorlar.

Almadan vermek, Allah’a mahsus olduğuna göre en az bir kesimin bu işten zarar etmesi lazım. Olan tasarruf sahibine ve Hazine’ye oluyor. Kur korumalı mevduat sistemi dışında kalanların mevduat olarak tuttukları tasarrufları, enflasyon karşısında eriyor. Kur korumalı mevduat sistemine katılanların ise tasarruflarının enflasyon karşısında erimemesi için kurdaki artışın yıllık enflasyon oranı ile yüzde 17 arasındaki faizden fazla artması gerekiyor. Öyle olursa da bu durumda Hazine kaybediyor.

Cari açığı artırmak

Ama durun bir dakika. Cari açık yatırımlar ile tasarruflar arasındaki farka eşit değil miydi? Bizim yatırım/GSYH oranımız son on yılda ortalamada gelişmekte olan ülkelerin yaklaşık 4 puan altında seyretmiyor muydu? Oysa tasarruf oranımız yine gelişmekte olan ülkelerin yaklaşık 8,5 puan altında değil miydi? Yani ortalamanın altındaki bu yatırımları finanse etmek için tasarruflarımız yetmiyor, önemli düzeyde cari açık veriyor ve biz yabancıların tasarruflarına –yani dış borçlanmaya- muhtaç kalmıyor muyduk?

Peki, şimdi ne oldu? Cari açığı cari fazlaya çevirmek için girdiğimiz bu yolda “Yüksek faiz-Yüksek kur-Yüksek Risk-Yüksek enflasyona” yol açtık. Artan hayat pahalılığına karşı KDV indirimleri ile enflasyonu sadece bir kezlik düşüren, sonra kaldığı yerden devam ettiren, bütçeyi bozma potansiyeli olan bir uygulamaya gittik. Yurtiçi özel tasarrufları cezalandırdık. Kamu tasarruflarını (bütçeyi bozarak) azalttık. Yani cari açığı artırdık.

Ava giderken avlandık.

Fatih Özatay

Prof. Dr. TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi

Recent Posts

Tunceli ve Ovacık Belediyelerine kayyum, muhalefet ayakta

İçişleri Bakanlığı'nın tartışmalı bir kararla Tunceli ve Ovacık belediye başkanlarını görevden alarak yerlerine kayyum ataması,…

17 saat ago

Yargı reformu için tek hedef: Tek celse yargılama hem âdil hem kolay

Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…

2 gün ago

Netanyahu ve Gallant’a Uluslararası Ceza Mahkemesi’nden tutuklama emri

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu davası, siyasete yargı baskısı ve CHP’nin durum

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…

2 gün ago

MHP’lilere dair kaçakçılık zannını Bahçeli’ye Erdoğan mı söyledi?

Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…

2 gün ago

Ankara’da 500 madenci özelleştirmeye karşı kendini madene kapattı

Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…

3 gün ago