Bu sabah, deprem bölgesinde olalım ya da olmayalım, hepimiz büyük bir üzüntü ile uyandık. Kahramanmaraş Pazarcık merkezli ama toplam 11 ili –Hatay, Kilis, Gaziantep, Osmaniye, Sanlı Urfa, Adıyaman, Diyarbakır, Malatya ve Adana’yı da– etkileyen deprem sonrası yine hep birlikte düşündük; bu depremlerin zararlarını daha aza indiremez miydik?
Sayısını bilemediğimiz ama çok sayıda olduğu sanılan insan göçük altında, bu soğukta kalmış durumda. Depremden sağ kurtulanlar ise soğuk, açlık, iletişimsizlik vs ile karşı karşıya. Bütün bu sorunlar, felaket düzeyine gelmeden engellenemez miydi?
Depremin sabah saatinde boyutunu ve yüksek olası sonuçları anlayamayan yöneticilerin kararlarının çok gecikerek sahaya ulaşmakta olduğu görülüyor. Hatay’a saatlerce yardım yapılmadı. 16 saat sonra yavaş yavaş yardım ve destek gelmeye başladığı kaydedildi.
Bu öngörüsüzlük bence doğrudan liyakatsızlık ile ilgili. 7,4 büyüklüğünü duyan yöneticilerin derhal ordudan destek almaları gerekirdi. Yine de geç değil. Hala bu karar genişletilebilir. 10 binlerce Mehmetçik sahada yardıma koşmalı.
İnsanlar yalvararak, ağlayarak yardım istiyorlar. Enkaz altında kalanlar büyük bir sorun. Ama diğerlerinin de açlık, soğuk, kalacak yer sıkıntısı, giyecek ihtiyacı, iletişimsizlik ile karşı karşıya kaldığı anlaşılıyor.
Bunların çözülmesi için derhal bir kriz merkezi oluşturulmalıdır. Bu kriz merkezi de, sadece AFAD ve AKP değil, tüm ilgili ya da destek verebilecek tarafların ve bilim adamlarının katkısıyla oluşturulmalıdır. Bilim adamlarımız sırada Adana depremi olduğundan bahsediyor.
AKP’nin şu anda İstanbul Belediyesini, İzmir Belediyesini ya da her kimse diğerlerini REDDETME HAKKI YOKTUR. Herkes yardıma koşuyor ve koşmalıdır.
Türkiye, yer kabuğundaki aktif tektonik fay hatları nedeniyle sık sık depremlere maruz kalan bir ülke. Böyle başka ülkeler de var. İlk akla gelen bizden çok daha fazla deprem yaşayan Japonya. Ama depremlerin verdiği zarar açısından iki ülke arasında çok fark var.
Türkiye’deki depremler çok zarar verir çünkü:
Yapısal eksiklikler: Türkiye’de birçok bina deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edilmemiştir. Yerel seçimlerin yapıldığı 2019’da seçim propogandası gibi yapılan İmar Barışına 10,25 milyon başvuru oldu. Tüm hanelerin 24 milyon olduğu düşünülürse, Türkiye’de yarıya yakın hanenin inşaatında sorun olduğu anlaşılır. Bu binalar depremde en çok zararı görebiliyor.
Yoğun nüfus: Türkiye, nüfusu büyük şehirlerde yoğunlaşan bir ülke. TÜİK 2021 sonuçlarına bakılırsa, nüfusun % 93,2’si şehir ve ilçelerde yaşıyor. Sadece % 6,8’i köylerde. Dolayısıyla depremlerin etkisi insan hayatı ve ekonomisi üzerinde daha fazla hissediliyor.
Yapılaşma: Türkiye’deki çok sayıdaki kentsel dönüşüm projeleri, gerçek dönüştürülmesi gereken binaları ele almadı, ranta dayalı bir ekonomiye yol açtı.
Doğal afetler: Türkiye, fay hatları ve volkanik aktivite gibi doğal afet risklerine maruz bir ülkedir ve bu nedenle depremlerin yanı sıra volkanik patlamalar ve seller gibi diğer afetler de zarar verebiliyor. Deprem güvenliğini artırmak için ülkenin deprem yönetmeliklerinin güncellenmesi, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesi ve afet yönetim planlarının yapılması gerekir.
O zaman şuna bakalım; AKP hükümeti 2009 yılında kurulan AFAD üzerinden 2011 yılında bir “Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı (UDSEP)” hazırladı. Bu plan 2012-2023 yılları arasını kapsıyor. Girişinde amacı açıklanırken şöyle bir ifadeye yer veriliyor;
“Ancak, ülkemizde 1950’li yıllardan sonra yaşanan hızlı göç, denetimsiz kentleşme ve yapılaşmanın yanı sıra, hızla gelişen sanayi süreçleri, kentlerimizin başta depremler olmak üzere tüm doğal, teknolojik, çevresel ve insan kaynaklı tehlikelere karşı dirençsiz ve savunmasız bir biçimde büyümesine neden olmuştur. “
Ne kadar doğru bir ifade değil mi? Bunu yazanlar, herhalde artık bu şekilde olmayan bir strateji belirlerler diye düşünüyorsunuz değil mi? Ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz.
Devam edelim; UDSEP’in hedef, strateji ve eylemlerinin 3 ana eksende gruplandırılacağı kaydediliyor; Depremleri öğrenmek, Deprem güvenli yerleşme ve yapılaşma, Depremlerin etkileriyle başedebilme.
Bunları yerine getirdiler mi? Şu anda depremin etkileriyle başedemiyoruz. Binlerce insan ya enkaz altında ya da soğukta sokakta kalmış durumda. Son sayfalarda eylem planı şöyle sunuluyor;
AFAD bu planın ne kadarını gerçekleştirdi sizce? Daha C1.1.1. olarak tanımlanan birinci adıma bakın, koordinasyon diyor. Kiminle? Üniversiteler, Sivil Toplum Örgütleri, yerel yönetimlerle.
Ama AFAD ya da AKP koordinasyon yapmıyor. Bu depremde ve önceki afetlerde gördüğümüz gibi binlerce insan zor durumda kalabiliyor. AKP bu krizi yönetmeyi kendisi beceremiyor. Yardıma / desteğe gelene de engel koyuyor. Bizimkiler, bizden olmayanlar gibi sınıflandırmaları var gibi. Mesela yardım getiren CHPli belediyeleri red ediyorlar.
Ne hakla?
AFAD sonuçta halkın vergileri ile işini yapan maaşını alan insanlardan kurulu. Deprem gibi bir durumda ihtiyacı olanları getirenleri engelleme hakkı yok. Bu aynı zamanda görevi kötüye kullanma değil midir?
Deprem eylem planı, deprem anında hızlı ve etkili bir şekilde müdahil olmak ve deprem zararlarını azaltmak için yapılan önceden hazırlıkların bir listesidir. Deprem eylem planı, deprem anında hükümet, belediyeler, itfaiye, sağlık ve diğer ilgili kuruluşlar arasında işbirliğini sağlar ve deprem zararlarını azaltmak için gereken adımları belirler.
Deprem eylem planı, depremin büyüklüğüne, yerleşim yerlerinin yoğunluğuna ve deprem zararlarının azaltılmasına yönelik hedeflere göre belirlenir ve sürekli olarak güncellenir. Bu plan, deprem anında hükümetin ve ilgili kuruluşların hızlı ve etkili bir şekilde müdahil olmasını sağlar ve deprem zararlarını azaltmak için öncelikli adımları belirler.
Peki 2011’de yapılan deprem planı arada hiç güncellendi mi?
TMMOB 17 Ağustos’un geçen yıl yapılan anmasıyla ilgili olarak yaptığı basın açıklamasında şunu söylüyor;
“UDSEP`e göre başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye`deki bina envanterinin çıkarılması ve mevcut yapıların hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılması planlanmıştır. Oysa 2020 yılında TBMM`de kurulan Deprem Komisyonunun 2021 tarihli raporunda, 2017 yılı itibarıyla bitirilmesi gereken envanter ve riskli yapı tespiti çalışmalarının 2021 yılı itibarıyla nasıl yapılacağının yönteminin bile çıkarılamadığı anlaşılmaktadır.”
AFAD’ın eksik yaptıklarını 24 sivil toplum örgütü toparlamaya ve “Deprem Yol Planı” hazırlamaya çalışıyor. 2021’de başlatılan çalışmanın daha sonra ne olduğu konusunda bir bilgi yok. Engellendiler mi, yoksa kendileri mi devam edemedi. Ama önerileri şöyle;
Bu arada iletişim konusuna da değinelim. Sabah saatlerinde Elon Musk’ın “Starlink” teklifine hükümetin “gerek yok bizim Türksat’ımız var” cevabı verdiği görüldü. Türksat’ın şunu var, bunu yok vsvs demeye gerek bile yok. Deprem bölgesinden gelen mesajlarda internetin olmadığı mesajları görülüyor. Örneğin Milli Futbolcu Gökhan Zan video mesajında interneti zar zor bulduğunu söylüyor.
Oysa yine sabah saatlerinde, Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan, deprem bölgesindeki vatandaşların kesintisiz iletişim sağlaması için operatörlere talimat verildiğini, bölgedeki tüm vatandaşlara ücretsiz konuşma ve internet yüklendiğini, borcundan dolayı kapalı olan hatların hepsinin açıldığını, ankesörlü telefonlardan ücretsiz görüşme sağlanabileceğini söylemişti.
Ancak durum yine iletişim eksikliği olarak gerçekleşti. İstanbul içinde bile sıkıntı çekilen durumlar oluştu.
İstanbul’da 20 yıldır “7+ deprem olacak” diye beklerken, o deprem hiç beklenmedik bir yerde meydana geldi. Biz halk için beklenmedik bir durum çünkü oralarda 500 yıldır deprem olmuyormuş ama Prof.Dr.Naci Görür uzmanlığı ile bizi 3 sene önce “Kahramanmaraş” için uyarmış.
Üstelik bu video 2 yıl önce 2020 Elazığı depremi sırasında da “bak Naci Görür nasıl da bildi” şeklinde paylaşılmış.
O zaman eksik olan nedir?
Bilime ve uzmanlığa değer veren bir hükümetimiz yok; ama kendi özgül ağırlığının farkında olan bir vatandaş ve/veya entellektüel kitlesi de yok. Eğer hükümet Naci Görür ve diğer tüm jeoloji uzmanlarımızı dinlemiyorsa, bizim “kendimiz için” onun dinlenmesini sağlamamız gerekirdi.
Oysa, Prof.Dr.Naci Görür sürekli bizleri uyarmaya çalıştığı halde, yarattığı tek etki “bak 2 sene önce söylemişti” oluyor. Gerisi palavra. Maalesef Naci Görür’ü hakeden bir toplum değiliz.
Çünkü depremle sürekli yüzleşen Türkiye’de 20 yıldır iktidarda olan AKP hükümeti, sanki bu durumun hiç farkında değil ya da aldırmıyor. Seller, depremler arasında insanlar maddi ve manevi zararlara uğrasa da, herşey gelip geçiyor.
O nedenle; Acilen deprem sahasında tüm ilgili ya da destek olabilecek tarafların bir araya geleceği bir “deprem kriz merkezi” oluşturulmalı.
Başta Naci Görür olmak üzere ilgili tüm bilim adamlarına itibar edilmeli, söylediklerini dinlenmeli ve uygulanmalıdır. Bu ülkemizin en önemli önceliklerinden birisidir. Şu anda bu uzmanların acilen bir grup oluşturması ve değerlendirme yapması gereklidir.
Yardımların dağıtılması için koordinasyon merkezi oluşturulmalı. Şu anda herkes kendi yardımını organize ediyor.
Yeni gelecek hükümet, AKP’nin açıkladığı 5 yılda 500.000 sosyal konut projesini yeniden değerlendirilmeli. Bu projeye, dönüşümü yapılması gereken depreme dayanıksız konutların yapımı ile başlanmalı veya öncelik deprem konutlarına verilmelidir.
Kaynak: https://turk-internet.com/turkiye-deprem-konusunda-ne-yapti-yapiyor/
Suriye’de Beşar Esad idaresindeki Baas rejiminin devrilmesi ardından Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların dönüşü ilk günlerde tahmin…
Hay'at Tahrir al-Sham (HTS), Suriye’de 8 Aralık’ta Beşar Esad Rejimine son vererek iktidarı ele geçirdi.…
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) 26 Aralık’ta gerçekleştirilen Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, 22 ay…
İneği sürekli sağarsan yeterince ve kaliteli süt alman zorlaşır. Bir süre sonra inek rahatsızlanır, hiç…
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 25 Aralık’ta AK Parti grubunda “Suriye fatihi” sloganları eşliğinde Kuran’ın Fetih Suresinin…
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, asgari ücretin 22 bin TL olarak açıklanmasının ardından iktidarı erken…