Zehra Taşkesenlioğlu’nun gizli video kaydındaki “siz para kazanacağız diye beni mahvediyorsunuz” mealindeki feveranları, mağdur iş insanı Mine Sineren’in beyanatları, şoförü bir kısım evrakları yakarken yakalanan Ünsal Ban’ın yurt dışına kaçma hazırlığı içinde iken yakalanıp tutuklanması Sedat Peker’in eski SPK başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu ve eniştesi Ünsal Ban’a isnat ettiği “irtikap” ve “rüşvet” suçlarının doğru olacağını gösteren son derece güçlü emareler. Ancak suçun işlenmesine yardım eden durumunda olan Ünsal Ban içeride, asli fail şüphelisi olması gereken Ali Fuat Taşkesenlioğlu dışarıda, serbest dolaşıyor… Ortada bir gariplik yok mu?
Bunun sistematik ve kanıksanan bir kültür haline gelmesi ciddi bir toplumsal endişedir. Toplumu içinden çürüten, devletleri çöküşe götüren bu mesele devletin ve memurlarının ekonomik menfaatleri dağıtıcı haline gelerek kimin ne kadar kazanacağına karar vermeye başladığı 13. asırdan bu yana Türk-İslam dünyasını kemirmektedir.
Fuzuli’nin “Selam verdim, rüşvet değildir deyi almadılar!” dizeleri Osmanlı’da rüşvet ve yolsuzluğun ne kadar yaygın ve sıradan olduğunun, Rahmetli Turgut Özal’ın “Benim memurumu işini bilir!” sözü ise Cumhuriyet döneminde de sürdüğünün kanıtıdır. Civagate davasında 3,5 milyon dolar rüşvet almaktan yargılanan Emlak Bankası genel müdürü Engin Civan’ın “belgen var mı” sorusuna rüşveti veren iş insanı Selim Edes’in söylediği “Rüşvetin belgesi mi olur lan p..nk!” sözü hala hafızalardadır. 1982’de Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı, 1985’te Devlet bakanı İsmail Özdağlar rüşvet almak ve görevini kötüye kullanmaktan dolayı Yüce Divan’da mahkûm oldular. 2011/1 Esas sayılı davada yolsuzlukları tespit edilen eski bir İstanbul Ticaret Odası Başkanı ve bir Yargıtay üyesi başka bir soruşturma sırasında elde edilen delilin hukuka aykırı elde edildiği gerekçesiyle mahkûm olmaktan zor kurtuldular.
Türkiye’nin; OECD’nin yolsuzluk endeksinde 38 üye ülke arasında 37. sırada; Şeffaflık Derneği’nin yolsuzluk algı endeksinde ise 180 ülke arasında 96. sırada olmasının da gösterdiği üzere kamuoyunun gözünden ırakta pek çok ahlaksızlıklar dönüyor, yolsuzluk diz boyunu çoktan aşmış da olmalıdır.
Yolsuzlukla mücadele için Türkiye’de 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu var. Fakat sözde yolsuzluğu önlüyorum diyen bu kanun gerçekte yolsuzlukları gizlemeye yarıyor. Kanunun maddeleri siyasilerin ve üst düzey bürokratların yolsuzluğunu kolaylaştırmak, ortaya çıkmasına engel olmak için adeta gizli bir el tarafından yazılmış gibi.
Memurların mal bildiriminde bulunması gerekiyor ama bağımsız ve güvenilir bir kuruma değil kendi kurumlarına ve mesai arkadaşlarına veriyorlar. Mal bildirimleri özel dosyalarında saklanmak zorunda ve hiçbir şekilde açıklanması mümkün değil. Kamu etik kurulu veya soruşturma yapan adli kurumlardan başkasına verilemez. Yani kamu görevlileri suç işleyerek kendi mal varlıklarını artırsalar bile haklarında bir soruşturma açılmamışsa kimsenin haberi olmaz. Kaldı ki “işini bilen” memurların irtikap, rüşvet ve sair yolsuzluk yoluyla malvarlıklarını artırıp da delillerini orta yere saçacağını beklemek saflık değil midir?
Daha da ilginci kanunun 17. maddesinde, “yolsuzluk” suçlarının soruşturmasında 4483 sayılı kanun yani idari amirin soruşturma izni vermesi şartı uygulanmaz denmekte fakat arkasından gelen 2. fıkrada: “bu madde müsteşarlar vali ve kaymakamlar hakkında uygulanmaz” denilmektedir. Bir sonraki 3. fıkrada ise büyük ekonomik menfaatlerin devlet eliyle dağıtıldığı, memurların elleri ile bal tutup parmağını yalamak isteyeceği SPK, Rekabet Kurumu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) gibi özel soruşturma ve kovuşturma usulüne tabi kurumların mensupları hakkında da uygulanmayacağı ifade edilmektedir. Özel soruşturma usulü getiren bu kanunların hepsinde, kurum başkanları için fiili dokunulmazlık sağlayan paralel bir hüküm mevcuttur: Bu görevlilerin suçlarını soruşturmak için ilgili bakanın soruşturma izni vermesi, izin verilmesi için ise işlenen suçu neredeyse kesin olarak kanıtlayan emareler mevcut olması şarttır. Yani bakan soruşturma izni vermek istese bile yeterli emare yoksa verdiği izin iptal edilecektir. Öte yandan bu memurların savunmasını kurumları üstlenecek, asgari ücretin 15 katı kadar avukatlık ücretini kurum kasasından ödeyecektir.
Anayasa’nın 129. maddesini de öyle bir kaleme almışlar ki; sanırsınız birileri bu durumu özellikle ve itinayla tasarlamış: Mealen diyor ki; memurların işlediği suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunla belirlenen istisnalar dışında, idari merciin iznine bağlıdır. Yani memurları nasıl kapıkulu yapabileceklerine siyasiler kendisi karar versinler. Nitekim siyasiler 3628 sayılı kanunu öyle düzenlemişler ki suç işleyen memurların yargı önüne çıkıp çıkmayacağına iktidara gelen siyasiler karar veriyor.
Öyle bir sistem kurulmuş ki; iktidardaki siyasiler ekonominin musluklarının başında, istedikleri gibi açıp kapatabilir, kamusal kaynakları keyfi olarak dağıtabilirler. Devletin tüm kilit kurumlarının başındakiler siyasilerin emirleri altında, iki dudakları arasında mahpus. Siyasiler bürokratlara istediklerini yaptırabilirler, ellerini ateşe sokmadan maşa gibi kullanabilirler. “Her şeyin en kötüsü olur” diyen kötümserlik kanununu işletir ve kötümser olursak şöyle tahminde bulunmak mümkün: Devlet teşkilatı baştan aşağıya yolsuzluğa bulaştırılmış olabilir. Ya da kilit kamu kurumları ve on binlerce kamu görevlisi yöneticilerin haberi olmadan yolsuzluğa gömülmüş olabilir. Yöneticiler dürüst ve ahlaklı olsalar bile bürokrasiye hâkim olamaz, dürüst davranmalarını sağlayamazlar.
Yolsuzluk algı endeksinde geri gidiş yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünde geriye gitmenin doğal bir sonucudur. Bu durum; birkaç sene önce dünyada 16. büyüklüğe erişmiş olan Türkiye ekonomisinin 2021 yılında 21 sıraya düşmüş olmasının temel sebebidir. Çünkü yolsuzluğa imkân veren ortamda görünmez menfaatleri ve gizli saklı ilişkileri olan görece çok küçük bir kesim ülkenin tamamının boğazını adeta bir kement gibi sıkmaktadır.
Yolsuzluk, genellikle siyasilerin başını çektiği, ülkelerin kalkınmasını, ileri gitmesini önleyen öldürücü bir toplumsal hastalıktır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Kalkınma Programının kalkınma hedeflerinden birisi yolsuzluğun önlenmesidir. Türkiye’nin “orta demokrasi” ve “orta gelir” seviyelerini aşamamasının temel nedenlerinden birisi yolsuzluktur. Bir yandan ülkenin karar verici mevkilerini elinde tutarken diğer yandan illegal menfaat elde etmekte birbirleriyle uyumlu davranan küçük bir kesimin hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ve ileri demokrasi önüne görünmez engeller koymasıdır.
Ünsal Ban içerideyken diğerlerinin dışarıda olması işte bu sebeple yargının, memur olmayanları özgürce soruşturup tutuklarken, kamu görevlisi olanlar hakkında idari amirleri olan siyasilerin izin vermesini eli kolu bağlı bekliyor olmasındandır.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…