11 Şubat günü, Cumhurbaşkanlığı, üniversitelerin kapatılacağı, yurtlara depremzedelerin yerleştirileceğine dair bir açıklama yaptı. Ardından, üniversitelerin çevrimiçi, uzaktan eğitim vereceği açıklandı. Öğrenciler kampüse gelmeyecek, evlerinden, uzaktan ders izleyecek. Bu aceleyle alınmış kararın her tarafı yanlış. Niye yanlış olduğunu anlatmaya çalışacağım.
16. asırda tüm dünyada sayılı birkaç rasathane arasında olan o dönemin çok iyi bir bilim adamı olan Takıyüddin er-Raşid’in Rasathane-i Amiresi, 1580 yılında III. Murad’ın emri ile Kaptan-ı derya Kılıç Ali Paşa’nın topları ile yıkılıp imha edilmişti. O zamanlar astronomi biliminde dünyada oldukça ileri böyle bir kuruma sahip olan Osmanlı’nın kendi rasathanesini imhası ile bilimde önemli bir kayıp yaşadığı kabul edilen bir tarihsel gerçekliktir: Prof. Dr. Mustafa Aktar’ın Rasathane ile Bilimde Yüz Elli Yıl kitabında yazdığına göre, eğer bu rasathane yaşasaydı, Batıdaki Rönesans rasathanelerinin öncülerinden olacaktı.
Üç asır sonra tekrar kurulan rasathane, 1894 yılında yaşanan İstanbul depremi ile önem kazandı. 1911’de Fatin Gökmen tarafından Anadolu yakasında modern bir rasathane olarak geliştirilen Kandilli Rasathanesi, 1982’de kurulan ve lisansüstü eğitim veren Deprem Araştırma Enstitüsü ile birleştirilerek, Boğaziçi Üniversitesi’ne bağlandı. O zamandan beri, Türkiye’de özellikle depremler ve depreme dayanıklı yapılar konusunda araştırma ve referans kurumu olarak çok önemli bir görev üstleniyor.
17 Ağustos 1999 Gölcük depreminden sonra, yaptığı sayısız proje ve yıllar içinde geliştirdiği deprem ölçme ağı ile, sadece İstanbul bölgesine değil, tüm Türkiye’ye önemli hizmetler veriyor. Hem Türkiye’nin depremselliği, hem de depreme dayanıklı yapıların yapımı ve güçlendirilmesi alanında, onlarca proje yürüttü.
2000’li yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nde Kandilli rasathanesi ve deprem araştırma enstitüsü dışında kalan birimlerin afetlere hazırlık alanında katkılarını alabilmek için afet yönetim araştırma merkezi kuruldu ve Kandilli Rasathanesi ile birlikte İstanbul Deprem Master Planı projesi de içlerinde olmak üzere pek çok projede yer aldı. Dolayısıyla, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Üniversite üstüne düşeni yaptı. Başımıza gelen felaket üniversite yüzünden olmadı; üniversite dinlenmediği için oldu.
1999 Gölcük depremi sonrasında, üniversiteler depremden etkilenen illerin normale dönmesinde çok önemli rol oynadılar.
Depremden etkilenen Kocaeli ve Sakarya Üniversiteleri, hasar görmelerine rağmen, kısa sürede toparlandı ve hasarlı olduğu tespit edilen bazı binalarının yerine geçici prefabrik binalarda eğitime başlandı. Üniversite binalarının çoğu, hafif hasarlı ya da hasarsızdı. Bu şehirlerde, üniversiteler, şehir halkının tekrar güven kazanarak normal hayatına dönmesinde bir çıpa rolü oynadılar. Üniversiteleri olmasa, bu şehirler bu kadar kolay toparlanamazdı.
Tabii ki şu anda içinde bulunduğumuz felaket çok büyük ve depremzedelerin acil barınma ihtiyacı var. Ancak üniversitelerin ellerindeki yurt kapasitesi bu ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır. Depremden etkilenen iller de dahil olmak üzere, tüm Türkiye’de, 850.000 kişilik kapasite olduğu ifade ediliyor. Ancak bu kapasite, öğrenci kapasitesidir; 6-8 kişilik odalarda ranzalarda kalan öğrencilerle bu rakama ulaşılabilir.
Yurt odaları, ailelerin barınmasına uygun olmadığı gibi, her odaya bir aile verildiğinde, odaların yarısı boş kaldığı için, bu kapasitenin ancak yarısına ulaşılabilir. Üstelik depremzedelerin ücra illerdeki yurtlara gitmeye istekli olacağı varsayımı da gerçekçi değildir. Depremden etkilenen 15 milyon insanla karşılaştırıldığında, yurt kapasitesi yeterli olmayacaktır. Öte yandan, üniversitelere kayıtlı 8,5 milyon öğrenci vardır. Yani öğrencilerin ancak yüzde onu yurtlarda kalmakta, yüzde doksanı yurtların dışında barınmaktadır ve bu kadar öğrenci eğitimden mahrum kalacaktır.
Aynı zamanda, üniversitelerdeki öğrencilerin önemli bir kısmı da depremden etkilenen illerden gelmekte, okudukları üniversitelerde yurtlarda kalmaktadır. Bu öğrenciler için en iyisi, üniversitelerine gelmeleri, üniversite camiası içinde, eğitime ve yaşama katılarak normale dönmeleridir. Hasar gören üniversiteler, Türk üniversite sistemi içinde küçük bir azınlıktır ve onları tekrar eğitime döndürecek çözümler geliştirilebilir: Buralarda eğitime geç başlanır, isteyen öğrenciler başka üniversitelerde misafir edilir. Ancak aslen, bu şehirleri ayağa kaldıracak olan, üniversitelerinin ayağa kalkmasıdır. Bunun için çaba gösterilmelidir.
Üniversitelerin asli işlevleri, ülkenin karar verici, nitelikli işgücünü hakkıyla yetiştirmek, bu felaketlerden bizi koruyacak bilgiyi üretmektir. Eğitim ve bilimin önemsiz, üniversitelerin sadece barınma kapasitesi olarak görülmesi, yaşadığımız problemlerin kök nedenlerinden birisidir. İhtiyacımız olan şey, tam tersine, daha çok bilim, daha çok eğitimdir.
Mehmet Öğütçü ve Rainer Geiger Ortadoğu, yıllardır süregelen siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çalkantıların izlerini taşıyan…
Yeni yıla girmemize sayılı gün kala, Milli Eğitim Bakanlığı sayesinde çocuklarımızı ve gençlerimizi maazallah kazara…
ABD ordusu bir kez daha Donald Trump’a Suriye resti çekiyor. Başkanlık görevini 20 Ocak’ta devralacak…
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, ABD'nin Gazprombank için uyguladığı yaptırımlardan Türkiye'yi muaf tutacağını…
Milli Savunma Bakanlığı (MSB) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'ın Suriye'de Türkiye destekli Suriye Milli…
Esad gitti ama bence Suriye için en çetin meydan okuma yeni başlıyor. İsrail, ülkenin tüm…