Siyaset

Muhalefet Seçim Kazanabilir mi?

Bu seçim kazanılabilir. Ama bu seçimleri sadece bu kriz “oyununu” oynamayı bırakan ve bunları nasıl çözeceğini anlatabilen kazanabilir. (Foto: CHP)

Türkiye demokrasisinin bugüne kadar en iyi yaptığı işlerden birisi seçimlerdi. Darbelerle, olağanüstü hallerle sarsılan Türkiye seçim tarihi her şeye rağmen ağır aksak da olsa yürüdü. Siyasal aktörler seçimle gelen meşruiyeti, zor ile elde edilen meşruiyete tercih ettiler.

Dünyada 20.yy boyunca ortalama yaşam süresi 8.5 yıl olan askeri diktatörlüklerin Türkiye’deki yaşam süresi dünya ortalamasının çok altında seyretti. Türkiye seçimli demokrasiye geçtikten sonra askerlerin en uzun süre iktidarda kaldıkları 1980 darbesi 3 yıl sürdü ve bu süreden sonra ülkeyi seçimlerin (ve kendi elleriyle hazırladıkları anayasasının) gölgesinde yönetmeyi tercih ettiler.

Seçimler ile yönetmek Türkiye’ye hem küresel anlamda prestijli bir devlet olma statüsü sağlıyor hem de içeride farklı aktörlerin (ve kimliklerin) uzlaşmasını mümkün kılıyordu. Siyasal parti sisteminin bütün sorunlarına, siyasal temsili sakatlayan yüksek seçim barajına ve serbest ve gizli oy verme süreçlerini engellemeye yönelik uygulamalara rağmen seçimler demokratik meşruiyetin ana zemini olmaya hep devam etti.

Üstelik Türkiye toplumunun demokrasi algısı da demokrasi ile seçimler arasında doğrudan ilişki kuruyordu. Demokrasi bu toplumun büyük bir çoğunluğu için ne yürütmenin sınırlanması ne muhalefet hakları ne de özgür basın anlamına geldi. Kolektif olarak üzerinde anlaştığımız belki de yegâne demokratik araç hemen her zaman seçimler oldu.

Seçimlere Güvenin Aşınması

Son on yılda Türkiye’de bütün kurumlar aşındı. Bir kurum olarak seçimler de bu aşınmadan nasibini aldılar. Kutuplaşma, kurumsuzlaşma, kuralsızlaşma ve otoriterleşme seçim süreçlerinin üzerine büyük bir gölge düşürdü.

Medyanın kontrolü muhalif siyasal partilerin seçmenle buluşmasında büyük bir dezavantaj yarattı. Geleneksel medyayı satın alma, işten çıkarma, sansür gibi yollarla denetim altına alan siyasal iktidar, sosyal medyayı da giderek sertleşen kurallar ile kontrol altına almaya çalıştı.

Seçimlere yönelik kuralların 20 yıldır mecliste çoğunluğu elinde tutan iktidar partisi tarafından sürekli olarak kendi lehine yeniden düzenlenmesi iktidar partisine büyük bir avantaj sağladı. Seçimleri yürüten ve yöneten organların siyasileşmesi ve bağımsızlıklarını yitirerek siyasal iktidarın bir uzantısı haline gelmesi meşru seçimlerin tekrarlanması gibi temelden gayri-demokratik uygulamaları mümkün kıldı. Erdoğan’ın kendisinin de bir zamanlar deneyimlediği yargı yoluyla siyasetçileri siyasetin dışında bırakan uygulamalar siyasetin rekabetçi dinamiğinin üzerine bir karabasan gibi çöktü.

Muahelefet Seçim Kazanabilmeye Devam Etti

Üstelik oy verme sürecinde anonimliğin pek söz konusu olamadığı küçük bölgelerde seçmenlere yönelik baskı ve muhalif seçmenlerin sandığa ulaşmasına engel olma yaygın uygulamalar haline geldi. Seçimleri tatile denk getirmekten tutun da iktidar partisinin oy almadığı bölgeleri cezalandırmak gibi seçmeni oy vermekten uzaklaştıracak her tür yöntem uygulandı.

Bütün bunlara rağmen Türkiye rekabetçi otoriter sistemler arasında rekabetçi yanı en güçlü ülkelerden biri olmaya devam etti. Muhalif siyasal partiler alternatif iletişim kanalları yarattılar, yeni medya ortamının avantajlarını kendi lehlerine kullandılar. Kutuplaşma belki de beklenmeyen bir sonuca yol açarak sandıkları koruyacak bir seçmen ordusunun mobilize edilmesine yol açtı. Türkiye’nin siyasal parti tarihi ve kültürü ve iktidarın dışlayıcı retoriği bütün cezalandırılma tehditlerine rağmen iktidarla özdeşleşmeyen bir kritik kitleyi hep diri tuttu.

Muhalefet kendisini iktidarın hapsettiği söylemsel dar boğazdan çıkardığı oranda da daha geniş seçmen kitleleri ile buluşabilmeye ve seçim kazanabilmeye devam etti.

Yaklaşan Seçimler

Türkiye’nin çok yakında yapılması muhtemel seçimlerinde muhalefet bugün ilk kez iktidar bloğunun açık ara önünde gözüküyor. Bunda siyasal partilerin yürüttüğü strateji önemli olduğu kadar, iktidar bloğunun kendi kendisini bir alternatif olmaktan çıkarıp giderek daha dar bir gruba sesleniyor olmasının da rolü var. Bunda hepimizi her gün yaşamsal olarak zorlayan ekonomik krizin derinleşmesinin ve iktidarın bu krize kriz değilmiş gibi muamele etmesinin de payı hayli yüksek.

Sebebi ne olursa olsun bugün muhalefet seçim kazanabilir bir pozisyonda. İlk kez bu kadar güçlü hale gelen bu olasılık muhalif seçmen arasında ise büyük bir şüphecilikle karşılanıyor. Muhalif seçmen, seçim öncesinde iktidar partisinin bugüne kadar yukarıda sıraladığım kısıtlayıcı/yasaklayıcı/zorlayıcı uygulamalarının da ötesine geçerek seçmen davranışını radikal bir biçimde değiştirecek radikal bir hamle yapabileceğini, seçim sırasında geniş ölçekli seçim yolsuzluklarına girişebileceğini veya seçim sonrasında iktidarın barışçıl değişimine izin vermeyebileceğini düşünüyor. Oysa bu yöntemler ne mümkün ne de mevcut eğilimi değiştirme gücüne sahip.

Krizle Zafer Kazanmak

İktidarın bugüne kadar seçmen davranışını etkileme/değiştirme yöntemi “kriz performansı” oldu. Nitekim kriz (ve kriz performansı) popülist liderlerin en temel iktidar stratejisi ve varlık nedeni. Popülist liderler, mevcut krizler karşısında müşterek sorumluluk almak yerine, hem krizin sebeplerini hem de elitlerin krizi çözme konusundaki başarısızlıklarını sürekli olarak dışsallaştırıyorlar. Kendilerini (krizi kendileri yarattığında bile) krizin yegâne çözümü olarak sunup, toplumla kurdukları duygusal bağ üzerinden krizin yarattığı korku ve endişeyi öfkeye çeviriyorlar.

Burada siyasi başarıyı sağlayan anahtar formül toplumu krizin sebebinin ötekiler (elitler, dış güçler vb) çözümünün kendisi olduğuna ikna edebilmek. Bu açıdan popülistlerin en sevdikleri krizler kontrol edilebilir krizler. Oysa ekonomik kriz iktidara kontrol edilebilir bir kriz ortamı sunmuyor. Her ne kadar ekonomik algı (ve ekonomik krizi kimin çözeceğine dair inanç) hala siyasal kimliğin gölgesi altında belirleniyor olsa da, kendi gündelik hayatlarında krizi birebir deneyimleyen, ertesi günü nasıl getireceklerini sorgulayanlar için iktidar çok büyük bir hızla krizin ana sorumlusu haline geliyor. Zaman geçtikçe de çözümün ana aktörü olarak görülmekten uzaklaşıyor.

İçeride ve dışarıda çıkartılabilecek kontrol edilebilir başka bir kriz ise ekonomik krizin etkilerini ağırlaştırdığı oranda kontrolden çıkma potansiyeline sahip. Örneğin Putin Ukrayna’yı işgal ettiğinde borçlu olmayan bir ekonomisi, bir kısmı sonradan dondurulsa bile rubleyi güçlü tutacak rezervleri ve her şeyden önemlisi dünyanın bağımlı olduğu doğal kaynakları vardı. Türkiye’de siyasal iktidarın elinde bu kaynakların hiçbirisi yok. Bu açıdan ne dışarıda çıkarılabilecek bir savaş ne içeride gerçekleşecek bir şiddet vakası iktidarın ömrünü uzatabilir. Her geçen gün yoksullaşanlar için savaş ve şiddet sadece kendi yaşamlarının daha da zorlaşmasına neden olacak yeni bir maliyet olur sadece.

Peki ya hile yapılırsa?

Geniş ölçekli seçim yolsuzlukları veya iktidarın seçim yoluyla barışçıl değişime izin vermemesi ise dört nedenden zor.

İlki Türkiye’nin küresel siyasal sisteme entegre olmasında seçimle iktidara gelmiş meşru iktidar söyleminin gücü. Mevcut iktidar bütün dünyaya kafa tutarken bu meşruiyet iddiasına yaslanıyor, üzerine gelebilecek olan her tür baskıyı, yaptırımı bu iddia ile savuşturtuyor ve bu iddia ile Türkiye adına müzakere ediyor.

İkincisi Türkiye’de hala demokrasinin tek meşru rejim olduğuna inanan ve bunu sadece seçimlerle eşitleyen büyük çoğunluğun varlığı. Üstelik bu demokrasi fikri AKP’li seçmen grubunda da çok güçlü.

Üçüncüsü popülist rejimlerin temel iddiasının milleti temsil etmek ve millet ile aracısız doğrudan seçimler aracılığıyla bir bağ kurmak iddiası. Bu açıdan popülizmin kurucu ilkesi seçimler. Seçimlere gölge düşürecek büyük yolsuzluklar bu meşruiyet kaynağını söküp atıyor ve yine mevcut iktidarın mobilize ettiği başka bir meşruiyet kaynağı da (ne iktisadi ne de sembolik olarak) yok.

Ve sonuncusu; Türkiye’de demokrasiden elinde kalan bu son kaleyi de kaybetmeye razı olmayacak güçlü (ve örgütlü) bir muhalefetin varlığı. Türkiye bu açıdan seçim ve siyasal partiler sistemi yeni, tarihsel olarak demokrasi hafızası çok geriye gitmeyen, küresel dünya ile demokratik kimliği üzerinden ilişki kurmamış pek çok rekabetçi otoriter sistemden farklı.

Meşruiyet Kurucu Süreç Olarak Seçimler

Hiç kuşkusuz Türkiye’nin önünde hiç kolay olmayan bir dönem var. Bu seçimler bütün taraflar için herkesin elinde ne varsa ortaya koyacağı kritik bir eşik.

Bir tarafta siyasal stratejisinin en temel unsuru olarak krizi kullanan bir iktidar ve bu iktidarın kontrol etmeyi öğrendiği üç temel kriz alanı var: dış politika, laik-muhafazakâr çatışması ve Kürt meselesi. Bu üç meselede yüksek gerilim hattını hiç düşürmemek, her an hem toplumu ve hem muhalefeti kendi oyununun içine çekmek anlamına geliyor.

Ama öte yandan iktidarın kontrol edemediği iki kriz alanı var: göç ve ekonomi. Kontrol edebilmesi için her ikisinde de sorumluluğu dışsallaştırması ve sorunu çözecek aktör olarak kendisini öne çıkarması gerekiyor. Oysa iktidar ne göç ne ekonomide alışık olduğu, bildiği kriz performansını gösteremiyor.

Bu seçim kazanılabilir. Ama bu seçimleri sadece bu kriz “oyununu” oynamayı bırakan ve bunları nasıl çözeceğini anlatabilen kazanabilir. Krize değil umuda ihtiyacımız var.

Evren Balta

Özyeğin Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü

Recent Posts

CHP yeni müfredatı reddetti: “STK müdahalesine alan açıyor”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş, CHP Grup Başkanvekili Murat Emir ve…

9 saat ago

Erdoğan’dan da Özel’den de siyasette yumuşama mesajları

Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Tayyip Erdoğan ile CHP lideri Özgür Özel’den 2 Mayıs’taki görüşmeleri…

10 saat ago

Yalnızca faiz ve vergi artışları ile enflasyon düşer mi?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 3 Mayıs 2024’te Nisan tüketici enflasyonu değerlerini açıkladı. Aylık enflasyon Merkez…

13 saat ago

Türkiye ticareti keserken İsrail’e karşı dönen uluslararası hava

Türkiye son birkaç gün içinde İsrail’in Gazze’de sayısı altı ayda 35 binden fazla Filistinlinin hayatını…

14 saat ago

Türkiye’nin TikTok macerası nereye gider?

TikTok konusundaki gelişmeleri ve Türkiye’nin bu konudaki pozisyonunu bir gözden geçirelim. Çünkü buradan hareketle Türkiye’nin…

15 saat ago

Erdoğan-Özel görüşmesinden ilk sonuç, diyalogun sürmesi

31 Mart yerel seçim sonuçlarıyla değişen siyasi iklimin şimdiye dek en önemli sonucu Cumhurbaşkanı ve…

1 gün ago