Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin 21 Eylül’de “kısmi seferberlik” ilan etti. Putin’in Rusya’nın, Sovyetler Birliği dönemi dahil, İkinci Dünya Savaşından bu yana ilan ettiği ilk seferberlik ilanı bir tehdidi de içeriyordu. Rus topraklarına yönelik saldırılara bütün imkanlarıyla karşılık vereceğini söylemesi de elindeki nükleer silahlara da başvurabileceği anlamına geliyordu.
Rusya’nın 2014’te ilhak ettiği Ukrayna’nın Kırım yarımadasını Rus toprağı sayıyor ama zaten Ukrayna’nın tamamını da uydurma “Neo-Nazi devleti” sayıyor.
Şimdiki oyun planı, Rusya’nın işgal ettiği bölgeleri de ihlal edip Rus toprağı sayma ve Ukrayna’nın batı desteğiyle buraları geri alma mücadelesini de topraklarına saldırı ilan etme. Putin’in seferberlik ilanı halen Rusya’nın işgali altında bulunan Ukrayna vilayetleri Luhansk, Donetz, Herson ve Zaprorijya’da Rusya’ya katılmak için halk oylaması ilan etmelerinden bir gün sonra geldi.
Putin, Ukrayna ve dünyaya ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyor. Nükleer savaş tehdidiyle şimdiye dek işgal ettiği bölgelerin Rusya’ya katmasını kabul ederlerse savaş biter demek istiyor.
Ankara “Ukrayna’nın Rus kontrolü altındaki bazı bölgelerinde tek taraflı referandumlar düzenlenmesi yönündeki girişimlerden endişe duymaktayız” diyerek Rusya’ya bundan kaçınma çağrısı yaptı.
Endişeli olan sadece Ankara değil.
Çin, Putin’in seferberlik açıklamasından hemen sonra yaptığı açıklamada işin savaşa varmamasına karşı çıktı, ateşkes ve diyalog çağrısında bulundu. Putin, Semerkant’taki Şangay Zirvesi sırasında görüştüğü Çin Devlet Başkanı Şi CinPing’ten Ukrayna konusunda istediği tam desteği alamamıştı.
ABD Başkanı Joe Biden “Ukrayna’ya saldıracak dediğimizde inanmamıştınız, bunu ciddiye alın” anlamında bir konuşma yaptı BM’de. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Putin’in, özellikle de nükleer silah imalı sözlerini “tehlikeli ve pervasız” bir tırmanış olarak yanıtladı.
NATO gelişmelere seyirci kalır mı?
NATO’da kararlar oy birliğiyle alınıyor.
Bu teklif örneğin ABD ya da İngiltere tarafından masaya getirilirse örneğin Rus doğal gazına göbekten bağlı Almanya ya da ateş hattındaki Polonya ne yönde oy kullanacak?
Ve Türkiye ne yapacak?
Türkiye Ukrayna krizinin başından itibaren dengeci ve dengeli bir tutum izledi. Hem Ukrayna hem Rusya ile irtibatı sürdürdü. İlk anda 1936 Montrö Sözleşmesi uyarınca Boğazları savaş gemilerine kapayarak askeri gerilimin düşürülmesi için önemli bir adım attı. Rus ve Ukrayna heyetleri arasında şimdiye dek yapılan iki siyasi görüşme de Türkiye’de yapıldı. ABD ve AB yaptırımlarına uymayıp Rusya’nın Batıya çıkış kapısı oldu Ukrayna’nın tahıl sevkiyatı yapabilmesi için Rusya ile anlaşmayı Türkiye bağladı. Son olarak (Suudi Arabistan ile birlikte) rehine takası bu sayede gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan en son BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada da savaşın sona ermesi için kolaylaştırma çalışmalarının sürdüğünü söyledi.
Türkiye’nin Rusya’ya karşı askeri güç kullanmayı öngören bir karara, Rusya’nın bir NATO üyesini doğrudan tehdit etmesi ve diğer bütün görüşme imkânlarının tüketilmesinden önce olumlu oy vermesi zor. Türkiye Rusya’ya doğal gazda ve turizm gelirlerinde bağımlı halde, Erdoğan’ın ekonomik krize karşı dış kaynak arayışında Rusya’nın önemli yeri var ve Suriye’deki Türk askeri varlığı da Rusya’nın göz yumup Suriye’yi susturmasıyla orada nispeten sorunsuz durabiliyor.
ABD, NATO’dan oy birliği ile çıkması zor bir kararı reddedilmesini göze alarak zorlar mı? O da ayrı soru.
Savaşın genişlemesi riski Türkiye dahil bütün dünyayı diken üstünde tutuyor.
Şi, Ukrayna krizinde Putin’i yalnız bırakmadı ama şimdiye dek istediği tam desteği vermedi. Çin, Covid sonrası ticari dengeler tam yeniden kurulurken Batıyla savaşa karşı. Bir diğer Asya gücü Hindistan’dan da istediği desteği alamadı Putin. Öte yandan geri adım atarsa Moskova’daki dengelerin nasıl değişeceği de ayrı sorun.
Putin muhalefetin ve eleştirel basının susturulduğu ortamda, Yeniden Büyük Rusya ideolojisiyle halkın oy desteğine sahip görünüyor ama bu görüntü yanıltıcı olabilir. Kremlin öteden beri Saray Darbelerine sahne olmuştur.
Putin’in iddia ettiği gibi Rusya’yı yok etmeye kimsenin gücünün yeteceğini sanmıyorum. Daha önce buna kalkışan Napolyon’un da Hitler’in de kendi sonlarını getiren bozgunları ortada. Ama liderler değişebilir.
Tek adama bağlı rejimlerin bir özelliği de o tek adamın denklemden çıkması sonrasında kısa bir kaos dönemi ardından ülke yönetimlerinin hızla yeni bir dengeye kavuşması oluyor.
Putin iktidarını koruyup genişletme arzusuyla artık bunu göremiyor olabilir.
Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan…
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında…
CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün 22 Kasım'da Ankara’da yargılanmaya başlaması Türkiye’de siyaset üzerindeki…
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…