Rusya’nın Ukrayna’yı saldırıp işgal etme girişimi yakında on ayını dolduracak. Bu olay İkinci Dünya Savaşından bu yana Avrupa’daki oturmuş mevcut düzeni bozmakla kalmayıp küresel çapta sarsıntılara yol açtı. 1945’den sonra kurulan Birleşmiş Milletlerin ve benzeri kuruluşların etkinliği uzun zamandır sorgulanırken bir Güvenlik Konseyi üyesinin başlattığı bu savaş uluslararası örgütlerin ne kadar etkisiz kaldığını ortaya koydu.
Öte yandan bu savaş birçoklarını uyandırdı. Avrupa Birliği silkiniverirken NATO’ya hayat ve yeni bir amaç verdi. 1995’ten beri AB üyesi olan Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyelik için başvurdular. Bu da bir bakıma AB’ye üye olmanın yeterli güvenlik sağlamadığını gösterdi. Rusya’nın işgali ve Putin’in yeni bir Rus imparatorluğu kurma hayali, NATO’yu sadece genişletmekle kalmayıp Rusya’nın NATO ile olan sınırlarını da 1300 km uzattı.
Uzun süredir sürüncemede kalan AB’nin genişlemesine yeni bir bakış geldi. AB’nin Batı Balkanlar (1) olarak tanımladığı eski Yugoslavya ülkeleri (2) ve Arnavutluk’un adaylıkları çeşitli aşamalarda da olsa esasında beklemededir. AB son olarak dokuz yıl önce Hırvatistan’ın üyeliği ile genişledi. Ancak gündemdeki ülkelerin üyelik için uzun zamandır pek umutları yoktu. Eski AB Komisyon Başkanı Jean-Claude Juncker göreve geldiğinde ilk söylediği hususlardan biri kendi döneminde (2014 – 19) genişlemenin olmayacağı idi. Hatta genişlemeden sorumlu Komiserliğin görev tanımını Komşuluk ve Genişleme olarak değiştirerek bu amaç geri plana itildi. Adayların arasında en ileri noktada olan Karadağ ile üyelik müzakereleri bilinçli olarak yavaşlatıldı.
Zira 2004 tarihindeki büyük genişlemeden ağzı yanan AB bu konuda oldukça temkinli davranmaya karar verdi. Macaristan ve Polonya ve bir nebze Çek Cumhuriyeti ile Slovenya’daki temel haklar ve hukukun üstünlüğüne aykırı politikalar nedeniyle yeni adaylara daha katı kriterler uygulanmaya başlandı.
Eski komünist ülkelerin birçoğunun kırk yılı aşkın bir süre farklı sistemde yaşamalarının etkisinin hemen geçmediği, eski üyelerle aynı düşünce yapısında olmadığı, temelde eksikliklerin bulunduğu görüldü.
Daha sonra aday ülkelere uzatılan genişleme havucunun gittikçe küçülmesi nedeniyle Batı Balkanlarda beklenen reformların yavaşlaması ve Rusya ile Çin’in bu ülkeler üzerinde etkilerinden endişe edilmesi üzerine Komisyon Başkanı Juncker bölgeyi ziyaret etti ve ziyaretinin sonunda Euronews’a verdiği bir demeçte en erken 2025 yılında yeni bir genişlemenin olabileceğini belirtti.
Esasında Rusya‘nın Ukrayna’yı işgalinden önce de AB Balkanlardaki Rus, Çin ve hatta Türk etkisinden rahatsız olduğunu açıklıyordu. Ancak Brüksel genişleme konusunda adım atamıyordu. Bu fikirler çeşitli düşünce kuruluşları ile medyada sürekli işlenen bir konuydu. Hâlbuki Türkiye bu ülkelerin hem AB, hem NATO üyeliklerine hep desteklemişti. Ankara’da ve Brüksel’deki görevlerim sırasında Komisyon ve Konsey’deki muhataplarıma bu bölgede birlikte işbirliği yapma önerilerimizi sunduğumda AB hiçbir zaman karşılık vermedi.
Slovenya Dönem Başkanlığı sırasında 6 Ekim 2021 tarihinde AB liderleri ve Türkiye dışındaki adaylarla yapılan Batı Balkanlar Zirvesinde genişleme için tarih verilmesi istendi. 2030 tarihi bazı aday ülkelerce telaffuz edildi ancak AB dokuz yıl sonrası için bile herhangi bir taahhüt altına girmek istemedi.
Ancak Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması neticesinde genişleme konusu tekrar ön plana çıktı. Ukrayna ve ardından Gürcistan ile Moldova Rusya’nın saldırısından kısa bir süre sonra üyelik başvurusunda bulundular.
AB’nin oluşturmuş olduğu Doğu Ortaklığı’nın üyeleri olan Ukrayna, Moldova ve Gürcistan, esasında Brüksel’in genişleme radarında bile değildi. Rus işgali ve Ukrayna’nın cesur direnişi, Moskova’nın Moldova’ya ve Baltıklara yönelik tehdidi, daha önceki tüm algıları geçersiz kıldı. AB Konseyi görüş belirtmesi için 10 Mart 2022 tarihinde başvuruları Komisyon’a havale etti. Ukrayna’nın adaylığı Bulgaristan, Çekya, Estonya, İrlanda, Hırvatistan Letonya, Litvanya, Polonya, Slovenya ve Slovakya tarafından desteklenirken başta Hollanda olmak üzere diğerleri acele edilmemesi gerektiğini savundular.
Ancak Fransa ve Almanya da dâhil olmak üzere birçok AB üyesinin desteğiyle olağanüstü kısa bir süre içinde Avrupa Komisyonu yeşil ışık yaktı ve Ukrayna ile Moldova’ya aday statüsü ve Gürcistan’a Avrupa perspektifi verilmesini önerdi. Geçtiğimiz Haziran ayındaki AB Zirvesinde bu öneri kabul edildi. Adaylığın önemi esasta kayda değer değişiklik yaratmaktan ziyade semboliktir.
Her iki ülkenin de AB’ye ne zaman katılacakları şimdiden kestirilemese de on yıllar alması şaşırtıcı olmayacaktır.
Avrupa Komisyonu, muhtemelen Avrupa ile coğrafi bağlantısının zaman zaman sorgulandığı bir diğer aday olan Türkiye’nin doğusunda yer alan Gürcistan’a aday statüsünü hemen vermenin uygun olmayacağını düşündü. Bununla birlikte, daha sonra Gürcistan’ın koşulları yerine getirmesi halinde adaylığın verilebileceği açıklandı.
Balkanlara dönersek, bu bölgede üyelik için en erken başvuran Kuzey Makedonya’dır (Mart 2004). Karadağ 2008 sonunda, Arnavutluk ile Sırbistan 2009 içinde, Bosna Hersek de 2016’da AB’ye üyelik için başvurdular. 23 Haziran 2022 tarihinde Balkan ülkeleriyle yapılan Zirvede AB’nin açıklamaları bu ülkeleri tatmin etmekten uzak kaldı. Son olarak 6 Aralık 2022 tarihinde Tiran’da Batı Balkanlar ile AB ülkeleri bir araya geldiler ve bu ülkelerin AB üyeliğine bir destek verildi ama bir olasılık için bile olsa yine somut bir tarih açıklanmadı. Sonuçta tam bir belirsizlik yaşanıyor.
Sırbistan ile Kosova arasındaki gerginlik bir türlü aşılamadı ve son gelen haberler hiç iç açıcı değil. Sırbistan’ın Kosova’yı tanınmaması bir yana AB’nin beş üyesi de Kosova’yı tanımıyor. Bu durum haliyle Kosova’nın katılım yolunda ilerlemesini engelleyen bir unsurdur. Kuzey Makedonya uzun yıllardan sonra Yunanistan ile isim sorununun çözerken bu kez Bulgaristan engellemesi ile karşı karşıya geldi. Arnavutluk’a 2014 yılında aday statüsü verilmesine rağmen Üsküp ile birlikte değerlendirildiğinden üyelik müzakereleri henüz başlamadı.
AB’nin bir an önce Balkanlardaki ülkelere yönelik politikasını belirlemesi tarafların yararınadır. Bu ülkeler AB için öncelik olmadıklarını bilmelerine rağmen başka çareleri olmadığı için geleceklerini halen AB’ye bağlı görmekte olsalar da bu süreç daha uzarsa geri tepme ihtimali vardır. Balkan ülkelerinin birçok alanda eksiklikleri vardır. AB’nin Bulgaristan ve Romanya ile yaşadıkları sıkıntıları (yeterli ilerleme sağlayamadıkları için Schengen alanına alınmamaları gibi) başka ülkelerle tekrarlamak istememesi anlaşılabilir. Bununla beraber, AB’nin çekim gücü devam edecekse bu bölgeye olan ilgisini azaltmaması ve somut adımlar atması gerekir.
13 Aralık 2022 tarihinde AB’nin genişleme konularına bakan Genel İşler Konseyi kararlarında her adayın durumu ele alındı. Yenilikler bakımından Bosna Hersek’in aday olması kabul edildi. Bu durumda bölgeden bir tek Kosova aday değil. Yukarıda da değinildiği üzere beş AB üyesinin (3) tanımadığı sürece bunun aşılması zor olacak. Bununla birlikte Kosova’ya AB ülkelerine vizesiz giriş sağlandı. Darısı başımıza.
Siyasi tıkanmalar nedeniyle Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların rolü azaldıkça bölgesel veya geçici kuruluşlar daha fazla önem kazanıyor. ABD, 2024’teki Başkanlık seçimlerinden sonra tekrar içe dönebilir. Söylemlerine rağmen Çin’in tutumu tehditkâr olabilir. Rusya’nın saldırganlığının ise ne zaman duracağı bilinmiyor. Çoğunlukla askeri güvenlikle ilgili olan tüm bu kaygılara ek olarak, hepimiz iklim değişikliği, aşırı enerji fiyatları, yüksek enflasyon, gıda güvenliği sorunları, göç ve yeni ticaret engelleri tehdidi ve küresel sağlık sorunları ile karşı karşıyayız. Gençliğin politik ilgisizliğini de buna dâhil edebiliriz. İster beğenin ister beğenmeyin, küreselleşme bir olgu olup, herhangi bir konuda etkileri anında hissedilebilir. Bir zamanlar kitlelere bilgi sağlama aracı olarak alkışlanan internet ve dijitalleşme, artık hemen hemen her konuda dezenformasyonun yayılmasıyla birlikte ek bir tehdit olarak görülüyor. Kuralları ve hedefleri farklılık gösterse bile geleceğin belirsizliği NATO ve Avrupa Birliği’nin yakınlaşması için yeterli neden sağlıyor.
2004’den bu yana meydana gelen AB genişlemesi AB içindeki sorunları arttırdı. Müzakereler sırasında adaylar AB’ye hazırlanırken mevcut üyelerin yenilerine hazırlanmaları gereği doğal olarak duyulmadı ama anlaşılan gerekiyormuş. Bu yaşanan sıkıntılardan dolayı ağzı yanan AB yoğurdu üfleyerek yiyor.
Bu bakımdan AB’nin karar alma sisteminin değiştirilip değiştirilmeyeceği, nasıl değiştirileceği ve yeni üyeler kazandırılacağı konusunda on yıllar boyunca birçok tartışma yapıldı. İki viteslilik, iki aşamalı, değişik geometri, à-la-carte Avrupa gibi kavramlar yeni olmayıp, birçok düşünce kuruluşları ile ve bazı AB başkentlerinde tekrar ele alındıkları görülüyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 9 Mayıs Avrupa Günü münasebetiyle Avrupa Parlamentosu’nda yaptığı konuşmada, AB üyeleri ile AB üyesi olmayan ülkeleri içerecek bir Avrupa Siyasi Topluluğu’ndan (AST) söz etti. Sadece adaylar değil İsviçre ve Birleşik Krallık gibi aday olmayan Belarus ve Rusya dışındaki Avrupa ülkelerinin 6 Ekim’de Prag’da katıldığı bu Zirve daha çok bir diyalog ihtiyacını girecek gibi görünüyor.
Yılda iki kere toplanması öngörülen bu Zirve’nin gelecek ev sahipleri sırasıyla Moldova, İspanya ve Birleşik Krallık. ASK’nın ne kadar gündemde kalacağı ülkelerce sahiplenilmesi yanı sıra karar alıp alamayacaklarına bağlı olacaktır. Güvenlik kaygılarının beklenmedik şekilde ortaya çıkmasıyla birlikte, AB ile ilişkileri belirsiz olan ülkelerin katılabileceği yeni bir yapının oluşturulması herkesin çıkarınadır.
Bu, adayların sadece güvenlikleri ve stratejik önemleri nedeniyle yeni bir oluşuma dâhil edilmeleri gerektiği anlamına gelmez. Nihayetinde birlik olmanın esas nedeni, demokrasi, ifade özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerlerin benimsenmesidir. Kanımca henüz genişleyemeyen AB bakımından ASTK, AB üyelik süreçleri uzun zaman alacağı için bir ara formül olarak sunulmaktadır. Öte yandan, Rusya’nın saldırısından sonra ortaya çıkan bu oluşumun savaşın bitmesinden sonra bir hayatının olup olmayacağını şimdiden kestirmek zor.
13 Aralık tarihli Genel İşler Konseyinin ülkemize yönelik aldığı kararlar çerçevesinde Türkiye – AB ilişkilerine kısaca değinirsek “ülkemizin aday olarak durduğu ve ortak çıkarlar için kilit bir ortak (4) olduğu” yazılıyor. Diğer adaylara ilişkin anlatım üyelik müzakerelerindeki durumla başlarken Türkiye ile olan kısımda hemen Doğu Akdeniz’deki gerilimin azalmasının öneminden söz ediliyor. Daha sonra göç mutabakatının uygulanmasının gereği, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve temel haklar alanlarındaki gerileme vurgulanıyor. Ayrıca Gümrük Birliği’nin tüm üyelere (Güney Kıbrıs kastediliyor) uygulanması ve Gümrük Birliği’nin mevcut sorunları dile getirilmektedir. AB tarafından Rusya’ya uygulanan yaptırımlara Türkiye’nin de katılması çağrısı tekrarlanmakta, Kıbrıs konusu Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın bilinen tutumları çerçevesinde ele alınmakta ve son olarak Türkiye’nin AB’den uzaklaştığı ve dolayısıyla üyelik müzakerelerinin durduğu ve yeni fasıllarının açılıp kapanmasının değerlendirilemeyeceği belirtiliyor.
Esasında son cümle ilişkilerin özünü oluşturuyor. AB’den uzaklaşan bir Türkiye’nin neden AB’nin kararlarına uyması gerektiği sorusu tabii ele alınmıyor. Kısacası AB’nin Ankara üzerindeki siyasi baskı mekanizmaları pek kalmadı.
AB, ayrıca Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ilişkin tutumu nedeniyle Türkiye’yi de eleştirdi. Türkiye’nin işgale tepkisi başlangıçta sınırlıydı, ancak kısa sürede BM Genel Kurulu’nda Rusya’yı kınayan kararlara katıldı.
Türkiye, ayrıca Ukrayna’nın Rusya tarafından işgalini savaş olarak ilan ettikten sonra, Montrö Sözleşmesi’nin 19. Maddesini işleterek Boğazlarından geçişleri kısıtladı. Bu nedenle Türkiye, üslerine dönen gemiler dışında Rus savaş gemilerinin Akdeniz’den Karadeniz’e geçişini engelledi.
Yine de Türkiye, Rusya’ya yönelik AB veya ABD yaptırımlarına katılmadı. Her şeyden önce Türkiye, yalnızca Birleşmiş Milletler tarafından uygulanan yaptırımlara uymakla yükümlüdür.
İkincisi, yaptırımların kapsamı ve derinliği bu kez daha etkili olmasına rağmen, Ankara genel olarak bu tür önlemlerin işe yaradığına inanmamaktadır. Türkiye, ayrıca ne AB’nin, ne de ABD’nin kendisine danışmadığını ve dolayısıyla bu kararlarla bağlı olmadığını da ileri sürebilir. Geçen Ağustos ayında Prag’da Ukrayna, Moldova ve Gürcistan’ın katılımıyla savaşın tartışıldığı AB’nin Gymnich (5) toplantısına bile Türkiye davet edilmedi.
Türkiye bu savaşta arabulucu rolü oynamaya çalışıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Putin ile yıllar içinde oluşturduğu kişisel dostluk semeresini verdi denebilir. Ukrayna ve Rusya’dan üst düzey yetkililer Türkiye’de iki kez bir araya geldi ve en önemli gelişme geçen yaz gerçekleşen tahıl anlaşmasıydı. Bu, Batı’nın eleştirilerini bir nebze karşılarken Cumhurbaşkanı Erdoğan da Suriye konusunda Başkan Putin üzerinde bir miktar avantaj elde etti. Ekonomik durumu sıkıntılı olan Türkiye ayrıca savaştan kaçan Rus ve Ukraynalı vatandaşlardan akan nakit paradan da yararlandı.
Rus saldırısı birçok ülke ve kurumu uyuşukluktan kurtarıp yeni bir ivme kazandırdı. Bu fırsatı kullanmanın ve geleceği ele geçirmenin tam zamanı. Avrupa küresel bir oyuncu olacak ve ciddiye alınacaksa, tüm Avrupa ülkeleri tarafından ortak bir zemine ulaşmak için kapsamlı bir tartışmanın yapılması şarttır.
Ortak tehditler arttıkça herkesle birlikte, herkes için diyalog gerçekleştirmek çok önemli hale geliyor. Türkiye ile olan ilişkiler şu anda sadece bazı dış politika konularına odaklanmış durumda ancak işbirliği ve eşgüdüm amaçlı diyalog gerçekleşmiyor. Türkiye’nin AB’nin ortak dış ve güvenlik politikasına uyum göstermesi isteniyorsa AB’nin de buna göre davranması gerekir. Bir yandan Türkiye’nin tüm diğer adaylardan farklı olduğu vurgulanırken, Rusya – Ukrayna savaşı gibi ülkemizi doğrudan etkileyen bir konuda Türkiye’ye danışılmaması bir hata değil de nedir? Ankara yıllardır bu noktada iletişim kanalları açmak iterken reddeden AB’dir. Neticede Brüksel ne istediğini belirleyebilirse bundan herkes yararlanacaktır.
Aynayı kendimize çevirirsek Batı düşmanlığının kimseye yarar getirmediğini de ortaya koymak gerekir. Diplomasi mümkün olduğu kadar ülke çıkarları doğrultusunda diğer taraflarla iyi ve gerilimden uzak ilişkiler kurmayı hedefler. Uzun bir aradan sonra 2020 yılı sonlarından beri bu politikaya dönülmeye çalışıldığı görülüyor. Söylemlerimizle ifadelerimizi bu kapsamda tutabilsek her bakımdan yararlanabileceğiz.
1- Bulgaristan ile Romanya’nın üyeliği nedeniyle AB Batı Balkanlar diye yeni bir tanım getirdi
2- Bosna Hersek, Karadağ, Kosova, Kuzey Makedonya ile Sırbistan
3- Güney Kıbrıs, İspanya, Romanya, Slovakya ve Yunanistan
4- https://www.consilium.europa.eu/media/60797/st15935-en22.pdf sayfa 3
5- Gymnich toplantıları her AB Dönem Başkanlığında, yani altı ayda bir yapılan gayri resmi Dışişleri Bakanları toplantılarına verilen addır.
ABD’nin seçeceği 47’inci Başkan, Türkiye’nin 12 Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın çalışacağı 5’inci Başkan olacak. AK Parti…
İçişleri Bakanlığı 4 Kasım sabahı Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk’ü, Batman Belediye başkanı Gülistan…
Karl Marx’ın meşhur sözüdür: tarihte olaylar ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak tekrarlanır. CHP’li İstanbul Büyükşehir…
ABD’nin Orta Doğu’dan da sorumlu Merkezi Komutanlığı (CENTCOM) 1 Kasım’da gönderileceği duyurulan ilk B-52 stratejik…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in tutuklanmasını protesto etmek için düzenlenen mitingdeki…
Avrupa Komisyonu'nun üyeliğe aday ülkelerin son bir yıl içindeki gelişmelerini değerlendiren yıllık raporu, 30 Ekim…