Doğrusu NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Türkiye’yi endişelerini haklı bulduğunu sadece açık değil, kapalı toplantılarda da söylüyor. 16 Haziran’da Brüksel’de yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısı ardından İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üye olma talebi konusunda Türkiye’yi de memnun edip onayını almak için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la da diğer liderlerle de sürekli temas halinde olduğunu söyledi. Ama ne Türkiye’yi ne diğerlerini henüz ikna edebildi.
Geçtiğimiz günlerde İsveç ve Finlandiya’daydı; ilk beyanları iki kuzey ülkesiyle de ilerleme kaydettiği yönündeydi. Ancak anlaşılan İsveç Başbakanı Magdalena Andersson ile yaptığı kayık gezisinde kürek çekmesi bile 11 Eylül seçimlerinde Kürt lobisini karşısına almaktan çekinen Andersson’un “PKK’ya terörist diyoruz, yetmez mi?” ısrarının ötesine geçemedi. Andersson’un azınlık hükümeti güvenoyunu bile PKK yanlısı olduğunu gizlemeyen bağımsız milletvekili Aminah Kakabaveh’in tek oyuna borçlu; muhalefet eleştiriyor.
Suriye’de, IŞİD’e karşı verilen İsveç sihalları Irak’ta Türk askerine karşı kullanılırken yakalanırken Türkiye’ye -PKK’ya karşı kullanmasın diye- silah ambargosu uygulayan İsveç, şimdi Türkiye’yle ortak savunmada yer almak istiyor. Dünya küçük. Finlandiya da öyle. Finlandiya Başbakanı Sanna Marin gerçi Andersson kadar katı değil ama o da PKK’yı terörist ilan etmiş olduklarını vurgulamanın ötesinde bir şey söylemedi bugüne dek.
Stoltenberg’in üç ülkeyi bir araya getirme önerisini Ankara reddetti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, önce Türkiye’nin vaatlerin sözde kalmaması, somut adım atılması koşulunun yerine getirilmesi gerektiğini söyledi. Stoltenberg öğleden sonra Tayyip Erdoğan’ı aradı, ondan da benzer yanıt aldı. Genel Sekreter’in İngilizce Twett’lerinde “Turkey” yerine, “Türkiye” demesi sempatiyle karşılansa da direnişi kıramadı.
Stoltenberg Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya onayını iki haftaya, yani 28-29 Haziran’daki NATO Madrid Zirvesine dek almak istiyor. NATO’nun 2030 Stratejisine Rusya üzerindeki baskıyı artıracak iki yeni üye ile başlamak istiyor. Doğrusu, bunu görünüşte “Devrede değiliz, aralarında konuşsunlar” havasındaki ABD istiyor bunu. Stoltenberg’in son mekik diplomasisine başlamadan önce Haziran başında Vaşington’da ABD Başkanı Joe Biden, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Stoltenberg ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile kapsamlı görüşmeler yaptığını akılda tutmak lazım.
Vaşington’un NATO Zirvesinden zaferle çıkmak kadar önemsediği bir etken de Ağustos’ta bir ay tatile girmeden önce İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerini Kongre’ye sunabilmek.
Aslında Ankara da diğer herkes de sorunun ABD’de düğümlendiğinin farkında. ABD, PKK’nın Suriye kolu YPG ve onlara paravan olarak kurdurduğu SGD’ye sanki bağımsız bir örgütmüş gibi silah, eğitim ve para vermeye devam ediyor.
Sadece o da değil. Stoltenberg’in son beyanında “Terörle mücadele ve diğer konular” ifadesinin altında F-16 talebi de var. Erdoğan adeta Biden’a “Madem ortak savunmamızı güçlendiriyoruz, ver onayını” diyor. Oysa Vaşington’daki hava, Türkiye’deki seçimlere dek F-16’ların geleceği yönünde değil.
Biden yönetimi zaten sallantıda görünen Kasım Kongre seçimlerine bir de Rusya’ya karşı NATO genişlemesini sağlayamadan giderse, Cumhuriyetçiler daha da sert yüklenecek. Zaten Kongre’de Cumhuriyetçiler kazanırsa, Biden’a dünyayı dar etmek için ellerinden geleni yapacak.
Türkiye ise eline geçen bu altın fırsatı sonuna dek kullanmak istiyor.
Onayını NATO Zirvesinde vermezse dünyanın sonunun gelmeyeceğini de biliyor. Dediğimiz gibi bunun ABD açısından Ağustos başı, İsveç bakımından da Eylül seçimleri gibi eşikleri var daha önümüzde.
Öte yandan Ankara’daki hesaplar, Erdoğan onayını NATO Zirvesi öncesinde, ya da sırasında vermezse, ABD’nin perde arkasından perde önüne çıkabileceğine göre yapılıyor. Bu durumda hedef Kongre tatili öncesi Türkiye’yi zorlamak ya da teşvik etmek olacaktır.
Teşvik etmenin yolu belli. Suriye-PKK politikasında revizyon, F-16 satışı gibi Erdoğan’ın da Türk seçmenine sunabileceği adımlar. Finlandiya’dan çok İsveç, “Nasıl olsa ABD Türkiye’yi ikna eder” diyerek Kürt lobisiyle ayarı bozmak istemese de ABD’nin atacağı adımlar onları da etkileyecektir. Bu arada Biden yönetiminin de Türkiye’den kendi kamuoyuna sunacağı beklentiler olabilir. Örneğin “FETÖ’ye yardım” suçlamasından 8 yıl 9 ay hapse mahkûm edilen ABD İstanbul Başkonsolosluğunda görevli Metin Topuz’un tahliyesi beklentisi var. Olur mu olur.
Bunlar işin teşvik boyutu.
Bir de zorlama boyutu var. Ankara’nın endişesi, ABD kaynaklı gelebilecek mali vuruşlar. Buınlar belki 2018’de Rahip Brunson’un tahliyesi olayında Başkan Donald Trump’ın “ekonominizi mahvederim” mesajı gibi açıktan olmayabilir bu defa. Ama artık Erdoğan’ın dahi Rusya-Ukrayna krizinin devamı ortadayken vatandaşları sıkıntıya katlanmaya çağırdığı bir dönemde fazladan mali müdahaleler can yakabilir.
Hem de zaten ağır bir ekonomik kriz yüküyle seçime giderken.
Ancak işin bir de ulusal çıkan boyutu var. Haklıyken haksız konuma düşme endişesi bir yana, böyle bir fırsatın kırk yılda bir ele geçeceği de bir gerçek.
Ancak her durumda, Türkiye’nin taleplerinin tamamının iki hafta sonraki NATO Zirvesine kadar yerine getirilmesi ve uzlaşma olmadan Ankara’nın İsveç ve Finlandiya’nın üyeliklerine onayını vermesi zor görünüyor.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…