Londra’ya yolunuz düşerse her köşe başında kapısında “Bookmaker” yazılı dükkanlar görürsünüz. Sakın yanılıp da bu dükkanlardan birinin kapısından içeri girip kitap sormaya kalkmayın. ”Bookmaker” İngiltere’de bahis gişesi, bahisci anlamında kullanılıyor.
İngiltere’de ilk at yarışlarının başladığı yıllarda, atları tanıtan, o günkü yarış sonuçları hakkında tahminlerde bulunan ve hangi ata oynanırsa ne kadar para kazanılacağını gösteren kitapçıklar yayınlanırmış ve bu kitapçıklar sadece basıldığı bahis gişelerinde satılırmış. Bookmaker adı da buradan geliyor. İngilizler geleneklerine çok bağlı olduklarından hala bahis gişelerini böyle anmaya devam ediyor.
İngiltere’de Liz Truss’ın marulun çürümesinden önce Başbakanlıktan istifa edip etmeyeceği üzerine bahisler açıldığını duyduğumda hiç şaşırmadım. İngiliz halkı bahis oyunlarına pek meraklıdır. Köpek yarışları ile ünlenen bahis merakı için, günümüzde önümüzdeki yıl doğacak kız çocuklarının sayısından tutun Kraliçe’nin (artık Kral) doğum gününde yağmur yağıp yağmayacağına kadar her konuda bahse girebilirsiniz. Daily Star gazetesinin manşetine taşıdığı “Marul-Truss” bahsinin açılmasından altı gün sonra Truss istifa etti, hala çürümemiş olan marul kazandı.
İngiltere, Avrupa’da yabancı düşmanlığının en az yaşandığı ülkelerden. Öyle ki geçtiğimiz Eylül başında kurulan Truss hükümetinde Başbakan Yardımcılığı, Hazine, İçişleri, Dışişleri ve Çevre, Gıda ve Köy İşleri olmak üzere, beş önemli bakanlık İngiliz Adalarında doğsalar, Britiş sayılsalar da yabancı kökenli siyasetçiler tarafından üstlenilmişti. Ama yine de Muhafazakar Parti Başkanlığı için yapılan seçimleri beceriksizliği baştan belli olan Truss kazanarak başbakan oldu. Truss’tan çok daha parlak ve yetenekli olduğu muhaliflerince bile kabul edilen Hint kökenli Rushi Sunak 20 bin oy farkla yarışı kaybetti. Ne kadar demokratik de olsa sistem koyu renkli bir başbakana imkân tanımamıştı.
Gelin görün ki, Winston Churchill’in, Lloyd George’un, James Callaghan’ın, Demir Lady lakaplı Margaret Thatcher’in oturduğu başbakanlık koltuğu Liz Truss’a iki numara büyük geldi. 45 günlük iktidarı ile İngiltere tarihinin en kısa ömürlü başbakanı oldu.
Dünya’nın her yerinde, hükümetlerin başarısı, ekonomik politikalarının getirileriyle ölçülür. Truss iktidara gelir gelmez ilk işi (belki de Ortodoks politikaları reddeden Türk modelini örnek alarak) artan enflasyonu göz ardı edip büyümeye öncelik veren bir kalkınma modeline geçmek oldu. Yüksek gelir gruplarından alınan vergiler düşürüldü. Kurumlar vergilerinde öngörülen yüzde 2 oranındaki artıştan vazgeçildi. Alkollü içkilerin fiyatları donduruldu. Tüm bu önlemlerin hazineye bedeli 50 milyar sterline yaklaştı.
Ekonomide, “herkesi aldatabilirsiniz, ama piyasaları asla” diye bir söz vardır. Bu gelişmeler üzerine piyasalar allak bullak oldu. Sterlinin değeri hızla düştü. Türk lirası bile sterline karşı değer kazandı. Değer kaybeden Hazinenin borçlanma kağıtlarının faizleri yükseldi. Enflasyon ilk kez çift haneli rakamlara ulaştı. Başbakan Truss faturayı maliye bakanına keserek ekonomik paketini birlikte hazırladıkları, Gana asıllı Hazine Bakanı Kwasi Kwarteng’i görevden aldı. Ekonomi politikasında tornistan yapıldı.
Ama nihayetinde bu İngiltere. Söyledikleri yalanlarla halkın güvenini kaybedenler, hata üstüne hata yapanlar, bir sözü bir sözünü tutmayanlar iktidarda uzun ömürlü olamıyor. Ya çekilmek zorunda kalıyor ya da gönderiliyor. Bizdeki gibi çekil diyen muhalefete, “çekildim 80 kiloyum diyen” çıkmıyor.
İngiltere’de son 6 yılda 5 başbakan değişmiş, bir yenisi yolda. İktidardaki muhafazakâr Parti için işler hiç de iyi gitmiyor. Son yapılan kamuoyu yoklamalarında muhafazakar parti, ana muhalefetteki işçi partisinin 25 puan gerisinde görünüyor. İktidarın erken seçim istemesi olasılığı yok. Sistem tıkanma tehlikesiyle karşı karşıya.
İki ay aradan sonra yeniden başbakanlık arayışı var İngiltere’de. Önce muhafazakâr Parti içerisinde başkanlık için adaylıklar açıklanacak. Her adayın en az 100 milletvekili tarafından önerilmesi gerekiyor.
Adaylar belli olduktan sonra Milletvekillerinin eğilimlerini belirleyebilmek amacıyla seçimler yapılacak. Son aşamada kayıtlı parti üyeleri en çok tercih edilen iki aday arasından partinin yeni liderini, dolayısıyla başbakanı seçecekler. İngiltere gibi demokrasinin beşiği sayılan bir ülkede, tüm ülkeyi yönetecek başbakan iki kezdir, sadece seçmenlerin bir bölümünce belirleniyor.
Düne kadar başbakanlık için ismi öne çıkanlar eski Maliye Bakanı Rishi Sunak, Partinin Grup Başkanı Penny Mordaunt ve Çankırılı Boris Johnson idi. Başbakanlık koltuğunun tadına doyamamış olmalı ki, kısa bir süre önce adının geçtiği skandallar nedeniyle başbakanlıktan ayrılmak zorunda kalan Johnson, Karayip tatilini yarıda kesip Londra’ya dönmüştü. Ancak dün (23 Ekim) adaylık yarışından çekildiğini açıkladı. Partinin üçte bir desteğine sahipti ama ülkeyi “etkili bir şekilde” yönetebilmek için en azından partisinin tam desteğine sahip olması gerektiği dersini almıştı.
İngiltere’yi Avrupa Birliği’den koparan muhafazakârları, hiçbiri içlerine tam sinmeyen adaylar arasından zor bir tercih bekliyor.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…