Eylül-Aralık 2021 döneminde Merkez Bankası’nın (TCMB) yaptığı politika faizi indirimleri döviz kurunu sıçrattı. Ürkütücü boyutlara gelen kur artışını dizginlemek için kur korumalı mevduat sistemi (KKM) uygulamaya sokuldu. Bir yandan bütçeye önemli yük getirebilecek (ilk verilere göre getirdi de) bir sistem oluşturuldu diğer yandan da toplam mevduatın daha yüksek bir oranının yabancı para cinsinden ya da yabancı paraya endeksli olmasına yol açılarak yabancı para cinsinden varlık/yükümlülük tutulması eğilimi (dolarlaşma) yaygınlaştırıldı. Bu sistem yoğun biçimde tartışıldığı için ayrıntısına girmiyorum.
Eylül başında 8,3 lira olan dolar kuru kısa sürede 14,7 liraya yükselince enflasyon da yükseldi. Enflasyonun azması ile nüfusun çok önemli bir kısmının satın alma gücü eridi. Mesela enflasyondan arındırılmış asgari ücretin Mart ayındaki değeri 2021 ve 2020’deki düzeyinin de altına indi.
Enflasyon azınca başka ‘önlemler’ devreye sokuldu. Birincisi, bazı mal ve hizmetlerin katma değer vergileri düşürüldü. Bütçeye ek yük getiren bu uygulama -o da fiyatlara tümüyle yansıtılması halinde- sadece bir aylık enflasyonu düşürecekti .
İkincisi, enflasyonla mücadele mangaları (timleri) oluşturuldu. Bu mangaların enflasyonla nasıl mücadele ettikleri ve de performansları meçhul. En azından benim bir bilgim yok.
Üçüncüsü, ‘sözel’ önlemlere de başvuruldu. Enflasyon tüm dünyanın sorunuydu; her yerde yükseliyordu. Bizde de yükselmişti… Ne vardı…
“Bunun neresi önlem?” diye sormayın lütfen; bilmiyorum. Çok dile getirildiği için “bir önlem herhalde ama yine anlamıyorum” şüphesi oluştu bende.
23 Nisan günü Merkez Bankası (TCMB) lira cinsinden ticari kredilere yüzde 10 oranında zorunlu karşılık uygulamasına başlayacağını duyurdu. KOBİ, esnaf ve ihracat kredileri ile tarımsal krediler bu uygulama dışında bırakıldı. Uygulamanın amacı “fiyat istikrarı temel amacı doğrultusunda finansal istikrarın desteklenmesi ve liralaşmanın teşvik edilmesi” olarak belirtildi.
TCMB duyurusunda başka önlemler de var. Mayıs sonu itibariyle yılbaşına göre kredi artışı yüzde 20’nin üzerinde olan bankalar bazı zorunlu karşılık yaptırımları ile karşı karşıya kalacaklar. Ayrıca, yabancı para mevduat hesaplarını bozup kur korumalı mevduata geçen gerçek kişi oranının belli bir düzeyin altında kalmasına bağlı olarak bankalar ek zorunlu karşılık tutmak zorunda kalacaklar.
Sonuçta TCMB’nin sıradan bir zorunlu karşılık oranı duyurusu bizi neden ilgilendirsin diye düşünebilir çoğu okuyucu. Teknik sayılabilecek bir düzenlemeyi buraya taşımamın elbette bir nedeni var. Ama önce konuya uzak olanlar için ‘zorunlu karşılık oranı’ hakkında kısaca bilgi vereyim.
Merkez bankaları bankaların bilançolarından seçilmiş kalemler için bu tür uygulamaya gidebilirler. Genellikle, bankaların topladıkları mevduatın hepsi ile kredi açmaları (ya da başka türlü bir finansal varlık edinmeleri) istenmez; mevduatın bir kısmının (oranının) merkez bankasında tutulması koşulu getirilir. Bu oran ne kadar yüksekse, bir bankanın her birim mevduatın krediye ya da o bankaya kâr elde etme olanağı sağlayan benzeri bir varlık türüne dönen kısmı o kadar az olacaktır.
Yapılan çalışmalar kürede yaşanan finansal krizlerin yaklaşık yarısından önce yüksek kredi artışı olduğuna işaret ediyor. Zorunlu karşılık oranının yükseltilmesi, yüksek kredi artışlarını törpüler. Ayrıca, zorunlu karşılık oranı uygulaması, beklenmedik mevduat çekilişlerine karşı bankacılık sistemini daha dirençli yapar.
Sözünü ettiğim duyuruda TCMB daha az kullanılan bir uygulamaya başlıyor. Bu defa bir bankanın açtığı lira cinsinden ticari kredi tutarının yüzde 10’u kadar zorunlu karşılık tutmasını şart koşuyor. Dolayısıyla banka yeni topladığı mevduat ile ticari kredi açmak yerine Hazine’nin borçlanmak için sattığı tahvillerden alırsa zorunlu karşılık ayırmak zorunda kalmayacak. Tüketici kredisi için de karşılık yok.
İlk amaç kredi bileşimi ile ilgili. 15 Nisan haftası verilerine göre ticari kredilerin yıllık artış oranı yüzde 50 civarında. Buna karşılık tüketici kredilerinin yıllık artış oranı yüzde 20 dolaylarında. Dolayısıyla, tüketici kredilerinin artış oranının biraz daha yükseltilmek istendiği anlaşılıyor. Unutmayalım; geniş bir halk kesiminin satın alma gücü enflasyona yenik düştü. Özel tüketim harcamaları GSYH’nin yaklaşık yüzde 56’sı. Gelir azalmasının özel tüketim harcamalarını ve dolayısıyla GSYH’yi olumsuz etkilemesi beklenir. Tüketici kredilerinin artış oranı (yüzde 20) enflasyonun çok altında. Bunun, özel tüketim harcamalarındaki kanamayı bir nebze da olsa azaltması isteniliyor.
Bütçe açığı giderek artıyor. Dolayısıyla, Hazine’nin borçlanma ihtiyacı da. Bu uygulama, toplanan mevduat ile ticari kredi açmanın maliyetini yükseltirken, Hazine tahvili satın almanın maliyetini değiştirmiyor. İkinci amaç da daha fazla Hazine tahvili almaya itmek bankaları.
Bir diğer amaç da herkesin odaklandığı TCMB’nin faizini artırmadan (bazı önemli) kredilerin faizlerini yükseltmek.
Faizi düşürdük. Enflasyon sıçradı. Alım gücü düştü. Tüketim harcamaları düştü/düşüyor. Büyüme olumsuz etkilenecek. Bu etkiyi azaltmak için tüketici kredilerini bir nebze olsun yükseltmek gerekiyor. O zaman ticari kredi-tüketici kredisi bileşimini tüketici kredileri lehine değiştirelim. Bunu gerçekleştirmek için ticari kredi maliyetini yükseltelim. Türkçesi: Faizi artırmadan artıralım. Peki, faizi neden düşürmüştük?
Faiz düşürdük, kur sıçradı. Önüne geçelim diye kur korumalı mevduat sistemi oluşturduk. Bütçeye yük getirdik. Hazine’nin borçlanma ihtiyacı arttı. Bankaların daha çok ticari kredi açmalarını engelleyerek Hazine’ye daha fazla borç vermelerini sağlayalım. Nasıl? Ticari kredi faizini artırmadan artıralım. Peki, biz faizi neden düşürmüştük?
Bir başka ilginç nokta da şu: TCMB’nin sözünü ettiğim duyurusunda ‘liralaşmanın teşvik edilmesi’ vurgusu var. Ancak kur korumalı mevduata yeterli geçişi sağlayamayan bankalara cezai zorunlu karşılık uygulaması getiriliyor. Farklı bir ifadeyle, ‘liralaşma’ için ‘dolarlaşma’ teşvik ediliyor.
İlginçlik bitmez: TCMB faizini düşürmemizin bir nedeni, liraya değer kaybettirerek (rekabetçi kur) ihracatı özendirmekti. Oysa kur istenilenin ötesine geçti; sıçradı. Enflasyon da yükseldi. Dizginlemek gerek. Dizginlemesek, daha önce kur artışını dizginlemek için kurduğumuz kur korumalı mevduat sisteminin yükü bütçe için dayanılmaz hale gelecek. Dizginlemek için dövize ihtiyaç var.
Ne yapalım? Özendirmeye çalıştığımız ihracatı yapanların ihracattan kazandıkları dövizin yüzde 40’ını TCMB’ye getirmelerini zorunlu tutalım. Peki, onlar üretimde kullandıkları mallar ithal girdileri ithal etmek için ihtiyaç duydukları dövizi nasıl sağlayacaklar? Satın alsınlar. Biraz karışık oldu: İhracatı özendirirken cezalandırdık gibi oldu. Ama olsundu. Bu da geçen haftanın bir diğer incisiydi.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…