Siyaset

Dış Politika Dersleri: AB’den Türkiye’ye yardım konferansı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa Komisyonu Komşuluk ve Genişleme Müzakerelerinden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi ve AB Konseyi Dönem Başkanı İsveç Dış Ticaret Bakanı Johan Forssell ile 22 Şubat’ta Ankara’da görüştü. Görüşmede AB tarafından Türkiye ve Suriye için düzenlenecek Bağışçılar Konferansı da ele alındı. Depremden çıkarılacak dış politika dersleri var. (Foto: Dışişleri Bakanlığı)

6 Şubat deprem felaketinden sonra ülkemize yüzden fazla ülkeden gelen yardım ve destek neticesinde dış politikamızda bunların bir etkisinin veya değişimin olup olmayacağı birçok uzmanımızca irdelendi.

Ülkemiz yaralarını sararken yapılan bu yardımlarda insani unsurlar ön plana çıkıyor. Türkiye de benzer şekilde birçok ülkeye yardım yapmıştır. Böyle anlarda politika geri planda kalır. Yardımlar dünyanın her yerinden aktı. Bu yardımların ayrıca büyük kısmının halktan halka olduğu görülmektedir. Burada dikkat çeken nokta bize yardım yapan ülkelerin başını aramızın genelde gergin veya muhataralı olan Ermenistan, İsrail ve Yunanistan’ın çekmesi oldu. Yine yardım edenler arasında bu üçü kadar olmasa da yine özellikle zaman zaman şiddetle eleştirdiğimiz Batı ülkeleri de bulunuyor. Birçok Bakan ve yüksek şahsiyet Ankara’ya ve/veya deprem bölgesine gittiler. Bunların hepsi hemen maddi yardım ile birlikte ekipler göndererek arama çalışmalarına destek verdiler.

Politika değişikliği beklenmemeli

Felaket anlarında yapılan yardımların insani boyutu ön planda olmasına rağmen siyasi yaklaşımların bulunduğunu da reddedemeyiz. Bu felaketin yarattığı ortamın dış politikada bir farklılığa yol açıp açmayacağı politikacıların tutumlarına bağlıdır. Şimdiye kadar eğer bazı kesimlerde hala “bizi işgale gelecekler” veya “yardım ekipleri arasında casuslar var” gibi komplo teorileri yapılıyorsa, gelen yardımlara şüpheyle bakılıyorsa bunda siyasetçilerin söylemlerinin büyük payı vardır.

Şimdi bu yardımlar neticesinde 1999 depremin ardından o dönemde Yunanistan ile başlayan yumuşamanın tekrarlanma ihtimali değerlendiriliyor. Bu yardım ve anlayış ortamında dahi kimse çıkarlarından feragat etmez. Dolayısıyla ani politika değişikliklerini beklememek gerekir. Bunun en belirgin örneği 1999 yılında Helsinki’de yapılan Avrupa Birliği Zirvesinde görebiliriz. Üstelik 1999’de hem Türkiye hem Yunanistan’da depremler olmuş ve karşılıklı yardımlarda bulunulmuştu. Bu ortamda bile Yunanistan çıkarlarından vazgeçmemişti. Helsinki’deki Zirve sonuçlarında Türkiye’nin AB’ye adaylığı ilk kez kabul edilmekle beraber Yunanistan kendi sorunları ile Kıbrıs meselesine birçok atıflar yaptırmıştı. Her ne kadar Yunan siyasetçileri söylemde daha farklı bir yaklaşım göstermiş olsa bile Yunanistan’ın temel hedefleri değişmemiş ve AB kartını gayet güzel oynamışlardı.

Sürdürülebilir bir diyalog oluşturulmalı

Dolayısıyla bizim politikalarımızı yine çıkarlarımıza uygun bir biçimde sürdürmemiz doğaldır. Bununla birlikte şimdiye kadar yapılanlardan gösterilecek fark en azından kullanılacak ifadeler ve söylemlerin daha mutedil olması ve popülist tutumlardan kaçınılmasıdır. Sonuçta gerginlikler kısa vadede seçim ortamlarında oy kaygısıyla belki bazı kazanımlar sağlasa da uzun vadede düzeltilmesi zor durumlar yaratır.

Bunları ekonomik gerekçelerle 2020 sonlarından beri dış politikamızdaki dönüşlerde gördük. İşte deprem felaketinden dolayı dış politikada değişim olacaksa buradan başlanmalıdır. Yardıma gelen ülkelerle en azından sürdürülebilir bir diyalog oluşturulmalıdır. Çıkarlar hakaret ederek değil diplomasi yoluyla korunur ve orta yol bulunur.

Yaşadığımız felaketin boyutlarını her gün daha fazla anlıyoruz. Şu anda basında yeterince yer almayan bir haber depremin maddi boyutunun ne kadar ciddi olduğunu ortaya koymaktadır.

Bağışçılar Konferansı Türkiye için düzenlenecek

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ve AB Dönem Başkanı İsveç Başbakanı Ulf Kristersson, meydana gelen yıkıcı depremin ardından Türkiye ve Suriye halkına destek amacıyla uluslararası toplumdan fon toplamak üzere Türk makamlarıyla koordinasyon halinde bir Bağışçılar Konferansına ev sahipliği yapma niyetlerini açıkladılar. Etkinlik 16 Mart 2023 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilecek.

Açıklamaya göre Bağışçılar Konferansı meydana gelen yıkıcı depremlerin ardından uluslararası toplumun harekete geçirilmesine yardımcı olacaktır. AB Üye Devletleri, komşu ülkeler, BM üyeleri, uluslararası finans kuruluşları ve diğer ilgili paydaşlara açık olacak üst düzey Konferansın amacı, bağışçıların katkılarını koordine etmek ve Türkiye ve Suriye’nin etkilenen bölgelerindeki erken toparlanma ve yardım çalışmalarını desteklemek üzere kaynak yaratmaktır. Konferansa Komşuluk ve Genişleme Müzakerelerinden sorumlu Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi ile İsveç Uluslararası Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Johan Forssell birlikte başkanlık edecek.

İlginç olan nokta bu açıklama 8 Şubat’ta yapıldı ama basınımıza geniş anlamda daha yeni yansıdı. Önceki gün Várhelyi ve Forssell Ankara’da Dışişleri Bakanı Mevüt Çavuşoğlu ile bunları ele aldılar. Ortak basın toplantısında da sözü edildi ama bizim makamlar dile getirmekten imtina ediyorlar. Acaba utanıyor muyuz? Zira genelde Bağışçılar Konferansları ya doğal felaket yaşayan ya da ekonomik zorluklar geçiren ülkeler için yapılmaktadır.

Dış desteği memnunlukla karşılamak gerekir

Geçmişte Afganistan, Lübnan, Pakistan, Sudan, Suriye, Ukrayna, Yemen ve daha birçokları için Bağışçılar toplantıları yapıldı. Şimdi ilk kez Türkiye için yapılacak. Bunu yadsımamak lazım. Evet devletimiz güçlü ama nasıl depremin hemen ardından ihtiyaçtan dolayı çeşitli ülkelerden yardım geldiyse, yeniden imar için gerekecek meblağ için şimdi ortaya konan rakamlar bile yetersiz kalacağından dış desteği memnunlukla karşılamak gerekir. Bu yardım açıklandığı gibi birçok kaynaktan olacağı için karşılığında verilecek bir taviz de aramamak lazım. Kendine güvenen bir ülke zaten bunu düşünmez.

Sanırım bu deprem felaketinin yapılaşma ve diğer konularda alınan derse bir de dünyada dostlarımızın olduğu dersini eklemek gerekir. Yalnız değiliz ve dış güçler her zaman karşımızda değildir. Evet, çıkarlarımız değişmez ve onları ortaya koymaktan çekinmemeliyiz. Temel dersimiz bu çıkarlarımızı nasıl ve ne şekilde dile getirdiğimizdir. Afra tafra belki kamuoyunun bir kesiminin hoşuna gidebilir ama çıkarlarımızı sağlamak bakımından genelde ters teper. Umarım dış politika dersimizi almışızdır.

Selim Yenel

(E) Büyükelçi, Global İlişkiler Forumu İcra Komitesi Başkanı

Recent Posts

AB Komisyonu Başkanı 1 milyar yolda dedi, Özel sert çıktı: “Türkiye 200 milyar kaybetti”

AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'in yeni yönetim döneminde Türkiye'ye ilk ziyareti Suriye'de Esad…

1 gün ago

Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” sözü ve Erdoğan övgülerinin anlamı

Donald Trump’ın “Türkiye Suriye’ye çöktü” ifadesini Türk medyasındaki haberlerin pek çoğunda bulmanız mümkün değil. Trump’ın…

1 gün ago

Asgari ücret, enflasyon ve üretkenlik

Asgari ücret yine gündemimizde. Bu kez temel tartışma konusu asgari ücret ve enflasyon ilişkisi. Asgari…

2 gün ago

İlk Suriye’nin geleceği toplantısından kareler: kim, kiminle, nereye?

Suriye’de gelişmeler baş döndürücü bir hız kazandı. Beşar Esad’ın 7 Aralık akşamı Moskova’ya kaçmasından yalnızca…

2 gün ago

Kılıçdaroğlu ile Suriye’deki son durum ve Suriye siyaseti üzerine

CHP’nin önceki Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kendi dönemindeki Suriye politikası nedeniyle yeniden gündemde. Cumhurbaşkanı Tayyip…

2 gün ago

Suriye’de pek çok “ama” ve “acaba” dolu “geçiş dönemi”

Suriye'de Esad rejimini deviren harekatın hazırlığının bir yıldan fazla bir süredir yapıldığı, Türkiye’nin, ABD’nin ve…

2 gün ago