Fransa’da 24 Nisan’da yapılan ikinci tur seçimleri yüzde 58,8 ile kazanan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron koltuğunu korudu. Fakat bu seçimlerin en ilgi çeken yanı Macron’un yeniden seçim kazanmasından ziyade, aşırı sağ görüşlü Ulusal Cephe partisi lideri Marine Le Pen’in oylarını yüzde 41,2’ye yükseltmesi ve sahip olduğu uç görüşleri ana-akım siyasete entegre etmesi oldu. 2017 seçimlerini Macron’dan 30 puan daha geride tamamlayan Le Pen 2022 seçimlerini yalnızca 16 puan farkla kaybetti. Bu anlamda Fransız seçimleri sağ popülizmin ölmek şöyle dursun yükselmeye devam ettiğini ve popülistlerle rekabet etmek durumunda olan merkez partilerin popülist seçmeni iyi anlamaya mecbur olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Fransa seçimlerinde bu anlamda dikkat çeken birkaç noktayı şöyle sıralayabiliriz.
Ukrayna savaşı çıktığında Vladimir Putin’le maddi-manevi yakınlığı bulunan Le Pen’in bu durumdan olumsuz etkileneceğini düşünenler olmuştu. Oysaki Le Pen’in seçim öncesi bilakis yükselen trendi gösterdi ki Putin’le yakınlığı Le Pen’i yıpratmadı. Tıpkı Macaristan’da olduğu gibi Fransa’da da seçmen oy verirken kendi net çıkarlarını gözetti, Ukrayna savaşını da bu perspektiften değerlendirdi. Bu sebeple seçim tercihlerinde net bir Rusya veya Putin karşıtlığı görülmedi ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban gibi Le Pen de Putin’le yakınlığından ötürü puan kaybetmedi.
Öte yandan Putin karşıtlığı da Macron’a oy kazandırmadı. Savaşın başındaki haftalarda Macron’un “kriz çözücü” rolüyle öne çıkması ona puan getirir gibi olmuşsa da bu etki kısa süre sonra söndü ve seçmen liderinden iç siyasete dönmesini ve Fransa’nın sorunlarına odaklanmasını talep etti. Avrupalılık, Avrupa değerleri, Avrupa Birliği kavramları seçmende kuvvetli bir karşılık bulmadı ve seçmen kendi pratik sorunlarını gündeme taşıyan liderlere daha fazla ilgi gösterdi.
Göçmen konusuna gelince, (Türkiye hariç) neredeyse tüm dünyada olduğu gibi Fransa’da da sağ partiler göçmen karşıtı bir pozisyon aldığından ve Fransa seçimlerinin son turu merkez ve sağ arasında geçtiğinden, göçmen konusu seçim gündeminden düşmedi. Her ne kadar çizgisini ılımlaştırmış ve partisine “detoks” uygulayarak aşırı ırkçıları uzaklaştırmış olsa da Le Pen göçmen konusunu politize etmeye devam etti ve göçmenlerle ilgili kararları referanduma bağlayacağını ilan etti. Bu baskı Macron’u da göçmen konusunda biraz daha sert bir tutum almaya itti. Fakat seçimlerin bir numaralı konusu bu da olmadı.
2022 Fransa seçimlerinin odak konusu ekonomik sorunlar oldu. İstatistiklere göre Fransız seçmenin yüzde 59’u hayat pahalılığı ve azalan alım gücünün en önemli mesele olduğunu belirtiyordu. Son 30 yılın en yüksek enflasyonunu yaşayan Fransa’da bu elbette anlaşılır bir durumdu ve şüphesiz Le Pen için bir avantaj yarattı.
Rasyonel bir kararla kültür ve milliyetçilik gibi konularda partisinin “sesini kısan” Le Pen, hayat pahalılığını, özellikle elektrik, gıda ve benzin fiyatlarındaki artışı gündeme taşıdı ve özellikle dar gelirli seçmenden puan kazandı. Satış vergisini kaldıracağını ve 30 yaş altındakilerden gelir vergisi almayacağını vaad etti. Kendini bir köşede unutulmuş hisseden yoksul Fransızın sesi olacağını söyledi ve seçilirse yalnız maddi kaynakları değil, “onuru” da geri dağıtacağını, yani dar gelirli seçmene hakkettiği saygınlığı vereceğini, elitler siyasetine son vereceğini iddia etti. Böylece, Macron’un kibirli ve zengin-dostu bir şahsiyete sahip olduğuyla ilgili zaten varolan algıyı güçlendirmeye çalıştı. Nihayet bu tipik popülist söylemini “Macron mu Fransa mı?” diye sloganlaştırdı. Bu kampanya sayesinde, seçimi kazanamasa da, Le Pen partisinin oy oranını çok yukarılara taşıdı.
Le Pen’in ekonomik krizi gündeme taşımasıyla Macron da liberal politikalarında geri adım attı ve popülistlerle rekabet edebilmenin onlardan bazı dersler almayı gerektirdiğini anlayarak bazı manevralar yaptı. Örneğin daha önce emeklilik yaşını ileri atacağını söylerken, bu kez bu konuyu referanduma sunacağını söyledi, çok tepki alan vergi artışından vazgeçti, asgari ücreti artırdı.
Macron’un Ocak ayında açıkladığı büyüme rakamları da işlerin daha da iyiye gideceğinin sinyallerini veriyordu. 2021’i son 50 yılın en yüksek büyüme oranıyla (yüzde 7) tamamladığını ve işsizliğin yüzde 7,5’e düştüğünü ilan eden Macron seçim arifesinde ekonomi konusunda yeniden mevzi kazanmıştı. Evet hayat pahalanmıştı ama alım gücü hızla yükseliyordu. Bu verilerle Macron kararsız seçmene sabretmesini, yakında işlerin düzeleceği mesajını veriyordu.
Seçimlerden önceki kamuoyu araştırmaları seçmenin yüzde 54’ünün Macron’u onaylamadığını gösteriyordu. Bazı seçim bölgelerinde protesto oyları yüzde 70’leri buluyordu ama kendini iki kötüden birini seçmek durumunda hisseden seçmen ikinci turda iktidarın devamından yana oy kullandı.
Özetleyecek olursak, Fransa seçimleri radikal sağın ana akım siyaset içinde bugün artık normalleştiğini¸ yani kabul gördüğünü gösteriyor. Bu durumu sağa karşı mevzi kaybetmek olarak görenlerin sayısı haklı olarak yüksek. Öbür yandan, bu süreçte sağın da ister istemez bir ılımlaşma ve detoks sürecinden geçtiğini görüyoruz. Tablo Türkiye’ye yabancı değil.
İkincisiyse, ekonominin seçimler üzerindeki belirleyiciliği… Pandemi sonrası tüm dünyada hayat pahalılığının seçimlerin ana gündem maddesi olduğunu söyleyebiliriz. Bugün siyaseti soyut, ideolojik, entelektüel tartışmalardan çok pratik çıkarlar belirliyor.
Bu sebeple, ekonomik krizler muhalefet partilerini güçlendirebiliyor. Ama bunun bir sınırı var. Ekonomisini toparlama sinyalleri veren iktidar partileri, iktidarın devamını “istikrar” olarak sunarak, krize rağmen seçimlerden galip çıkabiliyor. Toparlayamayanlar ve sıkı muhalefetle karşılaşanlar içinse yeniden seçim kazanmak o kadar kolay olmayacak.
Şam Ravda Meydanı, 15 Aralık 2024, Türkiye’nin Şam Büyükelçiline 12 yıl aradan sonra, ay yıldızlı…
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…