Teknoloji hayatımıza sürekli yeni kelimeler katıyor. İşte yeni bir örnek; “shadowbanning” yani “gizli susturma.” Kelimeyi ilk olarak Taleton Gillespie 2018 yılında yayımlanan “Custodians of the Internet” kitabında kullandı.
“Shadowbanning” de neymiş derseniz, burayı tıklayarak da okuyabilirsiniz. Şöyle diyor:
“Teknoloji platformları, sitenin temel kaynağını kontrol etmek için tavsiye algoritmaları kullanır. Dikkat; bu algoritmalarla yalnızca engellemek veya silmek değil, yanı sıra belirli bir içeriği sessizce indirebilir veya gizleyebilirler. Bu şeffaf olmayan uygulamaya ‘gölge yasağı’ denir.”
İngilizcedeki kelime “gölge yasağı” diye çevrilebilir ama Türkçesi “gizli susturma” daha doğru gibi duruyor. Türkiye’de daha önce bu konunun konuşulup, konuşulmadığını aradım ama bulamadım. Sanırım ilk defa dile geliyor. Bu nedenle ben böyle tanımlayacağım.
Shadowbanning, Wall Street Journal (WSJ)’deki habere bakarsanız, en çok YouTube, TikTok, Instagram ve Facebook tarafından uygulanıyor. Bu firmalardan biri içeriğinizi problemli bulursa, ancak tepki doğacağı için kaldırmak istemiyorsa, gizlice arka plana çektiği kaydediliyor.
“Shadowbanning”, ilk kez 2018’deki kitapta yazılmış ama gündeme oturması, Elon Musk’ın “Kuş özgürleşti” ifadesiyle teslim aldığı Twitter için “eskiden kötüydü” mesajı vermeye yönelik olarak, Aralık başında bağımsız gazetecilerle oluşturduğu TWİTTER FILES çabasının ikinci bölümü olan Bari Weiss’ın şu tweet serisi ile oldu.
“Shadowbanning,” sosyal medyadaki gönderilerinizin silinmediği, yerli yerinde durduğu ancak sosyal medya şirketinin bir nedenle beğenmemesi nedeniyle, neredeyse hiç kimsenin görmediği bir şekilde muhafaza ettiği bir tür “internet sansürü.”
Böyle bir olayın olduğunu bile bilmiyoruz. Çünkü mesajımız orada duruyor ama kimlerin gördüğü ya da göremediği konusunda fikrimiz yok. Görünmüyorsa, mesajımızın yeterli derecede ilgi çekmediğini düşünüyoruz. Aslında mesajı sosyal medya şirketi görülemez hale getirmiş. Ama farkında bile değiliz.
Aldığınız beğeni ve yorumların sayısı, Facebook grubunuzun üyelerin haber akışlarındaki görünürlüğü ve adınızın arama kutularındaki varlığı bir anda en aza inebilir.
“Gizli susturma” olgusu artık bir gerçek. Çoğu sosyal medya platformu, insanların seslerini bilgilendirmeden kısıtlayan düzenleme önlemlerini kullanıyor.
Peki buna kim karar veriyor?
Bir süredir tüm dünya sosyal medya şirketlerinin “ALGORİTMA”sına takmış durumda. Çünkü bu algoritmaların kim tarafından ve nasıl yönetildiği bilinmiyor. Bu algoritmaların şeffaf olması lazım ki, arka planda bir takım manipülasyonlar (yönlendirmeler) olmadığını anlayalım.
Örneğin; “George Floyd” gösterileri sırasında “Black Lives Matter” hareketinin üyeleri TikTok’u “gölge yasaklama” ile suçladı. Firma o zaman teknik bir sorun olduğunu söyledi.
Anlatılan başka bir hikâyeye göre, Amerikalı resim öğretmeni Jennifer Bloomer, sekiz yıldır aktivizm temalı sanat eserlerini paylaşmak ve dersleri duyurmak için Instagram’ı kullanıyordu. Sonra geçen sonbaharda, “Sanat yoluyla ırkçılık karşıtı çocuklar yetiştirmek” adlı bir sınıfı tanıtmaya çalışırken, çevrimiçi bildirim butonu çalışmayı durdurdu. Hesabı askıya alındığından değil. Bunun yerine, Instagram panosuna göre beğenilerinin azaldığını ve gönderilerini gören insan sayısının yüzde 90 kadar düştüğünü fark etmeye başladı. Ama herhangi bir açıklama yok.
Yani bu sosyal medya kurumları aslında “Algoritmik Nüfuz” kullanıyor. Bu önceleri spam’i kontrol etmek için uygulanmaya başladı. Covid-19 sırasındaki yalan-yanlış bilgiler yüzünden genişledi. Frances Haugen tarafından ortaya atılan Facebook belgeleri, algoritmaların gönderileri toplumsal sağlık için öngörülen risk veya yanlış bilgi olma potansiyeli gibi faktörlere göre puanladığını ve Facebook akışında karmaşık bir içerik sıralama sistemi olduğunu ortaya çıkardı.
Şimdilerde, gönderileri toplum için oluşturdukları risk veya yanlış bilgi yayma olasılıkları gibi faktörlere dayalı olarak puanlamak için algoritmalar kullanıyor ve düşük puan alan gönderiler, kullanıcıların haber akışlarında düşürülüyor.
Bunun “toplum sağlığı” için yapıldığı gibi bir yaklaşım söz konusu olsa da “şeffaf olmayışı” ile bazı sorular doğuruyor.
Shadowbanning kelimesini icat eden Tarleton Gillespie, 2018’de yayımladığı kitabında, bireylerin bir şeylerin ters gittiğini hep hissettiklerini ama tanımlayamadıklarını ve ne yapacaklarını bilemeden, kendilerini çaresiz hissettiklerini yazıyordu.
Shadowbanning farkındalığı arttı ama yine de çözüm gözükmüyor. Gölge susturma ilgili olarak yasal süreç, her bir vakayla ilgili insan müdahalesi ve soruşturma gerekliliği nedeniyle zor bir şey olurdu.
Bireysel anlamda yapılacak şey sadece şu: Bir itiraz seçeneği olup olmadığını görmek için platformu kontrol edin ve gerekiyorsa buraya başvurun.
Ama daha iyisi, gölge yasaklarından mümkün olduğunca kaçınmaya çalışın.
Bir çözümü Gillespie önermiş; gönderdiğiniz her şey için, yayından kaldırılıp kaldırılmadığına veya görünürlüğünün azaltılıp azaltılmadığına -ve eğer öyleyse- hangi kuralı çiğnediğine dair tüm önemli bilgileri size veren küçük bir bilgi ekranı olması gerektiğini öne sürüyor.
Ama “Shadowbanning” bireysel seviyeden daha yukarıda toplumsal anlamda problemli bir konu. Bu nedenle sivil toplum örgütleri ya da Avrupa Birliği gibi kurumların, sosyal medya platformlarına karşı “algoritma şeffaflığı” taleplerini desteklemeliyiz.
Adil bir sosyal medya ortamı ancak böyle olabilir. Kurallar olmalı ama kurallar şeffaf ve herkese açık olmalı. Bu ayrıca toplumu da eğitecek bir araç haline gelebilir.
Ama maalesef “Sezardan çok Sezarcılık” yaklaşımımız var. Bunu anlamakta zorlanıyorum. İnsanlar gerekli-gereksiz ortaya atılıp, bir şeyleri -o birşeylerin yaptığından- daha fazla savunuyorlar. Bunun örneğini, geçenlerde yaşanan Ekrem İmamoğlu “eski büyükşehir belediye başkanı” olayında gördük.
Google ve Wikipedia’nın dosdoğru bir açıklama borçluyken hiçbir açıklama yapmamalarına, özür dilememelerine karşın, uzun yıllardır içerik girdiğini belirten bir arkadaş, Wikipedia’yı savunan uzun bir cevap göndermiş bana. Kendisine tek soru sordum: “Neden sizden cevap alıyorum da, Wikipedia’dan alamıyorum?” şeklinde. Öyle ya, belki bireysel bir cevap ama belki de Wikipedia çaktırmadan cevap mı yolluyor?
Bunun örneğini siyasette de çok görüyoruz. Siyasete soyunan her liderin taraftarları, çeşitli sorunlarını adeta görmüyor ve işin özü olan “Bana iyi hizmet ediyor mu?” sorusu yerine “O benim liderim, ne yapsa yeridir” yaklaşımı ile davranıyor. Üstelik sadece “… kılıyım” diyen eğitimsizler değil, eğitimliler de aynı yaklaşımı gösteriyor.
Bu yaklaşımı bırakıp, hem siyasetçilere, hem de bu sosyal medya platformlarına karşı da sorgulayıcı olmak zorundayız. Onlara “kullanıcının (ya da seçmenin) gücünü” yani kendilerinin asıl sermayeleri olan “bizlerin taleplerini” göstermek zorundayız. AKP’nin yarattığı “nefes alamama”, “özgürlüklerin yok edilmesi” gibi yaşam koşulları içinde bu sosyal medya platformları bir çeşit “nefes alma” yeri gibi gözükse de, Wikipedia, Netflix, Facebook, Google, Twitter, Instagram, WhatsApp, Telegram, TikTok, hangisi olursa olsun, yanlışlık olduğunda bunu ikaz etmek zorundayız.
Hani kime ait olduğunu bilemediğimiz o cümle var ya, o çok doğru: “Toplumlar hak ettikleri yönetimlerle yönetilirler.”
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…