1965 yılında hemen yerel seçimler öncesinde Betsy Kasırgası ABD’nin Florida eyaletini vurur. Kasırga milyonlarca dolarlık hasar yaratır ve şehrin kasırga hazırlığının yeterliliği konusunda muhalefetin ciddi itirazlarına neden olur. Ancak kasırga halk arasında büyük bir öfkeye yol açsa da oy verme davranışlarında ciddi bir etkiye yol açmaz ve mevcut belediye başkanı seçimleri yeniden kazanır.
Yöneticiler nasıl olmuş da büyük yıkım getiren bir felaketten sonra seçmen tarafından cezalandırılmamıştı?
Bu soruyu inceleyen dönemin araştırmacılarına göre öfke kolaylıkla yer değiştirebilen bir duygu değildir. Mağdurların felaketten hükümet yetkililerini sorumlu tutma istekliliği, bu yetkililere ilişkin felaketten önceki algılarına bağlıdır. Bu algılar öfkenin kime yöneleceğini de belirler. Afetlerin oy verme davranışı üzerindeki etkilerine dair yapılan başka çalışmalar da çelişkili sonuçlar ortaya koyarlar. Ancak bu çelişkili sonuçların ortaklaştığı nokta hükümetin performansının seçmenler tarafından değerlendirilmesinin beklenti, algı, parti/lider ile kurulan bağ gibi pek çok afet bağlamı dışındaki ve afetten önce şekillenen faktörden etkilendiğidir.
TEAM araştırma şirketinin 18-20 Şubat arasında 1930 kişi ile yüz yüze ve gerçekleştirdiği araştırmanın kamuoyu ile henüz paylaşılmayıp özel izinle aktarabildiğimiz sonuçlarına göre deprem sonrasında deprem öncesinde ölçülen oy oranlarından çok büyük bir sapma yok. 2022 Bahar aylarında en dip noktasına ulaşan Cumhur İttifakının oy oranları o tarihten bugüne pek çok faktörün de etkisi ile yükselmeye başlamış ve geçtiğimiz ay kimi kamuoyu araştırmalarının bulgularına göre az farkla da olsa Millet İttifakının önüne geçmişti.
TEAM’in yeni araştırması Millet İttifakı, Cumhur İttifakı ve HDP’nin üç büyük blok olarak depremden önceki oy oranlarını koruduğunu gösteriyor. Cumhur İttifakının mevcut oy oranı bu ayda yüzde 44 seviyesinde. Daha da şaşırtıcı olan Erdoğan ve Kılıçdaroğlu’ndan hangisine oy verirsiniz diye sorulduğunda Erdoğan’ın oy oranını Ocak 2023’e göre neredeyse 3 puan kadar arttırıp, Kılıçdaroğlu’nun önüne geçmiş olması.
Oysa deprem bölgesinde bulunan herkesin devletin yokluğuna işaret ettiği, onlarca skandalın, çaresizliğin, etkisizliğin, koordinasyonsuzluğun açığa çıktığı bu son derece büyük felaketin siyasi bir etkisi olması beklenirdi. Siyasal söylemini güçlü devlet olmak üzerinden kuran, siyasal projesini evler, yollar ve köprüler ile taçlandıran bir siyasal parti ve onun lideri çöken binaların altında kalabilirdi.
Afet öncesinin algı ve değerlerinin hükûmetin afet performansını değerlendirmede en önemli faktör olduğunu iddia eden yukarıda andığım çalışmalar üzerinden düşününce bu sonuç ürkütücü olsa da şaşırtıcı değil. Ürkütücü olması felaketin boyutları ile ilgili hiç kuşkusuz, bu kadar büyük bir yıkım bile bir şeyleri değiştirmiyorsa ne değiştirebilir? Seçmen tercihinin hiçbir şey normal değilken normal seyrini devam ettirmesinin sebebi ne olabilir?
Bu sorunun kanımca bir cevabı zamanlama ile ilgili. Başınıza gelen büyük bir travmatik olay olduğunda hissettikleriniz ve gördükleriniz ile bu hissettikleriniz ve gördüklerinizin siyasal tutumlarınıza yansıması, oy verme tercihinizi değiştirmesi arasında bir zaman farkı olabilir. Duygu önce, duygunun işlenmesi sonrası oluşan davranış ve tutum değişikliği ise daha sonra gelebilir.
Daha da önemlisi bu tarz felaketler pek çok insan için bir muhafaza arzusu doğurabilir. Eviniz yanarken hayatınızda en son isteyeceğiniz şey büyük değişikliklerdir. Hatta öyle olabilir ki evinizin yanmasından sorumlu olan kişinin o yangını söndürebilecek en yetkin kişi olduğunu, o yangındaki sorumluluğunun ona o yangını söndürme konusunda da bir sorumluluk verdiğini bile düşünebilirsiniz.
Mevcut durumda çok kapsamlı ve çok aktörlü bir dönüşüm projesinin ülke enkaz altındayken bir korku yaratması, insanların değişimden daha çok enkazı kaldıracak bir aktör arayışında olması da mümkün olabilir.
Zamanlama ve muhafaza duygusu kadar önemli olan bir başka faktör ise Türkiye’nin bu büyük felakete siyasal iklimine uzun zamandır hâkim olan duygusal siyasal kutuplaşma ile girmiş olması. Görünen o ki başına bu kadar büyük bir felaket gelen toplumun beklentilerini de bu kutuplaşma büyük oranda belirliyor.
Nitekim aynı araştırmada seçmenin siyasetle kurduğu duygusal ilişkiyi de ölçmüş. O verilerde gösteriyor ki seçmenler arasındaki duygusal kutuplaşma deprem nedeniyle azalmamış.
Millet İttifakı seçmenleri çok büyük bir oranda öfke (yüzde 77,6) ve kaygı (yüzde 74,4) hisleri ifade ederken, iktidar bloğunu destekleyen seçmenler bu duygulara bu oranda sahip değiller. Öfkeli olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 31,3, kaygılı olduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 39,4. Umutlu olduklarını söyleyen Cumhur İttifakı seçmenlerinin oranı ise yüzde 52,7 ; evet yanlış okumadınız, umut!
Üstelik bu duygu durumları arasındaki büyük ve geniş açı seçmenlerin felakete verdikleri tepkileri ve kimi sorumlu tuttuklarını, hükümetten beklentilerini ve nihai olarak da oy verme tercihlerini şekillendirmiş.
TEAM seçmenlere bir de bu felaketin ana sorumlusunun kim ya da kimler olduğunu sormuş. Bu soruya verilen yanıtlarda seçmen davranışının neden değişmediğine ışık tutar nitelikte. En yüksek oranda sorumlu olarak görülenler müteahhitler (yüzde 38,7). Mevcut iktidarı sorumlu tutanların oranı ise yüzde 35,8. Siyasal sorumluluk kültürünün düşük olduğu, halkın hükümetten hesap sorma mekanizmalarının olmadığı bir toplumda bu sonuç da pek şaşırtıcı değil. Ve yine siyasal parti kutuplaşmasına paralel.
Hükümetin “Biz elimizden geleni yaptık ama aç gözlü müteahhitler sistemi kendi lehlerine kullanıp bu felaketi yarattılar, hesap soracağız” söylemi kendi seçmen grubunda yankı bulmuş gibi gözüküyor. Sorumluluğun siyasal değil bireysel olarak kurulduğu, toplumun bireysel düzeyde kolon keserek, kaçak bina yaparak bu büyük felakete suç ortağı olduğu bir durumda müteahhitleri cezalandırarak karşılanmaya çalışılan adalet talebi hiç de azımsanmayacak bir desteğe sahip.
İktidar altında kaldığımız o enkazın altından kader, inkâr ve olanın sorumluluğunu kötü niyetli bireylere yükleyen yeni bir inşa(at) süreci ile çıkmaya çalışıyor. Bir yandan yıkılanı yeniden kuracağının garantisini veriyor, öte yandan mevcut kutuplaşma eğilimlerini var gücüyle pompalıyor.
Oğuz Işık’ın yağma kültürünün yeni kentlerin oluşumuna etkileri tartıştığı yazısında ifade ettiği gibi herkesin kuralları ihlal etme hakkını kendisine tanıdığı, sadece kendisi ve kendi dar cemaati için hak arayışına girdiği, kendi çıkarları söz konusu olduğunda hiçbir kural tanımadığı, başkasının hakkına rahatlıkla el koyabildiği bir toplumsallıkta oy tercihleri de ışık hızıyla “normal” eğrisine dönüyor. Yıllar boyunca devasa bir talan kültürünü inkâr ederek, unutarak, kadere devrederek ve mümkün olduğunda da o talan kültürünün meyvesini yiyerek cömertçe kucaklayan bu toplum affetme konusunda da benzer bir müsamaha sergiliyor.
Sadece ekonomik krizin olduğu gibi sadece deprem felaketinin oy verme tercihlerini önemli oranda değiştireceğini söylemek zor. Bu talan kültüründen ancak ortak iyiyi ve uzun vadeli toplumsal çıkarı önceleyen güçlü bir siyasallaşma ile çıkabiliriz. Depremin hemen arkasından siyasal normalimize dönmüş gibi gözüksek de çıkar odaklı miyop siyasetin sınırlanması talebi ve buna uygun siyaset yapma biçimleri bugün her zaman olduğundan daha fazla olanağa sahip. Umudumuz, kaybettiğimiz ortak aklın ve kamusallığın, kaybettiğimizden çok daha güçlü ve çok daha kapsayıcı bir biçimde yeniden tesis edilmesinde.
Üç MHP milletvekilinin istifası haberi 20 Kasım akşam saatlerinde siyaset kulisine bomba gibi düştü. Beklenen…
Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Çayırhan Termik Santrali’nde yaklaşık 500 madenci özelleştirme kararına karşı kendilerini maden…
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın üç MHP milletvekilinin istifasının istendiğini, istifa…
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın beraberindeki heyet ile birlikte CHP Genel Merkezi'ne gitti,…
Almanya, Fransa, İtalya, İspanya ve İngiltere dışişleri bakanları Polonya Dışişleri Bakanının ev sahipliğinde 19 Kasım’da…
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yeni bir nükleer doktrin imzalamasıyla ilgili…