İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu İngiliz Financial Times gazetesine Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilmesi halinde kendisini görevden alacağını söyleyince siyaset dünyasında yankılandı. Erdoğan’ın seçimi kazanmasının sonucunu Türkiye’deki hukuk, demokrasi ve ekonomi alanları yerine kendi Belediye başkanlığını odağa vurgulamış İmamoğlu. Bu kendi başına bir tartışma konusu ancak bu yazının konusu o değil.
İmamoğlu aynı mülakatta gölgede kalan bir şey daha söyledi: “Yaşanan ekonomik sorunlarda iş dünyasının da kusuru var. İş insanları cesaretini toplayıp Erdoğan’a karşı çıksınlar.” Öncelikle Sayın İmamoğlu şunu kabul etmeli: İş insanları, kahraman değil hesap kitap insanlarıdır, işletmelerini başarılı ve karlı yürütmek için çalışırlar. Kar etmeyecekleri, tersine zarar görecekleri işlere niye girsinler?
İmamoğlu sorunun cevabını doğru yerde aramalı.
İktidar ekonomi yönetiminde bilimsellikten uzaklaşma cesaretini nereden alıyor? Merkez Bankası (TCMB) yöneticileri ne sebeple Türk parasının değerini korumuyorlar; bile bile döviz kurunu ve enflasyonu fırlatan kararlar alıyorlar? Yetkileri olmadığı halde TCMB, ihracatçıya dövizini bozdurma zorunluğu getiriyor, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), döviz varlığı olanlara kredi verilmesini yasaklıyor?
Çünkü Soma Faciası ve Pamukova Tren kazası kararlarında Anayasa Mahkemesinin tespit ettiği üzere yargılanması gereken kamu görevlileri yargı önüne çıkmıyor. Suç işleyenler kamu görevlisi olduklarında idari amirleri izin vermediği takdirde yargı görevini yapamıyor. Başka bir deyişle yargı idari amirlere ve dolayısıyla iktidara bağlı. TCMB, BDDK ve benzer kurumların üst düzey yöneticileri görevlerini kötüye kullansalar bile ilişkili oldukları bakan veya cumhurbaşkanı izin vermezse hiç yargılanmıyorlar. Sanki ülke hükümdarlık memurlar da suçtan ve cezadan muafmış gibi bir durum var ve izin verilmezse yargı memurları özgürce soruşturamıyor.
Uğraşabilenler izin vermeme kararlarını iptal ettirilebilir ise de Pamukova davasında olduğu gibi uzayan süreçte suçlar zamanaşımına uğruyor, suçlar işleyenin yanına kar kalıyor.
Cumhurbaşkanı, bakanlar ve milletvekillerinin suçlarını soruşturmak için TBMM’nin dokunulmazlıkları kaldırması gerekiyor. Ancak çoğunluk iktidar; siyasi hesaplarla muhaliflerin dokunulmazlığını kaldırabilirken, iktidardakilere kimse dokunamıyor. Gerçekten yargılanması gerekenlere yargı erişemiyor. Amacının dışında kötüye kullanılabilen bağışıklıklar ve dokunulmazlıklar TBMM aritmetiğine bağlı olarak siyasi saiklerle ihlal edilebiliyor.
Yargıda durum daha ağır. Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK), Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay izin vermezse suç işleyen hâkim ve savcıları elleri kanlı olsa bile soruşturmak mümkün değil. Bu kurumların izin vermeme kararları Allah’ın emri gibi kesin ve haklarında hiç bir yargı denetimi yok.
Bu şartlarda kamuda her yerde ve özellikle iktidardaki siyasiler arasında adam kayırma, nepotizm, nüfuz ticareti ve etik dışı siyaset gırla gidiyor.
Öte yandan HDP iddianamesinde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi yüce divan sıfatıyla göreceği davada Cumhuriyet Başsavcısının düzenlediği iddianameyi reddedebiliyor. Mahkeme göreceği davada görevini nasıl yerine getireceğinde iddia makamına yol göstermiş oluyor.
İşin özü şu. Suç işleyen siyasetçi, yargı mensubu ve memurların hangisinin yargılanacağına ve cezalandıracağına kendileri karar veriyor… Dürüst kalmak da suç işleyenlere direnmek de diğer suç işleyenlere katılmadan tek başına suç işlemek de mümkün değil.
“Yargı suç işleyenleri izin almadan soruşturursa memurlar görevlerini yapamaz” diye mazeret uyduranlar “memurlar görevi kötüye kullanma suçunu özgürce işleyebilsinler” anlamına gelen bu durumu millete yutturmuş, bütün devlet sistemini sakatlamış bulunmaktalar.
Böylece Anayasa “kanun önünde herkes eşittir” demesine rağmen devlet teşkilatının mensubu olan siyasetçi, yargı ve diğer kamu görevlileri fiilen suçtan ve cezadan bağışık ve dokunulamaz imtiyazlı bir zümre haline gelmiş bulunuyor.
Bu şartlarda devletin başına dürüst yöneticileri getirmek tamamıyla bir kaç kişiden ibaret olan siyasi liderlerin iyi niyetine, bozulmamasına ve dirayetine bağlıdır. Ekonomide ve demokraside istikrarsızlık ve inişler çıkışlar yaşamamıza neden olan bu ucube durum ortadan kaldırılmadan ülkenin iyi yöneticilere kavuşması ve iyi yönetilmesi asla mümkün değildir.
Bu temel sorunun çözümü için yargının özgürce görev yapmasını engelleyen her türlü soruşturma ön izinlerinin ilga edilmesi, herkesin kanun önünde istisnasız ve gerçekten eşit hale getirilmesi şarttır. Bir yandan soruşturma izni için gösterilen sebebi gidermek diğer yandan bürokrasiye yüksek hukuk güvencesi sağlamak için üst düzey kamu görevlilerini -kurulması gereken- Adalet Yüksek Mahkemesinde, alt düzeydekiler bölge merkezlerinde uzmanlaşmış mahkemelerde ön koşulsuz ve şartsız yargılanması mutlaka sağlanmalıdır.
Dokunulmazlıklarının kaldırılması, yüce divanda görülecek davaların iddianameleri görevleri de Adalet Yüksek Mahkemesine verilmelidir.
Bunlar gerçekleştirildiğinde bürokrasi; bir yandan hukuka uyarlığını yükseltirken diğer yandan siyasetçilere karşı güçlenecek ve devlet yönetiminde istikrarın teminatı haline gelecektir.
Böylelikle dokunulmazlıklar ile birlikte devlet teşkilatında rol alan siyasetçi, yargı mensubu ve kamu görevlilerinin hukuka uyarlığı güçlendirilecek, görevi kötüye kullanma. Görevi ihmal, keyfi davranış ve bilimsellikten uzaklaşma gibi ekonomik alanda büyük sonuçları olan kötü yönetim hataları giderilecek, paranın değeri korunacak, ekonomide öngörülebilirlik artacak ve istikrarlı yönetim, istikrarlı ekonomi ve sürdürülebilir refah artışı sağlanacaktır.
İşte bu sebeplerle Adalet Yüksek Mahkemesi kurulması ülkemizde hukukun üstünlüğünü ve sürdürülebilir refah artışı sağlamak için atılması gereken en stratejik adımlardan birisidir.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…